Temel Tehlike!

Anayasa Mahkemesi, türbanla ilgili anayasa değişikliğini, anayasaya göre değiştirilmesi bile teklif edilemeyecek maddelerin değiştirilmesine yönelik bir değişiklik olduğu için iptal etti, hem anayasayı korudu hem de meclisi. Bu iptal kararı üzerine, neredeyse tüm AKP'lilere ve onların destekçisi liberallere bir şeyler oldu. Geçmişte "ağzı olan konuşuyor" diye bir söylem çıkmıştı ya, bunlarınki bir yanda bu deyişi andırıyor. Bir yanda da, olmayacak duaya "âmin" dercesine, resmen çıldırmışları oynuyorlar, neler demiyorlar neler? Örneğin Y. Çongar, "Anayasa Mahkemesi başörtüsü hakkının önünü kesmekten çok daha kapsamlı bir demokrasi suçu işledi. ... Anayasa'yı ve Meclisi çiğnedi" derken, Mahçupyan aşağıda kalmıyor, "Biraz hukuk nosyonuna sahip olduğunu sanan, az da olsa demokratik bakıştan nasibini almış gözüken herkes tarafından kınandı. Hukuk alanında derinliğine bilgi sahibi olması beklenenler ise bu kararı yerin dibine batırdılar" diyebiliyor. Gazeteci N. Düzel, yaptığı söyleşinin başında "Anayasa Mahkemesi'nin türban kararını ihmal etmesi ülkeyi allak bullak eti. ... Toplum hukukunu kaybetti" gibilerinden vecizeler yazdıktan sonra, Dicle Üniversitesi Sosyoloji Bölümü öğretim üyesi olarak tanıttığı Mazhar Bağlı'ya, türbanın "Bir başkaldırı sembolü mü yoksa bir din sembolü mü" olduğunu soruyor. Bu soruyu, "Din sembolü" diyerek yanıtlayan Bağlı da, söyleşide diğer sorulara verdiği yanıtlarda Düzel'i bile geride bırakıyor, "Anayasa Mahkemesi türban yasağı kararıyla illegaliteye bir tür haklılık kazandırdı. ... Eğer insanlar hak ve hukuk taleplerini anayasayı değiştirerek sağlayamıyorsa, hukuk yolu tıkalıysa ne yapacaklar?" gibi düşüncelerini peş peşe sıralıyor.

Polis Akademisi'nde ders vermiş ve şu anda Kültür Bakanlığı Müsteşarı olduğu belirtilen bir zat, Anayasa Mahkemesi kararını demokrasiye yapılan bir komplonun parçası olarak görüyor. "TBMM Mahkeme'nin verdiği kararı hükümsüz sayan bir karar alırsa ve yeni anayasa yapmak üzere seçim kararı verirse demokrasiye karşı yapılan planların hepsi boşa çıkabilir" diyor. Meclis Anayasa Komisyonu Başkanı AKP'li bir başka zat da benzer bir biçimde konuşuyor: "Meclis Anayasa Mahkemesi kararını askıya alsın" diyor.

Bunlar, demokrasinin çoğunluk diktası olmadığını nasıl unutuyorlar. Demokratik bir kurum olan meclisin, din devletine yol açacak gelişmelerin kaynağı olamayacağını bile bile nasıl bunları söylüyorlar diye şaşırıyorsunuz. Şaşkınlığınız geçmeden, Türkiye Cumhuriyeti'nin "Biz Batı'nın ahlaksızlığını aldık" diyen başbakanın Dışişleri Bakanı'nın, ilkokulda, "Öğretmenim, Ahmet saçımı çekiyor" şikayetini yapan bir çocuk gibi, "Türkiye'de sadece gayrimüslim azınlıkların değil, Müslüman çoğunluğun inançlarına bile baskı yapılıyor" diyerek ülkesini ve de en önemlisi olmayan bir baskıyı Avrupa Parlamentosu'na şikayet ettiğini okuyorsunuz. Bakan bununla yetinmiyor. Öğretmeninden iş çıkmadığını gören çocuğun, "Benim babam senin babanı döver" deyişine benzer bir biçimde, bu kez "Avrupa bizi birliğe almayacak" diyerek AB'yi ABD Dışişleri Bakanı'na şikayet etiğini okuyorsunuz.

Şaşkınlığınız doruğa çıkmışken, TV kanallarından birine çıkan türbanlı genç bir kız/kadın durumu aydınlatıyor: "Kurtuluş Savaşı'nı Sütçü İmam başlattı. ... Kurtuluş Savaşı olmasaydı da İngilizler kalsaydı bugün benim haklarım daha geniş olurdu" diyor. İmamın başlattığı kurtuluşta, daha geniş haklar (!) için kurtuluşun İngiliz (ABD ya da AB) himayesinde olacağının öğretildiğini anlıyorsunuz. Bir başka öğretiyi de AKP Genel Başkan Yardımcısı dile getiriyor: "Cumhuriyet devrimleri topluma bir travma yaşatmıştır" diyor. Dış İşleri Bakanı, bu himayeyi şikayetlerle güçlendirmeye çalışıyor AB'nin ve ABD'nin her isteğini bu himayeyi sağlamak için yaptıklarını ima ediyor. Anayasa Mahkemesini yerden yere vuranlar da, çoğunluk oyuyla meclisin demokrasi yok edebileceğini ima edenler de, görüyorsunuz mecliste olmuyor, siz de hamilerimize (AB ve/ya da ABD'ye) yanaşın demeye getiriyorlar.

Olup bitenlerin farkında olup da toplumu kandırmaya çalışanların varlığı önemli bir sorun olsa da, yarın devran değişir, onlar da. Oysa televizyon programındaki türbanlı kız/kadın gibi gençlerin, Kurtuluş Savaşı'nı Sütçü İmam'ın başlattığı, devrimlerin toplumsal travmaya neden olduğu ve Batı himayesinde daha geniş haklara kavuşacakları öğretisinden geçmeleri ve bu tür öğretiden geçenlerin giderek artması, toplumsal akıl sağlığımızın ne kadar büyük bir tehlike altında olduğunu gösteriyor.

[email protected]