TED’in eğitim raporu (II),

TED raporu, yönetişim ve istihdam, kalite araştırmaya yönelik politikalar, öğretmen eğitimi ve mesleki süreç, uluslararası alanda Türkiye, temel eğitim, ortaöğretim, mesleki teknik eğitim ve din öğretimi, özel eğitim ve rehberlik hizmetleri, öğrenci yönlendirme sistemleri ile özel öğretim gibi 10 bölümden oluşuyor. Bu rapor da, ERG raporu gibi yoğun bilgiler içerse de, gerçeklerle pek bağdaşmadığı için insanı şaşırtan yazıları da içeriyor.

Örneğin bu raporu TED’in yan kuruluşu olan TEDMEM’in genel müdürü Emin Karip edit etmişse de, TED Genel Başkanı bu rapora sunuş yazısı yazmışsa da, raporun başlarında nedense, “Bu rapor, yazarların araştırmaları ve analizleri sonucunda oluşturulmuştur. Türk Eğitim Derneği’nin resmi görüşünü yansıtmaz” deniyor. Bu rapor TED’in görüşünü yansıtmıyorsa, akla, “Neden bu raporu yazanlara ve raporun basımına o kadar para harcanmış?” sorusu geliyor.

Raporda, bölümleri yazanların adları verilmişse de yönetişim ve istihdam bölümü ile uluslararası alanda Türkiye bölümünü kimlerin yazdığı belirtilmemişse de, yönetici bölümünü Karip’in kaleme aldığı anlaşılıyor.

Raporun içindekiler sayfasında, bir sayfa kadar sunuş yazısı ve 8 sayfalık yönetici özeti ile ilgili başlıkların yazılmasının unutulmuş olduğu sanılıyor. Ancak 300 sayfalık bu raporda neden okulöncesi eğitim ile yetişkin eğitimine hiç yer verilmediği anlaşılamıyor.

Karip’in yönetici bölümünde, aşağıda örneklendiği gibi, bakanlıkla arayı bozmaktan kaçınırcasına yumuşak eleştiriler yaptığı görülüyor:

  • “Türkiye’nin üst politika belgelerindeki eğitim hedeflerinin gerçekleştirilmesi için mevcut bütçe kaynakları yeterli görülmemektedir” (s.3).
  • “Zorunlu eğitim çağındaki nüfusun eğitime tam erişiminin sağlanması öncelikli bir sorun alanı olmaya devam etmektedir” (s.3).
  • “Eğitimde kalitenin geliştirilmesine yönelik çabaların okul düzeyinde karşılık bulduğunu söylemek oldukça güç görünmektedir” (s.4).

Karip, bu bölümde, “Önceki öğretim programlarından farklı olarak değerler eğitimi yenilenen programların ana odağını oluşturmuştur. Öğretim programlarının eğitim öğretim sürecindeki işlevi daha çok didaktik bir yaklaşımla değerlendirilmiştir” (s.4-5) diyor. Ancak değerler eğitiminin içeriğine değinmediği gibi, dini konularla sınırlı değerler eğitimiyle didaktik yaklaşımın sakıncalarına ise hiç değinmiyor.

Bilindiği gibi Karip, 4+4+4 yasası gündeme geldiğinde ve açıköğretim okulları zorunlu öğretimin bir parçası sayıldığında Talim Terbiye Kurulu Başkanı olarak bu konularda sorumluluk sahibi olan bir kişidir. Bu kişinin raporda, “Açık öğretimin örgün eğitime bir alternatif olarak görülmekten çok istisnai durumlarda veya çeşitli kısıtlılıklar altında bir seçenek olarak değerlendirilmesi gerekmektedir” (s.8) demesi, insanı şaşırtıyor.

Bu raporun diğer bölümlerinde, bakanlık açıklamaları irdelenmeden ve eleştirilmeden, aşağıda örneklendiği gibi, raporun görüşü olarak yansıtılıyor.

  • “Müfredatlar öğrenme-öğretme teori ve yaklaşımlarındaki yenilik ve gelişmeler doğrultusunda çağın gerekliliklerini, ferdin ve toplumun değişen ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla yenilenmiştir” (s.44).
  • “Önceki müfredatlardan farklı olarak değerler ve değer eğitimi yenilenen müfredatların ana odağını oluşturmuştur” (s.45).
  • “2017 yılı, öğretim programlarının gözden geçirildiği ve yenilendiği bir yıl olmuştur” (s.46).

Karip yönetici bölümünde, “Siyasi söylemlerin öne çıkması, öğretim programlarının bilimsel içeriğinin ve niteliğinin tartışılmasını gölgede bırakmıştır” (s.4-5) diyor. Benzer biçimde raporun ileri sayfalarında da, “ne yazık ki, öğretim programlarına ilişkin yapılan değerlendirmelerin ve sunulan önerilerin pek çoğunun siyasi/ideolojik düzlemden sıyrılamamış olması, üzücü bir ülke gerçeği olarak karşımızda durmaktadır” (s.46) deniyor. Oysa bu söylemler, yeni öğretim programının dini değerlerle Osmanlı hayranlığının öne çıkarıp Cumhuriyetin aydınlanmacı kazanımlarına, evrim, bilim, laiklik, toplumsal cinsiyet eşitliği gibi konulara mesafeli olduğu gerçeğiyle bağdaşmıyor.

Yeni öğretim programları farklı kesimleri ve onların eleştirilerini dışlayan bir süreçte hazırlanmış olsa da, raporda, “Öğretim programlarının Sayın İsmet Yılmaz tarafından ‘yapılmış en demokratik, en bilimsel, en çağdaş müfredat’ olarak nitelenmesine olanak veren bu süreçte” (s.47) hazırlandığının vurgulanması, insanı iyice şaşırtıyor.

Okul yöneticilerinin dini dersleri seçmeleri için öğrencileri zorladığını herkes biliyor. Ancak raporda, “Okulların genel fiziki yapılarının yetersizliği seçmeli derslerin belirlenmesinde önemli bir sorundur” (s.145) denmesi de çok şaşırtıcı oluyor.

Raporda, “2017 Yılı Performans Programı’nda, sanat, bilim, kültür ve spor alanlarındaki faaliyetlerin büyük bir çoğunluğu Din Öğretimi Genel Müdürlüğü tarafından gerçekleştirilmek üzere dini etkinlikler kapsamında planlanmıştır” (s 201) dense de, bu konuda da hiçbir eleştiri yapılmıyor.

Gerçeklere ve temel sorunlara değinmeyen bu raporun neden kaleme alındığı merak konusu oluyor. İster istemez bu raporun, AKP’nin 2017 dönüşümlerini övmek için yazılmış olduğu akla geliyor. Bu durumda da, Türkiye eğitimine değil de AKP’nin eğitimine uzun yıllar hizmet etmiş bir bürokratın, neden TEDMEM direktörlüğüne getirildiği de belli oluyor.

Bilindiği gibi Cumhurbaşkanı, 10 Temmuz 2018’de Eğitim Öğretim Politikaları Kurulu’nu oluşturmuş ve TED Genel Başkanını bu kurula üye olarak atamıştır. Bu atamanın 2018 Şubatında yayımlanan TED raporuyla ilişkili olup olmadığı da merak konusu oluyor.

[email protected]