Son 1 Mayıs’ın akilliği!

Bizi yönetenler, Allah için, “akil adamlar!” İşe çıraklıkla/acemilikle başladılar, 11 Haziran 2011 seçimlerinden sonra ustalığa terfi ettiler. Şimdi akillik dönemi, başkanlığa hazırlanıyorlar Türkiye’yi de hazırlıyorlar. Başkanlık döneminin denemesi 1 Mayısta yapıldı. Başkanlığa hazırlananlar, “Emekçileri 1 Mayıs’ta Taksim’e sokmayın” dedi. Akil yöneticiler, içişleri bakanı, İstanbul valisi, emniyet müdürü, baş komiserler ve 22 bin polis, akilane bir biçimde bu emri yerine getirdiler.

Polis, akilane bir şekilde üç kişi gördüğünde gaz, beş kişi gördüğünde su, 10 kişi gördüğünde zırhlı araç kullandı. Üzerinde, “açık alanlar için gaz fişeği doğrudan insanların üzerine ateş etmeyiniz” uyarısı olan gaz bombalarını bile, binaların içine girip attı. Keskin nişancıları bile kıskandıracak bir biçimde, insanların kafasına nişanladı. Polis akilane bir biçimde ve Allah için ayrım falan da yapmadan işi idare etti: Milletvekiliymiş-öğretmenmiş, kadınmış-erkekmiş, gençmiş-yaşlıymış, işçiymiş-memurmuş, emekliymiş-işsizmiş demedi. Hak yerini bulsun diye üç-beş Hak-iş’linin Taksim’e çıkmasına bile izin verdi. Hatta Taksime çıkarmadığı emekçilerin, biraz dirense de, evlerine gitmelerine bile göz yumdu!

Akilane bir biçimde, alt ve de üst yöneticiler içinde, “Bugünlerde Taksim yasağı olur mu?” diyen de çıkmadı! Görevinden ayrılmayı düşünen de!

Akilaneliğini emir-eri olmaya bağlamış İstanbul yetkilisi, “Vicdanım rahat” derken bile rahattı!

Akilane bir biçimde tüm toplu taşıma araçlarını seferden kaldırdılar köprüleri açtılar. Taksim ile birebir ilişkisi olmayan metrobüs seferlerini bile durdurdular. 15 milyonu evlerine hapsettiler. İstanbul halkı, vapur, tren, metro, otobüs seferlerinin kaldırılmasını akilane bir biçimde karşıladı ileri demokrasinin nimetlerini takdir ettiğini gösterdi kimse sesini çıkarmadı!

Öğleden sonra Avcılar-Topkapı metrobüs hattı ulaşıma açılınca, Hürriyet internet gazetesi bu durumu, “önemli bir gelişme” olarak duyurdu! “Allah fakiri sevindirmek için önce eşeğini kaybettirir sonra buldurur” misali bu haberi okuyan, sevindi!

Hükümet yandaşı (sözde) sivil toplum kuruluşları, liberaller, yazılı ve görsel basının önemli bir bölümü, akilane bir biçimde Taksim yasağını da kabullendiler, ulaşımın durdurulmasını da, polisin emekçileri sulamasını ve gazlamasını da! Hatta, pek çoğu, “Az bile” dedi!

Bizi yönetenlerden sonra gelen 63 akil insan da, akilane bir şekilde işlerine devam ettiler. İstanbul’da binlerce kişi tazyikli suyla yerlerde sürüklenirken, zehirli gaz solurken, hastanelere kaldırılırken, insanların sokakta yürümesi, Beşiktaş, Mecidiyeköy, Şişli ve Taksim’de oturanların evinde pencere açması bile engellenirken Türkiye’ye barış geldiğini duyurmaya devam ettiler.

Bu 63 akil insan içinde bulunan Hak-İş, Türk-İş ve KESK başkanlarının diğer 60 akilden daha da akil olduğu ortaya çıktı. Kendi sendika ya da konfederasyonuna bağlı emekçilerin Taksim’e sokulmamasını, kişisel bir sorun olarak algılamadılar. Akilane bir şekilde, hükümetin bu Taksim yasağını kendi sendikalarına ya da konfederasyonlarına yapılmış bir hareket olarak da görmediler akillikten istifa etmeyi bile düşünmediler!

Eh Allah için bu örgütlerin üyeleri de epey akilane davrandılar. KESK üyesi olan ve çoğunluğunu öğretmenlerin oluşturduğu bizim Eğitim-Sen bile! “Madem bizim akil başkanlar istifa etmiyor biz onların istifalarını isteyelim” demediler! “Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu” bile demediler.

Bilindiği gibi Türkiye’de uygulanan eğitim süreçleri, dozu giderek artan bir biçimde yıllardır gerici ve piyasacı süreçlerdir. Bu nedenle, bu genel akillik düzeyimizi, akilane olmayan bir yorumla, piyasacı ve gerici eğitimin sonucu olarak görmek mümkündür.

Bilgisayarlarların ilk yıllarında şöyle bir öykü anlatılırdı. Değişik ülkelerden insanlar bir araya gelip bilgisayara soru sormaya başlamışlar. Amerikalı sormuş, yanıtını almış, İngiliz sormuş yanıtını almış. Kim ne sorduysa, yanıtını almış. Sıra bizim Türk’e gelince: “Ne olacak bu memleketin hali?” demiş! Bilgisayar, hâlâ cevaplamaya çalışıyormuş!

İsterseniz akillik edip, “Bu 1 Mayıs ne anlama geliyor?” diye bilgisayara soralım! Bilgisayar, “Başkanlık sistemi-gerici piyasacı eğitim-akillik” döngüsünden kurtulabilir mi görelim!

[email protected]