Sevgili Öğretmenim...

Yine bir 24 Kasım Öğretmenler Günü’nü yaşıyoruz. Her alanda gericiliğin yaygınlaştığı, akıl-almaz derecede gerici olan yeni müfredatın çocuklarımıza ve topluma dayatıldığı bir ortamda, öğretmenlik ve öğretmenler günü, bir başka anlam kazanıyor.

Sevgili öğretmenim, senin de bildiğin gibi toplumlar yüzyıllar boyunca imamların/ papazların /hahamların/ budistlerin/ keşişlerin/…, din adamlarının, öğretilerine bağlı kalmışlardır. Yine bildiğin gibi, tarihsel süreçte, kimileri, diğerlerine göre daha meraklı ve sorgulayıcı olmuştur. Meraklarına ve sorgulamalarına, aklını, emeğini, gözlemlerini ve deneylerini katanların bir bölümü, insanı ve doğal olayları anlayıp denetlemeyi ve de toplumsal yaşamı kolaylaştıran bilgiler üretmeye başlamışlardır. Bu insanların ürettiği bilgiler sayesinde, günümüzün matematiği, fiziği, biyolojisi, coğrafyası, … ortaya çıkmıştır. Toplumlar, üretilen bu bilgilerin yaşamlarına katkısına tanık oldukça, bu bilgileri okullarda çocuklarına da aktarma gereksinimi duymuşlar ve bu bilgileri aktarma becerisine sahip olacak “öğretmen” dedikleri meslek insanını yetiştirmeye başlamışlardır.

Tarihsel süreçte din adamının işleviyle öğretmenin işlevi farklılaşmıştır. Din adamı kendi toplumunun geçmişe dönük yüzü olurken, öğretmen kendi toplumunun geleceğe dönük yüzü olmuştur. Din adamı, mensup olduğu dine göre, en erken 14 yüzyıl kadar ya da çok daha eski bir zamanda ortaya çıkmış inanç bilgisini aktarırken, öğretmen, tarihsel süreç içinde ne zaman ortaya çıktığı önemli olmayan ancak ortaya çıktıktan sonra sürekli olarak değişim ve gelişim göstermiş bilgileri aktarmaktadır. Din adamı, yüzyıllardır olduğu gibi yarın da aynı şeyleri öğretecekken, öğretmenin dün öğrettiği bugün değiştiği gibi, yarın ne öğreteceği, bugünden yarına gerçekleşecek bilimsel bulgularla belirlenmektedir. Din adamı, kendisini dinleyenlerin 14 yüzyıl ya da daha eski yıllarda üretilmiş inanç değerlerine bağlı kalmasını ve yaşamlarını o değerlere göre sürdürmelerini isterken, öğretmen, öğrencilerinin gerçeği öğrenerek özgürleşmelerine yardımcı olmaktadır. Din adamı, inandıklarını kendisini dinleyenlere aktarırken, öğretmen, mesleğini inancından bağımsız olarak icra etmektedir. Din adamının anlattıkları kendi inancıyla ilgili olup tartışılamayan, eleştirilemeyen, denenemeyen ve değiştirilemeyen bilgileri içerirken, öğretmenin anlattıkları, inançlardan bağımsız ve insan üretimi olan, tartışılabilir, eleştirilebilir, denenebilir ve değişebilir bilgileri içermektedir. Din adamının öğretisi, yalnız onun inancındaki kişiler için geçerli olurken, öğretmenin öğretisi, her inanç sahibi için geçerli olduğu kadar ateistler için de geçerli olmaktadır.

Din adamı, ağırlıklı olarak kişiyi öbür dünyaya hazırlarken, öğretmen kişiyi bu dünyaya hazırlamaktadır. Din adamı, insanların kendisi gibi düşünmesini ve davranmasını isterken, öğretmen kişinin kendi bireysel yetenekleri yanında, içinde bulunduğu toplumu, doğayı ve dünyayı gerçekçi bir şekilde anlamasına yarayacak bilgiler edinerek ne düşüneceğine ve ne yapacağına kişinin kendisinin karar verebilmesine yardımcı olmaktadır.

Bu nedenlerle, 5 Ekimde dünyada ve 24 Kasımda da Türkiye’de öğretmenler günü olarak kutlanıyor. Yine bu nedenlerle,  “öğretmen” olanlar, “Öğretmenler gününüz kutlu olsun” denmesini, yerden göğe kadar hak ediyorlar.

Bu arada sevgili öğretmenim, senin de farkında olduğun gibi, din adamı din adamlığını ve öğretmen de öğretmenliğini bildiği sürece, toplumsal yaşamda inanç ve bilgi/bilim konusunda pek bir sorun çıkmadığı görülüyor. Din adamının öğretmenliğe ve de öğretmenin de din adamlığına soyunması durumunda işler karıştığı gözleniyor. Bu nedenle, normal koşullarda, en azından 24 Kasımlarda, öğretmenin “öğretmenliğini” irdelemesi gerekiyor.

Ancak önceki yıllarda muhafazakar öğrenci yetiştirmeye çabalayan iktidarın, 2012’den bu yana “dininin ve kininin davacısı olacak gençler” yetiştirmeyle tatmin olmadığı ve yeni müfredatla bir de cihatçı yetiştirmeye soyunduğu görülüyor. Bu durumda, öğretmenin, mesleğini ve sorumluluklarını her gün irdelemesi gereksinimi ortaya çıkıyor. Öğretmenin “öğretmen” olamadığı takdirde çocuklarımıza ve ülkemize sahip çıkamayacağımızı görmek gerekiyor.

[email protected]