Seçme sınavları sonuçları!

Birkaç gün arayla özel liselere giriş sınavı, devlet liselerine geçişte belirleyici olan Seviye Belirleme Sınavı (SBS) ile üniversiteye geçişi belirleyen Öğrenci Seçme Sınavı (ÖSS) sonuçları açıklandı.

Sınav sonuçlarından çok, sınav sonuçlarını yorumlayanlar insanı şaşırtıyor. Hele evvelsi gün bir televizyon kanalında ÖSS sonuçlarını yorumlayan programda kullanılan “Cumhuriyet’in en büyük tezi çöküyor mu?” alt yazısını okuyunca insan apışıp kalıyor ister istemez “Günaydın (!)” diyesi geliyor ve daha önce defalarca vurgulanmış konular aklına geliyor.

Bağımsızlık hikaye olmuş: AB’nin ve ABD’nin uydusuna dönüşmüsüz.

Hukuk muguklaşmış: Geceleri ayak oyunlarıyla yasa çıkarmak meclis iradesi olmuş telefon konuşmaları üzerinden tutuklanan insanlara “Ergenekon çetesi” suçu yapıştırılmaya başlanmış. Haklarında tezkereler olan milletvekilleri, kendilerine ve RTÜK Başkanı gibi sivil bürokratlara dokundurtmazken asker bürokratlara dokunmayı kolaylaştırmış. Polise taş attırılan, Atatürk’e hakaret ettirilen ya da kap-kaç yaptırılan çocuklarla YÖK’ü ve üniversiteyi eleştiren gençlere vicdanları sızlatan cezalar verilirken halkı kandıranlar köşe dönmeye ve baş tacı edilmeye başlanmış.

Laiklik elden gitmiş: Taliban’ın dizi dibinde oturan kişi 6 yıldır başbakan başbakanın partisi “laiklik dışı eylemlerin odağı olduğu” için mahkum olmuş.

Bilimsellik yok olmuş: Yıllardır okullarda okutulmayan evrim kuramına TÜBİTAK bile tahammül edemez hale gelmiş Türkiye’nin en köklü üniversitesi bu başbakana “fahri doktora” unvanı vermiş. Bu gidişle bilime önem veren kimse kalmayacak.

Sanat, kültür ayaklar altına alınmış: “Bu sanatın içine tükürürüm” diyenler baş tacı ediliyor padişahların cariyelerle ve iç oğlanlarıyla halvet içinde yaşadığı Topkapı Sarayı’nda yapılan klasik müzik gösterisi bizim Alperenleri harekete geçiriyor. Üniversiteyi kazanan öğrenciler içinde “kitap” okuyanlar parmakla gösterilecek hale geliyor.

Aklını peynir-ekmekle yiyenler artmış: “Ben ülkemi pazarlamaya geldim ananı da al git ulan” ve benzeri şeyler söyleyen, emekçinin hakkını vermeyen ve işsizliği önleyemeyen başbakan ülke insanının en çok umut bağladığı kişi olmuş. Töre namus cinayeti işlemek moda haline gelmiş. Toplumu göz göre göre kandıran TV yorumcuları ve köşe yazarları türemiş. İyi öğrenim görenler gözlerini yurt dışına çevirmiş.

… Eğitim çökmemiş/çökeltilmemiş olsa, bunlar olur mu?

Televizyon programının tutumu, yer verdiği alt yazıyla da sınırlı kalmıyor. Yorum yapacak ilk kişi olarak bula bula, bir AKP milletvekilini, rektörlük, YÖK başkanlığı ve Milli Eğitim Bakanlığı yapmış (bu çöküntüde pay sahibi) M. Sağlam’ı bulmuşlar, onu konuşturuyorlar! Kim mi Sağlam? Dinci kişileri öğretim üyesi yetiştirmek üzere yurt dışına gönderen rektör ve YÖK başkanlarından biri. Üniversitelerde paralı ikinci öğretimi başlatan başkan. YÖK başkanıyken sekiz yıllık kesintisiz eğitimi savunan ve bakan olunca kesintisiz eğitime karşı çıkan kişi. 28 Şubat 1997 MGK toplantısı üzerine yeniden kesintisiz eğitimi savunmaya başlayan ve sonunda ilgili yasası çıkarken yeniden kesintisiz eğitime karşı çıkan şahıs. On binlerce üniversite mezununu, öğretmenlik sertifikası olmadan öğretmen olarak istihdam eden bakan. Görevde olduğu dönemlerde ve alanlarda, eğitimin niteliği, eşitliği, demokratikliği, laikliği ve bilimselliği konusunda hiçbir olumlu katkısı olamayan sorumlu.

İnsanı şaşırtan bir başka nokta da, sanki bugünkü sonuçlar geçen yıldan, daha önceki yıllardan çok farklıymış gibi davranılması. ÖSS’de 30 bin öğrencinin sıfır puan alması üzerine bir gazete “Eğitimciler alarma geçti” diyor geçen yılki sınavda 25 bin kişi sıfır alınca alarma geçmemişler gibi. Oysa ilgilenip kaygılananlar için eğitim yıllardır tehlike işareti veriyor. Yalnız ÖSS ve SBS öncesi yapılan OKS değil, PİZA gibi uluslararası sınavlar da eğitimin röntgenini çekip sağlıksız noktalara ışık tutuyor. Bu konuda makaleler ve kitaplar yazılıyor, TV programları yapılıyor. Ancak, eğitim bakanı olanların olumsuz uygulamada bir önceki bakanla yarışa girmesi dışında, bir değişiklik olmuyor.

Özel liselere giriş sınavı ilk kez bu yıl ayrı yapılıyor. 8. sınıfı bitiren 1.011.211 öğrenci Anadolu liseleri, fen liseleri ve bazı meslek liselerinde okumak için SBS’ye girmişken özel okul sınavına hepi topu 18 bin kişi giriyor. Bu özel sınava girenlerin belki de yüzde yüzü dershanelere giderek önemli bir bölümü de özel hocalar tutarak bu sınava hazırlanıyor. Sonuçta, göreceli olarak en çalışkan kesimin girdiği bu sınavda, 18 bin içinde ancak üç kişi tüm sorulara doğru yanıtlıyor. Üçü de özel ilköğretimden geliyor!

Düz bir mantık yürütüp, “18 binde üç doğru bilen çıkıyorsa, SBS’ye giren 1.011.211 kişi içinde de 168 kişinin doğru yanıtlayacağını” bekleyenler yanılıyor. SBS’ye girenler içinde soruların tamamını doğru yanıtlayanlar 67’yi geçmiyor, bunların da 55’i özel ilköğretimden! SBS’ye giren 33.150 öğrenci, baraj puanını bile geçemiyor, bir tercih yapma hakkını alamıyor!

ÖSS ise bir başka alem. ÖSS için parasını yatırıp başvurduğu halde 26 bin öğrenci (toplam öğrencinin yüzde 2,6’sı) sınava girmiyor Yabancı Dil Sınavı’na başvuranlar içinde ise sınava girmeyenler çok daha fazla (32.247 kişiden 5.419’si, yüzde13,7’si). Sınava çoğu yeni lise mezunu olan 1.324.197 öğrenci girmiş bunlar içinde sadece ve sadece 5 öğrenci tüm soruları doğru yanıtlıyor (SBS’ye göre daha da vahim bir durum). Alanlarında ilk üç dereceye giren 16 öğrencinin 10’u da özel okullardan! Sınava girenlerin 750 bini fen ve 251 bini de matematik sorularından bir tekini bile yanıtlayamıyor!

Bu durumda en iyi çözümü, AKP’nin bulup getirdiği YÖK Eğitim Komisyonu Başkanı düşünüyor: “ÖSS’de zor soru sorulmamalı” diyor! Fırsat verilse, “Dini soruların artmasını” isteyecek bizim öğrencilerin en iyi bildikleri konu “din” değil mi?

Bu üç sınavda iki ortak özellik görülüyor: 1) Özel okullarda okuyanların oranı yüzde 3-5’ü geçmese de, her üç sınavda da yüksek puan alan öğrencilerin büyük çoğunluğu özel okul mezunları içinden çıkıyor 2) her üç sınavda da başarılı olanların büyük çoğunluğunu dershaneye devam etmişler oluşturuyor.

Bu üç sınavdan iki ortak sonuç çıkıyor. Eğitimin, kişisel yeteneğe bağlı olma özelliğini yitirip ailenin iktisadi gücüne göre şekillendiği ve parası olanlar için ayrıcalıklı hale geldiği belirginleşiyor. Hüseyin Çelik’in bakanlıktan ayrılırken söylediği, “Bakanlığı otomatik pilota bağladık” sözüyle, başarısızlığın da otomatikleştirilmiş olduğu anlaşılıyor.

[email protected]