Seçimlerin ardından (II)

Geçen haftaki yazıma “Belediye seçimleri geride kaldı kalmasına da” sözleriyle başlamıştım. Ancak en azından İstanbul seçimlerinin bir türlü geride bıraktırılmadığı görülüyor. Bu durum bir bakıma seçimlerin ardından biraz daha konuşulmasını gerekli kılıyor. AKP’nin Muş Malazgirt’te 3 oy, Yalova Çınarcık’ta 16 oy, Manisa Yunusemre’de 19 oy, … farkla belediye başkanlıklarını kazandığı biliniyor. Gerçekler bu yöndeyken, AKP lideri, İstanbul için “Şimdi 10 milyonu aşkın seçmenin olduğu İstanbul’da kalkıp da 13-14 bin farkla bir seçimi kazandım havasına kimsenin girmeye de hakkı yoktur” diyor. Bu söylem, “AKP’nin seçimde daha fazla oy alan kişinin İstanbul büyükşehir belediye başkanı olmasını neden kabullenemediği” sorusunu çok daha önemli bir soru haline getiriyor. Seçim sonucunu kabul edememek birkaç nedenden kaynaklansa da, bir nedenin, belediye başkanı değişimiyle, aşağıda örneklenen olası dönüşümlerden korkulması olduğu akla geliyor:

  • Tüm İstanbul halkından toplanan vergilerin önemli bir bölümünün, gerici ve yandaş derneklerle vakıflara ve de yandaş müteahhitlere aktarılmasına son verilecek olması;
  • Son 3-4 genel seçimlerde ve belediye seçimlerinde olduğu gibi, büyük şehir belediyesi olanaklarının gelecek seçimlerde kullanılamayacak olması;
  • Toplumu din toplumuna dönüştürme amacında olan dernek ve vakıfların bundan sonra büyük şehir belediyesine ait eğitim, kültür ve sanat mekanlarını istedikleri gibi kullanamayacak olmaları;
  • CHP, “Devri sabık yaratmayacağız” dese de, belediye başkanlığını kaybedenler hakkında davalar açılacak olursa, sonucun nerelere varacağının kestirilememesi;
  • Metrobüste, metroda, belediyeye ait deniz ulaşım araçlarında sürekli AKP yandaşı haberlerin, programların ve /ya da reklamların yapılamayacak olması.

Seçim sonucunu kabullenememenin, aşağıda örneklenen gerçeklerle de ilişkili olduğu görülüyor: 

  • “İstanbul benim aşkım” denmesine karşın, İstanbul’un bu aşkı reddetmesi;  
  • Tarafsız olması gereken Cumhurbaşkanının neredeyse adaylardan daha fazla propaganda yapmasına, yazılı ve görsel medyada ve büyük şehirlerin duvarlarında neredeyse yalnız onun sözlerine yer verilmesine karşın bu sonucun üzüntü ve sıkıntı yaratması; 
  • Seçim sürecinde, AKP’liler özellikle Ankara ve İstanbul adaylarına akıl almaz suçlamalarla saldırdılar. “Beka sorunu” söylemiyle günlerce seçmeni korkuttular. AKP’li olmayan adayın seçimi kazanması halinde, görevden alınabileceklerini bile ima ettiler. Seçim sonucu, AKP seçmeninin önemli bir bölümünün bu söylemlere itibar etmediğini gösteriyor. Bu söylemlerin sahipleri ilk kez kendi tabanlarında güven yitirmiş bulunuyor. Bu güven kaybının halka halka AKP teşkilatına yayılmasından korkulması;
  • Tüm devlet olanaklarıyla belediyelerin olanaklarını kullandığı halde büyük şehri kaybeden AKP’nin, şimdiden gelecek seçimlerde karşılaşılacak sıkıntıları yaşamaya başlaması;
  • İstanbul’u kaybedenin genel seçimleri de kaybetme korkusu; bir yerde kayıp yaşanınca, haklı olarak gelecekte de kayıpların artacağından korkulması;
  • İlçelerin çoğunda kazandıkları halde büyük şehri kaybetmenin nedenlerini anlayamamış olmaları;
  • Büyükşehir belediyelerinin kaybedilmesinin, şu anda gözden düşmüş ve yeni bir parti kurma aşamasında olan AKP’lilerin şanslarını artıracağından korkulması;
  • Söylentiye göre bir bakanın, 'İstanbul, Ankara ve İzmir büyükşehir belediye başkanlarını bizzat Erdoğan seçti ama maalesef Erdoğan kaybetti' demesi;
  • Bu söylemin, AKP adaylarının büyük şehir belediye başkanlıkları kaybetmesinin onları aday yapan kişinin de kaybetmesi anlamına gelmesi; tarafsız olması gereken Cumhurbaşkanı’nın, seçimi kaybeden aday kendisiymişçesine tartışmalara müdahil olmasıyla bu algının güçlenmesi;
  • Benzer yorumları yapan AKP’lilerle AKP yandaşı yazarların artması ve bu düşüncelerin teşkilatta yaygınlaşacak olması;
  • İstanbul seçmeninin üçte ikisinin seçimlerde hile olmadığını düşünmesi, bu düşüncenin AKP’ye oy verenler içinde de yaygın olması, bazı tanınmış AKP’lilerin seçimler bitti, bazı yandaş gazetecilerin vazgeçin demeleri….

Bir yandan, “Korkunun ecele faydası yok” deme zamanı gelmiş bulunuyor. Öte yandan da, “Demokrasi bizim için bir tramvaydır istediğimiz durağa gelince ineriz” diyenlerin, istedikleri durağa gelip gelmedikleri söz konusu oluyor.

[email protected]