Prof. Dr. İhsan Doğramacı

Geçen hafta rahmetli olan Doğramacı’nın geride az-buz değil bayağı bir şeyler bıraktığına kuşku yok da, yine de ölümünden sonra onun hakkında yazılanların bir kısmı insanı şaşkına çeviriyor. Hasan Pulur 1 Mart’ta, “Sevap kefesine ‘Hacettepe’yi koyun, günah kefesine de aklınıza ne gelirse koyun -hatta Emre Kongar Hoca’nın sakalını bile- bakın bakalım, hangisi ağır gelecek?” diyor. İnsanların sevapları ve günahlarını belirlemek bizim işimiz olmadığından bu konuda bir şey söylemek zor!

Abbas Güçlü, Doğramacı’nın YÖK başkanlığını çok eleştirmiş ve örneğin, “Akademik liyakat ve başarıdan çok, kayıtsız şartsız kendisine bağlı olanlara öncelik verdi. Denetim mekanizmasını neredeyse hiç çalıştırmadı. ... Bir gecede profesör sayısını ikiye katladı. Doktorası olmayan binlerce öğretim elemanı onun sayesinde profesör oldu” (7 Eylül 2003, Milliyet) demişti. Bu Güçlü’nün 27 Şubat’ta, “Doğramacı, yarın devlet töreniyle toprağa verilecek. … Peki hak etmedi mi? Fazlasıyla hak etti” demesi, insanın aklına çeşitli soruların gelmesine yol açıyor.

Devlet törenini, 1967’de Hacettepe Üniversitesini kurup ilerici hocaları istihdam eden ve üniversite yöneticilerinin seçimle gelmesini savunan Doğramacı mı hak ediyor?

12 Mart 1971’den sonra tutum değiştiren, ilerici hocaları Hacettepe’den uzaklaştıran, üniversite sınavlarını bakanlığın elinden alıp özel şirketine yaptırmaya başlayan ve 12 Eylül askeri darbesinin emrine girip üniversiteleri tarumar eden Doğramacı mı?

Doğramacı, hangi devletin törenini hak ediyor: Laik, demokratik ve sosyal hukuk devletinin mi, 12 Eylül devletinin mi?

Neden devlet törenini hak ediyor?

Doğramacı ne yapmış?

Doğramacı, çoğunlukla kendi adını taşıyan vakıflar kurmuş ve ölene kadar bunların başkanlığını yapmış. Doğramacı, Bilkent Holding ile Bilkent Üniversitesi, İDV Özel Bilkent İlköğretim Okulu, İDV Özel Bilkent Lisesi, İDV Ankara Özel Bilkent Laboratuvar İlköğretim Okulu, İDV Ankara Özel Bilkent Laboratuvar Lisesi, İDV Özel Bilkent Uluslararası Okulu ve İDV Özel Bilkent Erzurum Laboratuvar Lisesi gibi özel okullar da kurmuş.
Doğramacı, inşaattan yemek işlerine, mobilyadan özel güvenlik işlerine kadar değişik işlerle uğraşan holdinglerin ve Irak’ta ABD hesabına iş yapan şirketlerin de sahibi.

Doğramacı bu nedenlerle mi devlet törenini hak ediyor?

2547 sayılı yükseköğretim yasasının mimarlarından olan Doğramacı, YÖK başkanlığı sırasında, YÖK’ü başkanına bağımlı bir kuruma, üniversiteleri de YÖK’e bağlı yüksekokullara dönüştürdü ve bu durumun pekişip yaygınlaşarak günümüze kadar sürmesine yol açtı. 1982-1992 yılları arasında 27 üniversiteye atanacak rektör adaylarını ve dekanları neredeyse tek başına kendisi belirledi. Rektör adaylarını ve dekanları genellikle tutucu ve Türk-İslam sentezine yakın kişilerden seçti. Pek çok fakülteye dışarıdan ve ilgisiz alanlardan dekan getirdi. Demokratiklikle ve hukukla bağdaşmayan disiplin yönetmelikleri çıkardı. Üniversitelerde bayrak töreni başlattı. Sakalı, bıyığı, bazı Türkçe sözcükleri, hafta sonları ve saat 17.00’den sonra ofislerde çalışılmasını yasakladı. Tanilli’nin Uygarlık Tarihi adlı kitabını, zararlı yayın olduğu gerekçesiyle, üniversite ve fakülte kütüphanelerinden çıkarttı. 1402 sayılı sıkıyönetim yasasını işleterek Alpaslan Işıklı, Cevat Geray, Yakup Kepenek, Oya Köymen, Bahri Savcı, Haluk Gerger, Korkut Boratav, Yalçın Küçük ve Gençay Gürsoy gibi 95 öğretim üyesinin, emeklilik gibi tüm kazanılmış hakları sıfırlanarak üniversiteden atılmasını kolaylaştırdı. Katkı payı uygulaması başlatarak, binlerce üniversite öğrencisinin ya okuldan ayrılmasına ya da cemaatlere yanaşmasına kapı açtı. Türban konusunu, bir yasaklayıp bir serbest bırakarak, içinden çıkılmaz bir sorun haline getirdi. 20 Aralık 1982 tarihli genelge ile üniversitede örtünmeyi yasakladı. 10 Mayıs 1984 günü, “modern türbanla” örtünmeyi serbest bıraktı. 8 Ocak l987’de, “çağdaş kıyafet ve görünüm dışındaki bir kıyafet ve görünümde” bulunmayı disiplin suçu saydı. Aralık 1988’de de, “dini inançla boyun ve saçların örtü ya da türbanla” kapatılmasını yeniden serbest bıraktı (Anayasa Mahkemesi türbanla ilgili yasal değişiklikleri, 7 Mart 1989 ve 9 Nisan 1991 tarihli kararlarıyla iptal etti).

Devlet üniversitelerinden sorumlu iken, kendi vakfı aracılığıyla kamu üniversitelerine rakip olarak Bilkent Üniversitesi’ni kurdu. Kamu üniversitelerinde öğretim üyelerine vermediği demokratik hakları, Bilkent öğrencilerine verdi. Türk-İslam felsefesini, ‘Türk-İslam Düşüncesi Tarihi Anabilim Dalı’nı oluşturarak üniversite sisteminin içine aldı. Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurulu’nun 20 Haziran 1986 günkü toplantısında, Türk-İslam sentezi anlayışına dayalı olan kültür raporunu kabul etti. Doçent ve profesör olacaklara rotasyon getirerek, köklü üniversitelerin içini boşalttı ve YÖK’e kayıtsız-koşulsuz boyun eğmelerini kolaylaştırdı. Hiç yayını olmayan kimselerin bir gecede, ‘kıyak profesör’ olmalarını sağladı. Vakıf üniversitelerine genel bütçeden yardım yapılmasını başlatan 11 Nisan 1990 tarih ve 418 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin çıkarılmasını sağladı. Kemal Gürüz’ün hazırladığı ve gelişmiş kamu üniversitelerini “özel statülü devlet üniversitelerine” dönüştürecek, üniversiteleri paralı hale getirecek ve üniversite yönetimini siyasetçilerle iş adamlarına bırakacak yasayı destekledi (Anayasa Mahkemesi bu özel statüyü, 9 Nisan 1991’de iptal etti). 3 Temmuz 1992’de, neredeyse bir bina-bir mühürden oluşan 21 yeni üniversite ile iki yüksek teknoloji enstitüsünün kurulmasını kabullendi.

Doğramacı, yukarıda özetlenen hizmetleri(!) nedeniyle mi devlet törenini hak ediyor? YÖK başkanlığı döneminde hemen her gün eleştirildiği için mi? AKP’nin 2007 yılı TBMM ödülünü aldığı için mi?

Töreni hak edip etmemesi bir yana, Allah Doğramacı’ya rahmetini esirgemesin, yakınlarıyla sevenlerine sabırlar versin.

[email protected]