Piyasacı ve gerici taşeron: YÖK

Küresel sömürgenlerin desteklediği 24 Ocak 1980 ekonomik kararlarının yürütülebilmesi için 12 Eylül 1980 faşist darbesini yapanlar, piyasacı uygulamaları öne çıkarırken toplumdaki olası tepkileri önlemek için gericileşmeye de önem vermişlerdir. Türkiye’ye piyasacı ve gerici bir yapı dayatılırken YÖK de, piyasacılığın ve gericiliğin taşeronluğunu yapacak bir üst kurum olarak tasarlanmıştır. YÖK’ün bilimsel gelişmeye öncelik verecek bir kurum olarak değil, siyasal erkin güdümünde olacak bir kurum olarak yapılandırılmasının da, YÖK başkanlığına Doğramacı’nın getirilmesinin de, Doğramacı’nın üniversite yönetimlerini Aydınlar Ocağı ve/ya da Türk-İslam sentezci kişilerce doldurulmasının da nedeni budur. Doğramacı’nın, 1402 sayılı Sıkıyönetim Kanunu’nu uygulayıp kimi akademisyenleri meslekten çıkararak üniversitenin suskunluğunu sağlaması da, YÖK başkanıyken kendi vakfına Bilkent Üniversitesini kurdurması da, Anayasa Mahkemesi’nin iptal ettiği “özel statülü üniversite” kurulmasına yönelik yasa çıkarılmasını desteklemesi de bu nedenledir.

1990’larda, örneğin iyi insanı kişinin dindarlığıyla değerlendiren ya da “Kocası razı olduğu halde ölen kadın cennete gider. Peygamber efendimiz kadının huysuzluklarına katlanan erkeğe mükâfat verir” gibisinden yorumlarıyla bilinen kişilerin rektör, 15. Milli Eğitim Şurası’nda “Din eğitiminin, İslam’ı istemenin bilime aykırı bir yönü yoktur: Çünkü bilim kanunlarını Cenabı Hak Teala koymuştur” diyen kişinin dekan yapılması da bu nedenledir.

Daha 1997 yılında, YÖK’ün atadığı bir dekanın, “30 yıldır bu üniversitedeyim. Atatürk Üniversitesi bilim yuvasından çok, medreseye benziyor. Rektör de müderrise. İlan edilen kadrolara önceden belirlenen cemaat üyeleri alınıyor” diyerek görevinden istifa etmesi (Gökyüzü Gençlik Dergisi, 3, Şubat 2001: 5), YÖK’ün ve üniversitelerin bu taşeronluğu nedeniyledir.

YÖK bu taşeronluğunu darbecilerin beklentileri doğrultusunda sürdürmektedir. YÖK sisteminde yetişenlerin önemli bir bölümü, bu anlayış doğrultusunda yetiştirilmiştir ve yetiştirilmektedir. YÖK’ün bu taşeronluğu, AKP’nin iktidara gelmesini de, AKP’nin her yerde kadrolaşmasını da, AKP’nin gerici dönüşümleri yasal zemine oturtmasını da kolaylaştırmıştır.

AKP, ilköğretim programını değiştirip girişimci ve 652 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile de rekabetçi öğrenci yetiştirmeye başlamıştır. 4+4+4 yasası ve arkasından gerçekleştirilen yönetmelik değişiklikleriyle ilk ve ortaöğretim, piyasacılığın ve gericiliğin taşıyıcılığına dönüştürülmüştür. Bu dönüşümler okullara mescit açılmasıyla, türbanın ilkokula girmesiyle, adım adım karma eğitime son verilmesiyle devam etmektedir. Tüm bu dönüşümlere karşın özelde eğitim fakültelerinden ve genelde üniversitelerden ses çıkmaması, YÖK’ün taşeronluk görevini hakkıyla yaptığının bir kanıtıdır.

Ergenekon ve Balyoz davaları gibi hukuksuzluğun ayyuka çıktığı davalarda, yargıda değişiklik getiren Anayasa değişikliği konusunda, toplumun gözü önünde gerçekleşen 17 ve 25 Aralık yolsuzluk davalarının rafa kaldırılmasında, … özelde hukuk fakültelerinin ve genelde üniversitelerin sessiz kalması da, YÖK’ün taşeronluk görevini hakkıyla yaptığının bir kanıtıdır.

Yeraltı kaynaklarımız birilerine peşkeş çekilip talan edilmekte ve gerekli önlemler alınmadığı için maden kazalarında insanlar yaşamını yitirmektedir. Ormanlar ve toplumun nefes alabileceği yeşil alanlar, piyasacı ya da gerici gerekçelerle bir bir yok olmaktadır. Buğday, fasulye ve mercimek gibi geleneksel ürünlerin üretimi giderek azalmakta ve bu ürünlerin ithalatı da giderek artmaktadır. İnsan sağlığıyla oynanmakta, “yurtta barış ve dünyada barış” anlayışı yerine, her yerde huzursuzluk, zıtlaşma, karmaşa ve çatışma yaratan bir anlayış gelişmektedir. Tüm bu gelişmelere karşın özelde madenlerle, ormanla, ziraatla, sağlıkla, siyasetle ilgili fakülteler ve bölümler ile genelde üniversitelerden bir ses çıkmamaktadır. Bu durum, YÖK’ün taşeronluk görevini hakkıyla yaptığının bir kanıtıdır.

AKP, taşeronluk görevlerini başarıyla tamamladıkları için Doğramacı’ya TBMM ödülü vermiş, Doğramacı’dan sonra YÖK başkanı olan Mehmet Sağlamı milletvekili yapmış ve YÖK başkanlığına getirdiği Y. Ziya Özcan’ı da hem elçi hem de TÜBA üyesi olarak atamıştır.

Faşist, piyasacı ve gerici anlayışlar iktidar oldukça YÖK’ün taşeronluğu da devam edecektir, TÜRGEV de üniversite açacaktır, İslam üniversitesi de kurulacaktır, üniversiteler de medreseye dönüşecektir. Olsa olsa YÖK’ün adı değişip YEK ya da Tü-YÖK gibi bir şey olacaktır.

YÖK’ten kurtuluşun yolu, faşist, piyasacı ve gerici anlayışların reddiyesinden geçmektedir.

[email protected]