ÖSYM

Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi (ÖSYM), bireysel ve toplumsal yaşamda belirleyici olan pek çok sınav yapıyor. ÖSYM her sınav sonunda, o sınavla ilgili çözümlemelerde bulunuyor. Bu çözümlemelerde, soruların neyi ölçüp neyi ölçmediğini, kolay ve zor soruları, il il, okul okul ve okul türünde başarı durumu, salon bazında kopya olasılıklarını vb. belirliyor. Bu çözümlemeler, ortaöğretimin hem röntgenini çekiyor hem de kan tahlillerini yapıyor. Şimdiki ÖSYM Başkanı 37 yıldır bu kurumda çalıştığını söylediğine göre siz başkanın ve bu kurumun edindiği deneyimi ve bilgi birikimini hesap edin.

ÖSYM, herhalde bu çözümleme sonuçlarını yıllardır bakanlıkla paylaşıyor. Bakanlık umursamıyor. Toplum, bu çözümlemelerin ne olduğunu bilmese de, ortaöğretimin giderek içinden çıkılmaz bir duruma düştüğünü yüreğinin derinliklerinde hissediyor. Bakanlık, yıllarca umursamıyor umursadığı zaman da çözümü Dünya Bankası/Avrupa Birliği uzmanlarının projelerine havale ediyor. Zengin birikimi olan başkan ve bu kurum, bakanlığın umursamazlığına hiç aldırmadığı gibi eğitimşn yabancılar havale edilemsine de aldırmıyor ve görevine devam ediyor!

ÖSYM’nin yaptığı sınavlardan biri, üniversiteye giriş sınavı dediğimiz sınav. ÖSYM yaptığı sınavlar ve sonuçları itibarıyla (en azından düne kadar) toplumun güvenini kazanmış kurumların başında geliyor. İşin özünde bu güven, üniversiteye giriş sınavıyla yapılan temel haksızlığın üstünü örtüyor. Çünkü üniversiteye giriş sınavının temel işlevinin, kendisine en çok yatırım yapılmış öğrencileri sıralayıp seçmek olduğu görülüyor. Çünkü bu sınav, sözgelimi Hakkari’nin, Çankırı’nın, Balıkesir’in bilmem hangi ilçesinde öğretmensiz okullarda okuyanlara da, en iyi okullarda okuyanlara da, sınavlara dağda bayırda hayvan otlatarak hazırlanana da, dershaneye gidene de, özel hocalardan ders alan da, ister istemez aynı soruları soruyor. Ancak ÖSYM’ye güven duyuyoruz ya! Bu güven bize yetiyor, bu haksızlığı neredeyse hiç eleştirmiyoruz! Ortaöğretim kurumlarının birbirine eşdeğer hale getirilmesi için bakanlığa herhangi bir baskı yapmıyoruz.

Zengin birikimi olan başkan ve bu kurum, eğitimdeki haksızlıklar konusunda bir şey söylemedikleri gibi, onlara “Çözüm öneriniz ne” diye de sormuyoruz!

ÖSYM, bu haksızlığa çözüm üreteceğine, 10 yıldır tek oturumda yapılmakta olan Öğrenci Seçme Sınavı’nı kaldırıp yerine iki haftada ve beş oturumda yapılacak Yükseköğretime Geçiş Sınavı (YGS) ile Lisans Yerleştirme Sınavı (LYS) gibi iki sınav getiriyor! Haksızlığın katlanmasına yol açıyor.

YGS ve LYS büyük olasılıkla, Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı’nın 11 Eylül 2009 tarih ve 151 sayılı kararıyla belirlenen lise programlarının haftalık ders dağılımlarına göre hazırlanıyor. Bu hazırlıklar sonunda bu yıl Haziran ayı içinde 5 oturumlu sınavlar ilk kez yapılıyor. Ve ilginçtir, bu sınavlardan bir ay kadar sonra, Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı, 20 Temmuz 2010 tarih ve 76 sayılı kararıyla liselerde uygulanmakta olan haftalık ders saatlerini yeniden değiştiriyor. Kimse umursamıyor, ÖSYM ve Başkanı dahil!

ÖSYM’deki birikim, nedense her sınavda bir iki sorunun yanlışlığını engelleyemiyor! Bu sınavlarda yanlış soruların iptal edildiği ve puanların yeniden hesapladığı da oluyor. Hatta geçen yıl olduğu gibi cemaatçi bir dershanenin soruları önceden öğrendiği saptanınca yapılan sınav bile iptal ediliyor. Yine de ÖSYM eleştirilmiyor. “Başkan, sınavlarda sorulacak soruları tek tek inceleyecek değil ya” diyoruz. “İnsanlık hali, soruları da hazırlayanlar insan, kul hatasız olmaz” gibi düşüncelerle ya da “Bizi ilgilendirmez” rahatlığıyla ses çıkarmıyoruz! ÖSYM de bir türlü yanlışsız sınav yapamıyor.

Bir yazarın köşesinde, “AKP, YÖK’ü kendine bağlarken ÖSYM Başkanı’nı da baskıyla o görevden indirmeye çalışmıştı” demesine bakmayın, başkanın AKP’ye yakın görüşler ileri sürdüğü biliniyor. Zaten başkan yaş haddinden emekli olduğunda AKP’nin onun için yaptığı bu durumu doğruluyor. Bilindiği gibi, yükseköğretim yasasına göre 67’inci yaşını dolduran öğretim elemanı yaş haddinden emekli ediliyor. Yasa, yaş haddinden emekli olan öğretim elemanlarının gereksinimi olan yeni kurulmuş taşra üniversitelerinde bir müddet daha istihdam edilmelerine izin veriyor. Bu çerçevede AKP alışık olduğu ve en iyi bildiği bir şeye başvuruyor: Takiye yapıyor: Emekli olan ÖSYM Başkanı’nın, Anadolu’da yeni kurulmuş bir üniversiteye atamasını ve sonra da onun ÖSYM’de görevlendirilmesini sağlıyor. “Vatan sağ olsun” düşüncesiyle, ne başkan buna karşı çıkıyor, ne de başkanın ataması yapılan üniversite AKP’nin takiyesine ortak oluyorlar. Kimse de sesini çıkarmıyor.

Bu yıl yapılan çeşitli sınavların sonuçları yaz aylarında açıklandıkça, sınavlarda yapılan yanlışlar nedeniyle mağdur olanların da bu konularda duyarlı olanların da, kanı beynine sıçrıyor.

Bu durum, genelde iki nedenden kaynaklanıyor. Birincisi, yanlış sorular karşısında ÖSYM’nin ürettiği (yanlış sorularda yapılmış olan her türlü işaretlemeyi doğru sayan) çözüm, o soruların yanlış olduğunu anlayıp yanıtlamayanları mağdur ediyor. Bu kadar birikimi olan kuruma ve başkana bu çözüm yakışmıyor.

İkincisi, özellikle son KPSS’de şimdiye kadar olmamış bir durum ortaya çıkıyor, eğitim bilimleriyle (öğretmen atamalarıyla) ilgili soruların tümünü birden doğru olarak yanıtlayanların sayısı 350’yi buluyor. ÖSYM başkanı, nedense bir türlü, “Bu olayda kopya şüphesi var” diyemiyor “Sorular çok kolaydı, bu sonuç doğal” demeye getiriyor. Ancak, çok kolay olduğu söylenen soruların ortalamasının zor olan geçen yılki soruların ortalamasına göre pek farklı olmaması, bu yanıtın kabullenilmesini güçleştiriyor. KPSS ile ilgili şikayetler çoğaldıkça ÖSYM’nin bu sınavı iptal etmeme direnci artıyor ÖSYM’ye güveni azaltıyor. Tabii toplumda adı sanı bilinen bir emniyet müdürünün açıklamasıyla cemaatleşmenin ne duruma geldiği kuşkusu da eklenince ve de geçmişteki cemaat dershanesi olayı da anımsanınca güven iyice azalıyor.

KPSS’de şikayetler ayyuka çıkıyor, yetkililer ıvırıyor kıvırıyor! Sonunda bula bula, KPSS’de kopya sanığı olarak, İsparta’nın bir köyünde çobanlık yapan işsiz öğretmen bulunuyor!

Nasıl oluyorsa, bugüne kadar morali bozulmamış ÖSYM başkanının, bugünlerde moralinin bozuk olduğu söyleniyor. Herkes onun peşine düşüyor.

Mahkumların açıklamalarıyla rektörler, paşalar, yazarlar sürüm sürüm sürünürken, emniyet müdürünün bir cemaatle ilgili açıklamaları üzerine kimse kılını kımıldatmıyor! Almanya’da yolsuzluğu saptanmış Deniz Feneri, Türkiye’de el yakıyor, yıllardır kimse dokunamıyor! Suçunun ne olduğunu bilmeyen insanlar içeride tutuluyor! Toplumun güven duyduğu kurumlar birer birer çözülüyor! Sıranın ÖSYM’ye geldiği kuşkusu doğuyor.

Türkiye ilginç bir ülke: Toplumun toptan morali bozuluyor KPSS’de şikayetler ayyuka çıkıyor, yetkililer ıvırıyor kıvırıyor! Sonunda bula bula, KPSS’de kopya sanığı olarak, İsparta’nın bir köyünde çobanlık yapan işsiz öğretmen bulunuyor!

[email protected]