Osmanlı Hayranlığı! (I)

Geçen haftalarda çıkan “IMF ve DB’ye hayır” başlıklı yazının bir yerinde şu cümle vardı: “Son yıllarda ortaöğretimden geçenlerin (nasıl oluyorsa) Osmanlı hayranı olmaları da, onların Türkiye’nin küresel sömürgenlerin dümen suyunda gitmesini benimsemelerini kolaylaştırıyor.”

Bu yazıya tepki olarak gönderilen bir e-postada, yazar ile IMF ve DB karşıtları, yapılan eylemlerin kışkırtıcıları ve “düzene uşaklık” yapanlar olarak görülmekte, “Nedir bu Osmanlı düşmanlığı 600 yıl hoşgörüyle dünyaya hükmetmiş imparatorluğa kininiz nerden geliyor, hazmedemiyor musunuz?” denmekte ve bu ülkeyi hak etmedikleri belirtilmektedir. Bu e-posta yazısı, yukarıdaki ifadeyi doğrulamakla kalmamakta, gerçekten de Osmanlı hayranlığının hangi boyutlara vardığını ve nerelere gidebileceğini göstermektedir.

İşin bir ilginç yanı, liselerden üniversiteye Osmanlı hayranı olarak gelen ve cumhuriyeti o kadar sahiplenmeyen öğrenci sayısının her geçen gün artmasıdır. Oysa ilk ve ortaöğretim izlencelerindeki tarih derslerinin içeriği ve amacı ile ders kitapları, Osmanlının yükselme devrini yüceltse de bu denli hayranlık yaratacak nitelikte değildir ve de Cumhuriyeti yadsımamaktadır. Bu tür hayranlıkların aile içinde kazanılması olasılığı düşüktür. Ya öğretmenler gizli öğretim yapmaktadır (gizli müfredat uygulamaktadır) ya öğrenciler bu hayranlığı okul dışında, Kuran kurslarında, dershanelerde, abla ve ağabeyleri aracılığıyla kazanmaktadır ya da ikisi birden gerçekleşmektedir. Görünen o ki, birileri, gençleri Osmanlıya hayran olmaya hazırlayarak, yeni Osmanlıcılığın altyapısını oluşturmaktadır.

Aslında “hayranlık” değişik çağrışımları olan bir sözcük durumundadır. İnsanlar genelde bir güzellik, iyilik, yaratıcılık karşısında bunu yapana ve ya da ortaya çıkan sonuca/ürüne “hayran” oluyor. Türk Dil Kurumu da bu sözcüğü, “güzel ya da büyük bir şey karşısında duyulan beğenme ve şaşma duygusu” olarak tanımlıyor. Toplumun değer verdiği bir sanatçı, bir usta için, “O benim idolümdür” diyen kişi anlayış ve hoşgörüyle karşılanabiliyor. Bir güce, mafya liderine, diktatöre hayran olmak ise, çağdaş değerler çerçevesinde ilkellik olarak algılanıyor. Hayranlık, hayran olunanı yüceltirken hayran olanı değersizleştirebiliyor. Bazen de olumluluğu takdir etmek, takdir edeni yüceltiyor. Bu arada “Sana hayranım” sözü, sevgililerden biri tarafından kullanıldığında diğerini mest ederken, bir başkasına söylendiğinde, cinsel taciz bile olabiliyor!

Ayrıca, zaman zaman su yüzüne çıkarılan ve hatta insanları birbirine düşürebilen insanın kendine, ırkına ve tuttuğu futbol takımına hayran olması gibi hayranlıklar var. İnsan bireyci olduğunda bencil, kendine hayran olduğunda ise narsis oluyor. Kişi kendi ırkına hayran olduğunda, başka ırkları değersiz görebiliyor hatta aşağılayabiliyor ona ırkçı deniyor. Portekiz diktatörü Salazar’ın üç “f” ile, fiesta (öğle uykusu), fado (Portekiz halk müziği) ve futbol sayesinde, diktatörlüğünü sürdürdüğü biliniyor. Bir futbol takımına hayran olanlar, diğer takımların hayranlarını düşman gibi görüyor da, futbolun hem bir sömürü aracı olduğunu hem de baskıların ve sömürülerin üstünün örtülmesine yaradığını göremiyor. Kısaca insancıl olmayan süreçlere, olaylara, kişilere ve sonuçlara hayranlık duymak, kişiyi küçük düşürebiliyor bu tür hayranlıklar sorun yaratabiliyor.

Hayranlık, akılcı ve nesnel olmaktansa öznel değerlendirmelerden doğuyor. Güncel yaşamın hay huyu içinde kimilerinin gerçekçi ve sağlıklı olmayan hayranlıklara kendini kaptırması anlaşılır gibi olsa da geçmişe hayran olunmasını anlamak kolay olmuyor. Bir kişiye, bir ürüne, bir futbol takımına hayran olmak için insanın denetleyemediği duygu yüklü öznel değerlendirmeler yetiyor. Geçmişle ilgili hayranlığın ise, geçmiş o anda yaşanamadığı için duygu ağırlıklı olmak yerine somut, gerçekçi ve doğru verilere dayanması bekleniyor.

Çünkü geçmiş, günümüz toplumunun günahıyla ve sevabıyla devraldığı, dersler çıkarması gereken bir miras ne bugünün sorunu ne de geleceğin. Görüldüğü kadarıyla çağdaş değerlerle bağdaşmayan ve sağlam temellere oturmayan hayranlıklar, gerçeklerin üstünün örtülmesini, insanların gelecek yerine geçmişle ve gerçekler yerine düşlerle oyalanmasına yol açıyor ve dolayısıyla küresel sömürüyü kolaylaştırıyor. İnsanı eleştirel olmaya değil de hayran olduğunu yüceltmeye yönlendiriyor. Geçmişte yapılan yanlışlıkların ayrımına varılmasını ve geçmişten ders alınmasını ve güncel sorunların sağlıklı olarak algılanmasını önlüyor günümüzde de gelecekte de yanlış yapma olasılığını çoğaltıyor ve kişiyi geleceğinden koparıyor. Osmanlı hayranlığı Turancılığı ve İslamcılığı körüklüyor. Osmanlı hayranlığı üzerinden gençlerimiz, gerçekçi olmayan ve cumhuriyet anlayışıyla bağdaşmayan başka hedeflere yönlendiriliyor.

Küresel sömürgenler gerçekçi olmayan hayranlıkların ortaya çıkmasından yararlanmaktadır. Aklını kullanmadan ve çağdaş değerleri göz ardı edip duygularının esiri olarak Osmanlının dünyayı hükmetmesine hayran olanların, Amerika’nın Afganistan’ı, Irak’ı ve bir başka ülkeyi işgal etmesine, her türlü sömürüye ve ABD’ye koşulsuz destek verenlere karşı çıkması zorlaşıyor. Emeğin sömürülmesi de, KİT’lerin satışı da, madenlerle ormanların yağmalanması da, yolsuzluk yapmak da kolaylaşıyor “Biz mağdurdan yanayız” söylemlerine kanmaları da…