Okullar açıldı: Kaosa devam!

Okulların açıldığı ilk gün, (yetkisiz) yetkililerin yaptığı açılış konuşmaları, eğitim sistemimizin nasıl bir çıkmaza sokulduğunu gösteriyor.  

R. T. Erdoğan, okullar açılmadan veli ve öğrencilerinin tüm itirazlarına karşın zorla imam hatip lisesine dönüştürülen Kadıköy Ahmet Sani Gezici Anadolu Kız İmam Hatip Lisesi’nde konuşma yapıyor! Bilindiği gibi yüzlerce okul, veli ve öğrencilerinin itirazlarına karşın imam hatibe dönüştürülmüş bulunuyor. Ayrıca, yine veli ve öğrencilerinin itirazlarına karşın, bazı ilkokullar aynı zamanda imam hatip ortaokuluna dönüştürülüp örneğin sabah ilkokul ve öğleden sonra da imam hatip ortaokulu olarak çalıştırılıyor. Bazı imam hatip okulları yeterince öğrenci bulamasa da, bu dönüştürme işlerine devam ediliyor. Sonra da, açılış konuşmasında R. T. Erdoğan, imam hatiplerdeki sayısal artışlarla övünürken, “Zorlukla olmadı, dayatma olmadı” diyebiliyor; hem de siyasetçilere ya da yetişkinlere değil, öğrencilere!  Eğitim-öğretim yılının ilk günü yapılan bu konuşmadan, öğrenciler ayrıca, “Bir Müslüman'ın kendi ölüsünü kendisi yıkayacak kabiliyete erişmesi lazım" geldiğini de öğrenmiş oluyor! Öğrencilerin, Müslüman olmayanların kendi ölüsünü yıkamadan gömüp gömmediklerini ya da papaz/haham okulu olmadığına göre kendi ölüsünü kendisi yıkayacak kabiliyete nasıl eriştiklerini merak edip etmedikleri ise bilinmiyor.

R. T. Erdoğan’ın, dininin ve kininin davacısı olacak gençlerin yetiştirilmesiyle yetinmediği, kendi kinini ve şikayetlerini, muhtarlara, parti üyelerine ya da seçim meydanındaki yetişkinlere değil, bir okulda ve öğrencilere aktaracak şeyler söylediği görülüyor: “Ülkemizdeki her güzel hizmet gibi bu okulu da dillerine dolayanlar, kendilerine rant devşirmeye çalışanlar oldu. Bugün aynı zamanda okulun arazisiyle ilgili pek çok ahlaksız iddiaları dile getirenlerin, hatta meclis gündemine kadar taşıyanların utanç günüdür. Ama biliyoruz ki onların karakterinde utanma duygusu maalesef yok.  Hamdolsun onlar bizim muhatabımız değil. Bizim muhatabımız işte buradaki pırıl pırıl gençlerimizdir. Önümüzdeki yıllarda da bu okulda eğitim görecek evlatlarımızdır” diyor! Onun için önemli olanın bu okullarda okuyan öğrenciler olduğu bir kez daha anlaşılıyor!

Eh! Hamisi böyle yapınca bakan Avcı da, ondan aşağı kalmamaya çalışıyor.

Avcı da bir başka meslek lisesinde açılış konuşması yapıyor. Hemen her sözüyle gerçekleri saptırıyor. İnsanla, insanın ve toplumun gelişimiyle birebir ilişkili olmayan alanda gerçeğin saptırılması pek göze batmasa da, eğitim alanındaki saptırmalar göze batıyor. Örneğin Fatih Projesi ile ilgili olarak bakanlığın 9 soruşturma açtığı iddiası ve proje çerçevesinde 8 milyar 500 TL’nin boşa gittiği söylentileri tavan yapmışken, Avcı açılış konuşmasında, “FATİH projesi sadece bir donanım değildir, aynı zamanda çok köklü bir içerik projesidir" diyebiliyor.

Avcı, lisede öğrenim gören öğrencilerin yaklaşık yarısının, mesleki ve teknik ortaöğretim okullarında eğitim görmesini övünülecek bir durummuş gibi açıklıyor! Oysa meslek liselerinin tüm dünyada sanayiciye ucuz insan gücü yetiştiren okullar olduğu biliniyor. Üstelik Türkiye’de meslek lisesi öğrencileri daha öğrenciyken, staj için gittikleri işveren tarafından sömürülmeye başlıyor. Ayrıca meslek liselerinde okuyan öğrencilerin, meslekle ilişkili olmayan liselerde okuyan öğrencilere göre, daha ileri düzeyde devinimsel gelişim gösterseler de, bilişsel ve duyuşsal gelişimlerinin yeterli olmadığı da biliniyor. Meslek liseliler, bilişsel gelişimleri sınırlı tutulduğundan, genelde okudukları meslek alanında meslek yüksekokulunda okuyabiliyor; tıpta, hukukta, sosyal bilim alanlarında üniversite okuma şansları pek bulunmuyor. Lisede okuyanların yarısından fazlasının meslek okulunda okuması, gençlerimizin yarısından fazlasının (dolayısıyla toplumun) geleceğinin sınırlı olacağı anlamına geliyor. Bu durum, eğitsel açıdan, gençlerimiz ve toplum açısından, övünülecek değil, kaygı verici bir durum oluyor.

Avcı’nın düşünmeden konuştuğu anlaşılıyor. "Ama asıl görevimiz, mutlu olmayı bilen, başkalarını mutlu edebilen bireyler yetiştirmek. Ülkemizin insan kaynaklarını en iyi şekilde yetiştirmenin uluslararası rekabet konusunda en anahtar faktör olduğunun da farkındayız" diyebiliyor! Büyük çoğunluğunun çaresiz kaldıkları için girdiği ve şimdiden sömürülmeye başlanıp gelecek umutları sınırlandırılmış çocuklara, “Her yeni eğitim-öğretim yılının eğitim camiası için yeni hayaller ve taze ümitler anlamına geldiğini” söyleyebiliyor!

Eğitim-öğretim yılının başladığı ilk gün bu aymazlıkların yaşanması, insanın içini karartıyor. İç aydınlığının yolu ise, gerici ve piyasacı anlayış ve uygulamalardan uzaklaşmaktan geçiyor.

[email protected]