OKS kalkıyor! Yerseniz!

Bakanlık, sanki “eğitim” bakanlığı değil de, “çileden çıkarma” bakanlığı! İnsanın, “Allah için bir doğru karar alın, dişimi kırın” diyesi geliyor. Bir bakanlık, açıkladığı hemen her düşünce ve kararıyla, insanı/toplumu bu kadar “enayi” yerine koymaz ki. Toplum, yıllardır zorunlu eğitim süresinin 10-11 ve hatta 12 yıl olmasını bekliyor. Bakanlık, eveliyor-geveliyor; liseleri 4 yıla çıkarıyor; zorunlu eğitimi bir yıl uzatıp hiç değilse 9 yıl yapmıyor. Ortaöğretim Kurumlarına Giriş Sınavı’nı (OKS) kaldıracağız deyip; arkasından, bu tek sınav yerine, 6., 7. ve 8. sınıflarda üç ayrı sınav yapılacağını açıklıyor. Yetmiyor, “Bu sınavlarda İngilizce sorusu da olacak” diyor. Zorunlu eğitim süresini uzatıp, tüm ortaöğretim kurumlarını eşdeğer düzeye getirip, herkesin elini-kolunu sallaya sallaya liseye gitmesinin yolunu açmıyor.

Bakanlık, “Anadolu liselerinde yabancı dille öğretime son verdim” diyor. Bu liselerin adından “Anadolu” sözcüğünü çıkarmıyor. Bu kararın hemen arkasından, Almanca, Fransızca ve İngilizce öğretim yapan üç Anadolu lisesine yabancı dil hazırlık sınıfı açma izni veriyor. Birkaç Anadolu lisesinde daha hazırlık sınıfı açılacağı söylentisi üzerine, “Yüzde 10 kadar liseye hazırlık sınıfı açma hakkı verilmesi, hazırlık sınıflarının açılacağı anlamına gelmez” açıklaması yapıyor. Doğru! o anlama gelmez de, kimi liselere hazırlık sınıfı açma izni verilmesinin ne anlama geldiğini açıklamıyor. 

Her sınav sonunda, başaramayan da kaybediyor, başaran da. Sınavlara hazırlananlarda, kalp çarpıntısı, sıkışma ve ritim bozukluğu yanında çeşitli ruhsal sorunlar oluşuyor. Bu sorunların etkisi yaşamboyu sürüyor. Sınavlarda başarılı olamayanların bir bölümü çevreye küsüyor, kendini suçluyor, acısını çevreden çıkarıyor, ailesine/çevresine yabancılaşıyor. Başaranlar içinde, “ne oldum delisi” olanlar, her şeyi kendi hakkı olarak görüp başkalarının haklarını yok sayanlar, kısaca bencilleşenler oluyor. 

Bir yerine üç kez yapacakları sınava, “düzey” sözcüğünden kaçınıp Seviye Belirleme Sınavı (SBS) diyorlar. Sanki çocukların durumunu deniz seviyesine göre ölçecekler. Liseye geçişte, SBS’nin yüzde 70, ilköğretim başarı notunun yüzde 25 ve davranış notunun da yüzde 5 ağırlıkta olacağını söylüyorlar. Davranış notunu, pek çok okulda hiç olmayan rehber öğretmen belirleyecek! On binlerce kişinin başvurduğu sınavlarda yarım puanlar sonucu belirlerken, 5 puanın belirlenmesini bir rehber öğretmene bırakıyorlar! Rehber öğretmenin olmadığı yerde, bu davranış notun, herhalde Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmenine verdirecekler. Girişimcinin mi, hakkını arayıp kendini ezdirmeyenin mi, soru soranın mı, Türk-İslam sentezine uygun davranan mı, kimin davranış puanının yüksek olacağını belirtmiyorlar.  

Okulların önemli bir bölümünde, öğrenciler birleştirilmiş sınıflarda okuyor; 60-70 kişilik sınıflarda ders görülüyor; ikili öğretim yapılıyor; yüz binlerce öğrenci bir yerden bir yere her gün taşınıyor; pek çok okulda, eğitim, kadrolularla değil ücretli/sözleşmeli öğretmenlerle yürütülüyor. Bakanlık, bu okullarda okuyan çocukların başarısını, tam teşekküllü ve 25-30 kişilik sınıflı okullarda okuyan öğrencinin başarısı ile karşılaştırmaya kalkıyor. Bakanlık, ilköğretimdeki yeni programlarla ezber ağırlıklı eğitimin yerini etkinlik ağırlıklı eğitim olacak diyor, sonra, tek sınav yerine üç sınav koyarak ezberciliği katmerleştiriyor! Bakanlık, OKS’ye dershanelerle ve özel öğretmenlerle hazırlananların, 6., 7. ve 8. sınıflarda yapılacak SBS’lere de dershanelerle hazırlanmayacaklarını mı düşünüyor? Leblebi-çekirdek yiyerek mi hazırlanacaklar?

Bakan, ilköğretimde “girişimci” öğrenci yetiştirmeyi hedefliyor. Eğitimin amacının AB’de çalışacak insan yetiştirmek olduğunu söylüyor. Gelmiş geçmiş hükümetler içinde, özel öğretime en çok destek veren hükümetin bakanı olmakla övünüyor. İlköğretim son sınıflarında, ilk dönem başarılı olan öğrenciye ikinci dönem okula devam etmeme hakkı veriyor. Okulda uyum sağlayamayan(!) öğrenciyi açıköğretime sürmeye kalkıyor. Özel okullar öğretmensiz kalmasın diye sözleşmeli öğretmenleri kadroya almıyor. Ayrıcalıklı okullar yaratmaya devam ediyor. Her sınavın bir eleme sınavı anlamına geldiğini, yoksulun ve dar gelirlinin eğitim sürecinin dışına itildiğini, varsılın ise sıçrama yaptığını biliyor. Zorunlu eğitimde bir yabancı dilin (İngilizcenin) zorunlu yapılamayacağını; yabancı dile ağırlık verdikçe anadilin zaafa uğrayacağını; ortaöğretim başarısının yabancı dil bilmeyle ilişkili olmadığını; İngilizce sınavının ek bir eleme anlamına geleceğini de biliyor. Aynı hükümetin farklı iki bakanının birbirinden farklı icraatlarda bulunduklarını, 2007’de genel seçimlerin yapılacağını, bir hükümet değişikliğinde yeniden bakan olma olasılığının “0” dolaylarında olduğunu da biliyor. Yine de, “OKS’yi 2009’dan itibaren kaldıracağız ve yerine üç sınav koyacağız” diyebiliyor. Bakanlığın bir görevinin ortaöğretime sınavsız geçiş sağlamak (zorunlu eğitimin süresini uzatmak) olduğunu yadsıyor.   

OKS’yi kaldırmanın, eğitimde fırsat eşitliğini sağlamaya yönelik değil, var olan çarpık düzenin pekiştirilmesi olduğu görülüyor. Bakanlık kimi kandırıyor?