Ok Yaydan Çıktı!

Ok deyip geçmeyin. Ok yön gösteriyor, bulunulan noktadan daha aşağısını, yukarısını ya da ilerisini işaret ediyor.

Onlarca yıldır siyasal anlayışını "altı ok" ile simgeleyen bir siyasal parti var. Bu parti, bağımsızlıkla bağdaşmayan, sömürüyü pekiştirici, Amerikancı ve anamalcı siyasalara yöneldikçe, bu okların simgelediği ilkelerden uzaklaşıyor ve de pek çok yandaşının umutlarını tüketiyor. Bu partinin, sözle de olsa "bekçisiyiz" deyip sahip çıkmaya çalıştığı laiklik ilkesi konusunda da bugünlerde tutum değiştirdiği ve son umutları da tükettiği görülüyor.

Ok, aynı zamanda, hedefe doğru atılabilen bir nesnedir.

Ok, bir nesne olarak uzun bir süre insanların en temel avlanma ve korunma silahı olmuştur. Ok bir silah olarak kullanılsa da, insanın kendi kendini kazara okla vurması neredeyse olanaksızdır. Ok, intihar etme aracı da değildir.

Oysa altı ok simgeli parti, laiklik okunu bir intihar aracı olarak kullanma becerisini sergiliyor. Önce çarşafa doladığı bu oku Kuran kursları açma hedefine yöneltmesi, kendi okuyla intihar etme girişimi oluyor. Ateş çemberi içinde kalan umarsız akrebin kuyruğuyla yaptığı, laiklik okuyla yapılıyor.

Kuyruk, akrebi zehirleyip öldürdükten sonra başka hiçbir canlıya zarar veremiyor. Oysa laiklik oku, bu partiyi zehirlediği gibi, toplumu da zehirleme gücünü taşıyor.

Kuran kurslarında, rejim karşıtı öğretilere yer verildiğini bir yana bırakalım, ana öğreti Kuranın ezberden okunmasıdır. Kuran kurslarının görünen sonucu, çocukların küçük yaşlarda türbana ve erkek-kadın ayrımına alışmasıdır.

Kutsal kitapların okunmasına dayalı eğitim, ortaçağ eğitimidir, Osmanlının sübyan mekteplerinde yaygın olan uygulamadır. Günümüz "eğitim" anlayışında bu tür uygulamaların eğitsel bir değeri bulunmamaktadır.

Eğitsel değeri olmasa da, Kuran kursuna gitmek isteyen yetişkinler olduğu sürece bu kurslar tabii ki açılmalıdır. Ancak bu kursları açacak kurumlar ne siyasal partilerdir ne de belediyelerdir. Var olan yasal düzende Diyanet İşleri Başkanlığı'dır.

Bu açıdan yasal sistemdeki temel yanlışlık, laik olan devletin tek bir inanca yönelik hizmet vermesidir Kuran kursuyla hiç ilgisi olmayan yurttaşlardan toplanan vergilerin bu amaçla kullanılmasıdır. Gerçekten laik olan bir devlette, bu tür kursları açacak olan birim devlet kurumu değil, ilgili dini topluluklardır. Dini topluluklar, harcamalarını başkalarının sırtından değil o topluluğun üyelerinden karşılar ve o topluluğa yönelik hizmet verirler kurslar için yer de bulurlar, hoca da.

Siyasal partilerle belediyeler, cinsiyet, etnik köken ve inanç gibi konularda bir ayırım yapmadan hizmet vermesi gereken kurumlardır. Bir cinsiyete/inanca/etnik kökene dayalı siyasal parti ya da belediyecilik anlayışı, laik ve demokratik ülkelerde geçerli değildir.

Siyasal partilerin/belediyelerin eğitsel görevi Kuran kursları açmak değildir yetişkinlerin siyasal yaşama katılımını sağlamaktır bunun için yurttaşlarına ve kentlilerine demokrasi, insan hakları, çevre koruma vb. eğitimi vermektir. Yurttaşların bireysel, ailevi ve toplumsal yaşamlarını zenginleştirici eğitimler sunmaktır.

Bir siyasi partinin/belediyenin Kuran kursu açma düşüncesi, bir talihsizliktir o partinin/belediyenin demokratik olamadığının bir göstergesidir genelde muhafazakar olan bir toplumu gericileştirici bir yaklaşımdır. Dincileşme ve anamalcı-İslamlaşma yolunda atılan bir adımdır.

Seçmeli din dersini, 1940 sonlarında İnönü ilkokullara, 1950'lerde Menderes ortaokullara ve 1960'larda da Demirel liselere sokmuştur. Evren, bu dersi zorunlu yapmakla yetinmemiş, bir de Türk-İslam sentezini topluma dayatmıştır.

Menderes, Atatürkçü imam yetiştirmek üzere imam hatipleri açmıştır. Demirel, imam olamayacak kızları bu okullara almıştır. Ecevit, 1974'te, 1972'de mesleki ortaokulların kapatılması sonucu imam hatip lisesine giden öğrenci sayısının yüzde 72 dolayında azalması üzerine, Erbakan koalisyonunu sürdürmek için imam hatip ortaokullarını yeniden açmıştır. Evren, bu okul mezunlarına üniversiteye girme hakkı vermiştir.

Cumhuriyetin kuruluş yıllarından sonra, ilk Kuran kursunu İnönü açmıştır. 1997 yılında kesintisiz sekiz yıllık zorunlu eğitim kabul edildiğinde, Kuran kursuna zorunlu eğitim sonunda gidilmesi gerekirken, Ecevit beşinci sınıftan sonra gidilmesi için varını yoğunu ortaya koymuş, birkaç kez ilgili yönetmelikleri değiştirerek amacına ulaşmıştır.

Bugün gelinen nokta herkesin malumudur.

Toplumda bilimsellik rafa kalkmakta dini referanslar öne çıkmakta, halifeliğin geri gelmesini isteyenler artmaktadır. Kuran kurslarının toplum merkezi haline getirilmesi, parkların bile "İslami park" haline dönüştürülmesi ve alternatif eğitim" söylemleriyle camilerin okul olarak da kullanılması çalışmaları yapılmaktadır.

Ana muhalefet partisi durumunda bulunanların, iktidara oynayanların, Kuran kursu açma işine soyunması, yukarıda özetlenen durumu pekiştirici bir girişimdir bu toplum için büyük bir talihsizliktir.

Bu tür düşünceler ve girişimler ister istemez bazı soruları akla getirmektedir.

Bu toplumun derdi Kuranı ezbere okuyamamak mıdır?

Bu toplum, Kuran kurslarıyla mı demokratikleşecektir?

Altı oklu parti, çarşafa dolanarak ve Kuran kursu açarak mı Alevilerden, Müslüman olmayanlardan, herhangi bir dini tercihi bulunmayanlardan oy alacaktır?

Bu parti, çarşafa dolanarak ve Kuran kursu açarak mı, emekçinin sömürülmesine dur diyecektir yoksul ile varsıl arasındaki uçurumu giderecektir giderek cemaatleşen toplumu, temel referansı "bilim" olan yurttaşlar topluluğuna dönüştürecektir?

Bu parti, çarşafa dolanarak ve Kuran kursu açarak mı, yurttaşa aş ve iş bulacaktır dış ve iç borçlarını ödeyecektir Türkiye'nin saygınlığına ve dünya barışına sahip çıkacaktır.

Bu parti, AKP'nin peşinden giderek mi, "Kuranın özüne dönülse hiçbir sorun kalmaz" düşüncesini sahiplenerek mi, "laiklik karşıtı eylemlerin odağı" olarak mı iktidar seçeneği olacaktır?

Siyasal partilerin görevi, insanları "din ile inanç ile" oyalamak mıdır?

[email protected]