Öğretim birliği mi?

Cumhuriyet rejimi kurulur kurulmaz, eğitim konusuna önem verilmiştir. TBMM’de kabul edilen en önemli yasalardan biri, 3 Mart 1924 tarih ve 430 sayılı Tevhidi Tedrisat Kanunu’dur; günümüz söylemiyle öğretim birliği yasasıdır. Toplam 7 maddeden oluşan bu yasanın önemli maddeleri şunlardır:

1– Türkiye dahilindeki bütün müessesatı ilmiye ve tedrisiye Maarif Vekaletine merbuttur.

2- Şer'iye ve Evkaf Vekaleti veyahut hususi vakıflar tarafından idare olunan bilcümle medrese ve mektepler Maarif Vekaletine devir ve raptedilmiştir.

4- Maarif Vekaleti yüksek diniyat mütehassısları yetiştirilmek üzere Darülfünunda bir İlahiyat Fakültesi tesis ve imamet ve hitabet gibi hidematı diniyenin ifası vazifesiyle mükellef memurların yetişmesi için de ayrı mektepler küşat edecektir.

Bu yasa, Anayasa’nın 174. maddesine göre, “Türk toplumunu çağdaş uygarlık seviyesinin üstüne çıkarma ve Türkiye Cumhuriyetinin lâiklik niteliğini koruma amacını güden” ve koruma altına alınan devrim yasalarından biridir.

Osmanlıda Şer'iye ve Evkaf Vekaleti oluşturulunca, kişi ya da vakıflarca yürütülen sıbyan mektepleri ile medreselerle ilgilenmeye başlamıştır. Azınlık ve yabancı okullar ise kendi vakıfları ve de ilgili dini kurumlarla ilişkilidir. 1839’da açılmaya başlanan iptidai (ilkokul) ve rüştiye (ortaokul) gibi bilimsel derslerin ağırlıkta olduğu okullar ise 1857'de oluşturulan Maarif Vekaletine (eğitim bakanlığına) bağlanmıştır.

Dolayısıyla bu yasayla, eğitim alanında var olan başıbozukluğa son verilip öğretim birliği sağlanmıştır.

Bu yasanın hemen ardından bakanlık, 4 yaşından 4 ay 4 gün alan öğrencilerin girdiği ve Kuran’ı ezberlediğinde de mezun olduğu sıbyan mekteplerini, ilkokula dönüştürmüştür. Sıbyan mekteplerinde, medrese mezunları ya da imamlar, bunlar olmadığında da Kuran’ı ezbere bilenler, ders vermiştir. İlkokullarda ise ders verme önceliği ilk öğretmen okulu mezunlarındadır.

Kapatılan medreselerden biri ilahiyat fakültesine ve 29’u da, yasanın ikinci maddesi gereği imamlık ve hatiplik gibi dini hizmetleri yerine getirecek kişileri yetiştirmek üzere, imam hatip okuluna dönüştürülmüştür (dikkat edileceği gibi bu okul, ilkokul, ortaokul ya da lise değil, apayrı bir okuldur).

Bu yasayla birlikte parasız ve karma eğitime geçilmesi ve sonraki yıllarda din dersinin müfredattan çıkarılması gibi uygulamalarla eğitim sisteminde laikleşmenin ve demokratikleşmenin kapısı açılmıştır.

Ancak öğretim birliği konusu, günümüzde, “Ne sen sor ne de ben söyleyeyim” denecek duruma getirilmiştir.

Menderes 1951-52 öğretim yılında, imam hatipleri yeniden (ayrı okul niteliğinde değil de) örgün eğitimin bir parçası olarak açmıştır. 12 Eylül 1980 darbe hükümeti, 1983 yılında imam hatip liselilere harp okulları dışında, üniversiteye geçme hakkı vermiştir.

Bakanlık, 1965’te çıkarılan 633 sayılı diyanetin kuruluş ve görevleri yasası ile ilköğretimin 5’inci sınıfını bitirenler için tatillerde yaz Kuran kursları açma yetkisini Diyanet İşleri Başkanlığı'na (DİB) bırakmıştır. Bu yasada 1999’da yapılan bir değişiklikle, diyanete, ilkokulları bitirenler için yaz ayları dışında da Kuran kursu açma yetkisi verilmiştir. 23 Ağustos 2011 tarih ve 653 sayılı KHK ile Kuran kurslarına başlamak için ilkokulu bitirmiş olma koşulu kaldırılmıştır. Bakanlığın 4+4+4 yasasını çıkarıp okulöncesi eğitimi zorunlu yapmaktan vazgeçmesi üzerine de, DİB, “Kur’an Kursları Okul Öncesi Din Eğitimi Projesi” başlatmıştır. Gelişimleri açısından en önemli bir dönem olan okulöncesi çağındaki çocukların diyanetin eline bırakılması, çocuklar için ve toplumun geleceği açısından vahim (çok tehlikeli) bir yaklaşımdır. DİB’in bu kurumlarında, Kuran kursu öğreticileri ile Halk Eğitimi Merkezleri’nden kısa süreli bir kurs sonrasında “Okul Öncesi Eğitimi Sertifikası” alan kişilerin görev yapacak olması da, tehlikeyi artıran bir uygulamadır.

Bakanlık 4+4+4 yasası ve sonrasındaki uygulamalarla, imam hatipler tamamen ayrı okul olma niteliğinden uzaklaştırılıp TEOG’da başarı gösteremeyen herkesin gitmek zorunda bırakıldığı okul haline getirilmiştir. Eğitim sisteminin laik ve bilimsel niteliği 4+4+4 yasası ve son müfredatla yok edilirken, bakanlığın her gün bir gerici kuruluşla yaptığı protokollerle de yok edilmektedir.

Günümüzde, yalnız bakanlık ve DİB kanalından öğretim birliği bozulmamakta, sayısı bilinmeyen ve yasal olmadıkları halde sayı ve işlevleri artan sıbyan ve/ya da medrese denen (örneğin 4 yaş 4 ay ve 4 günlük olan çocukları alan Fatih medreseleri gibi) oluşumlar vardır. Bu oluşumların üç yıl önceki durumu, Yıldırım Beyazıt Üniversitesi’nden bir ilahiyatçının, “Kürtlerin yaşadıkları tüm coğrafyada İslami eğitimin bu medreseler kanalıyla yürütülmekte olduğunu” belirtmesinden ve de Diyanet-Sen Diyarbakır Şube Başkanının da, “Medreselerin tekrar resmi olarak açılmasında fayda görüyoruz” demesinden anlaşılmaktadır (27.3.2015, https://www.haberler.com/medreseler-icin-resmi-statu-talebi-buyuyor-7127...). Yeni Akit gazetesi de bu konuda, “Osmanlı'daki güzide eğitim kurumlarından olan Sıbyan mektepleri günümüzde tekrar canlanıyor. Dindar neslin yetişmesi için çabalayanların uğraşları ise laikçi kesime adeta batıyor... Fakat duyarlı vatandaşlar hükümetten, Sıbyan okullarının resmi hüviyete büründürülüp daha da yaygınlaştırılması noktasında çalışma yapılmasını bekliyor” demektedir (22.5.2016, http://www.yeniakit.com.tr/haber/egitim-ise-inat-sibyan-mektepleri-daha-...).

Bu açıklamalar, sıbyan mektebi/medrese denen kurumların yaygınlığını ve nelerin hedeflendiğini gösteren açıklamalardır. Günümüzde bu tür oluşumların hangi sayılara ulaştığını, muhalif partiler bile bilmemektedir. Yükseköğretimde de, Uluslararası İslam Üniversitesinin açılmasıyla yetinilmemiş, üniversiteler, atanan ilahiyatçı ya da başka meslek dalından olsa da ilahiyatçı gibi davranan rektörlerle (şimdilik kız öğrencileri de olan) medreselere dönüştürülmektedir.

Dolayısıyla, günümüzde öğretim birliği, paramparça olmuş durumdadır. Piyasacı ve gerici anlayışlar iktidar oldukça ve laik Cumhuriyeti koruma ve kollama görevinde olanlar aymazlıklarını sürdürdükçe bu durum artarak devam edecektir. Bu gidişle öğretim birliği lehine konuşanların, “terörü desteklemekle” ya da “terör propagandası yapmakla” suçlanması yakındır.

[email protected]