Oda Tv

Aklıselim sahibi insanların vicdanlarını sızlatan olaylar giderek artıyor.

Türkiye’de, işsizlerin, asgari ücretle çalışanların, öğrencilerin, emekçilerin, emeklilerin ve hemen her kesimin isteklerine kulaklarını tıkayanlar, neredeyse her yasa değişikliğinde toplumun genelini daha da mağdur edenler, Mısır yönetimine “Sokağın sesini dinleyin” diyerek öğüt veriyor!

Polis, klasikleşmiş “Ergenekon’cu” iddiasıyla muhalif yayın organı Oda Tv’yi basıyor, başta Soner Yalçın olmak üzere kimi yazarlarını derdest ediyor. Bu olay sonrasında, açık-gizli AKP yandaşlarının ileri demokrasi anlayışları ortalığa saçılıyor. Oda Tv olayı üzerine, bir Taraf Gazetesi yazarı, Soner Yalçın’ı kast ederek televizyonda, “Bu yazar benim yazılarımı çarpıtarak yazıyor” deyip, o yazarın başına gelenleri benimsediğini ima ediyor. Oral Çalışlar, AKP’nin yargıda yaptıkları değişiklikleri savunmakla kalmıyor, “Ergenekon ve Balyoz davalarını yürüten yargıç ve savcılar (yapılan hatalara, hakkından hukukundan olan insanlara rağmen) tarihi bir dönüşüme katkıda bulunuyorlar” diyor! Akademisyen milletvekili Ufuk Uras, “Geç bile kaldılar” diyor! Bu tür vicdanları sızlatan yorumlardan geçilmiyor.

Olaylar Oda Tv ile de sınırlı kalmıyor.

Mecliste ve grup toplantılarında, siyasal parti liderleri, birbirlerine, “Aman çocuklar duymasın” dedirten sözlerle hitap etmeye devam ediyorlar.

Bir bakıyorsunuz 70 milyonluk laik (!) ülkenin Cumhurbaşkanı, İran’ın dini liderini, ayakkabılarını çıkararak ziyaret ediyor!

Bir ilahiyat profesörü, “Dekolte giyersen tecavüze uğrarsın” demeye getiriyor! İlahiyatçı da olsa, akademisyen de olsa, aklının fikrinin etek altıyla sınırlı olduğunu göstermekten hiç çekinmiyor. İlahiyatçı profesörü böyle olan bir ülkenin, Dünya Ekonomi Forumu’nun 2010 yılı raporuna göre, cinsiyet eşitsizliği ile ilgili olarak neden 134 ülke içinde 126’ıncı sırada olduğu daha iyi anlaşılıyor.

Bu arada ve her zaman olduğu gibi atı alan Üsküdar’ı geçiyor: “Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun Tasarısı" kabul ediliyor. Bu yasaya göre yayın hizmetleri, “Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin varlık ve bağımsızlığına, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, Atatürk ilke ve inkılaplarına aykırı olamayacak ırk, dil, din, cinsiyet, sınıf, bölge ve mezhep farkı gözeterek toplumu kin ve düşmanlığa tahrik edemeyecek veya toplumda nefret duyguları oluşturamayacak terörü övemeyecek ve teşvik edemeyecek, terör örgütlerini güçlü veya haklı gösteremeyecek.” İyi mi?

Bunun da denetimi, yasaya değil de Başbakana veriliyor: Bu yasayla Başbakan ya da görevlendireceği bir Bakan, “milli güvenliğin açıkça gerekli kıldığı hallerde veya kamu düzeninin ciddi şekilde bozulmasının kuvvetle muhtemel olduğu durumlarda, geçici yayın yasağı getirebilecek.” Fena mı?

Bilindiği gibi Başbakan, aklına geldiği gibi dobra dobra konuşmasıyla tanınıyor. Örneğin, “Ananı da al git ulan” diyor. Yeri geliyor, “Ben ülkemi pazarlamaya geldim” diyor. Canı sıkılıyor, CHP’li kadınlar için, “Bunlar tornadan çıkmış gibiler” diyor. Estetik duyguları kabarıyor, bir heykel için “Ucube” diyor, “Kaldırın bunu buradan” emrini veriyor.

Başbakanımızın sıkıştıkça, “Ulemaya danışalım” dediği biliniyor.

Başbakanımızın muhalefet edenlere hiç tahammülü olmadığı da biliniyor.

Başbakanımızın başbakanlığı döneminde, mecliste kabul edilen yasaların pek çoğunun toplumun ve emekçinin aleyhine olduğu da, ABD ve küreselleşme karşıtlığının terör anlamına geldiğinin ders kitaplarına bile yazıldığını da biliniyor.

Ve Başbakanımız, yeni yasanın kendisine verdiği yetkiyle televizyonlara geçici yayın yasağı getirebilecek! Böylece bizler ileri demokraside bir adım daha ilerleyeceğiz.

Başbakanımızın, bu yasanın kendisine verdiği yetkiyi uygulamaya kalktığında, ne tür yayınlara yasak getireceği belli değil mi?

Korkmaya da gerek yok doğrusu: Bu yeni yasaya göre, (bir başka yasayla AKP’lileşmesi sağlanan) Danıştay’da yayın durdurma kararına karşı iptal davası açılabilecek!

Bundan âlâ ileri demokrasi mi olur?

[email protected]