Müthiş!

Biliyorsunuz, müthiş sözcüğü önüne geldiği sıfatın anlamını güçlendiriyor müthiş bir başbakan, müthiş heyecanlı, müthiş güzel gibi. Yok yok burada müthiş başbakandan söz edecek değilim kendisi her ne kadar müthiş olsa da. Yazı başlığındaki müthiş, milli eğitim bakanı Sayın Doçent. Dr. Hüseyin Çelik'in kendi icraatlarını anlatırken kullanmayı yeğlediği sözcük. Bakan'ın icraatlarının müthişliğini ya da en azından "çok önemli" olduğunu, 20 Temmuz Pazar günü Kanaltürk televizyonunda yayımlanan "Gündem Siyaset" programını dinlerken öğrendik.

"Gündem Siyaset" programında eğitimin ne işi var demeyin programı seyredenler, konunun özünün eğitim değil siyaset olduğunu gördüler. Bakan her anlattığını "müthiş, çok önemli, altını çizerek söylüyorum" sözleriyle süsledi. Program sunucusu Fatih Karaca da dört dörtlük bir sunucu olduğunu gösterdi doğrusu! Bakana "çanak soru" türünden sorular sordu onu zor durumda bırakacak soru sormamaya özen gösterdi. Bakanın söyledikleriyle yoğun bir empati kurdu onun söylediklerini aynı coşkuyla yineledi, anlatılanlardan bakan kadar hoşlandı. Konuşanları tanımasanız, Karaca'yı bakan sanmanız işten bile değildi. Karaca, Bakanın "müthiş" ya da benzeri sözcükleri kullanmayı unuttuğu yerde Hızır gibi devreye girdi, "Bu da çok önemli bir nokta" dedi. Gündem Siyaset programı, Kanaltürk'teki somut değişimi gözler önüne serse de, bizi bakanın dedikleri ilgilendiriyor.

Bakan, 1989 yılında başlatılmış bir uygulamayı sanki kendileri başlatmış gibi yansıttı: "Öğretmenlik programlarını ilk beş sırada seçenlere burs veriyoruz" dedi. Burs alanların yüzde kaçının mezun olunca bakanlıkta işe alındığını açıklamadı! "200 bin öğretmen adayına müjdem var" diye başladığı cümleyi "2008 yılında toplam 30 bin öğretmen alacağımızı duyurmuştuk, şimdi ilan ediyorum, 35 bin öğretmen alacağız" diye tamamladı. Açıkta kalacak 165 bin öğretmen adayının ne yapacağına hiç değinmedi. Bakan, "Öğrenci affına pek inanmasam da, sonbaharda bir af gündeme gelebilir" diyerek bir başka seçim yatırımı haberi daha verdi (son günlerdeki haberlere bakılırsa bakan sonbaharı beklemeden af çalışmalarını başlattı bile).

Bakanın yaptıkları, ne yazık ki müthiş falan değilse de, söylediklerinin içinde müthiş şeyler var. Örneğin, koca bakan, televizyonda dinleyenlerin gözünün içine baka baka, "Sosyal devlet bizim zamanımızda hayata geçmiştir" diyerek müthiş bir cümle sarf etti. AKP iktidarında, ücretler eridi, sağlık hizmetleri özelleşti ve yurttaşa çok daha pahalıya mal olmaya başladı. İşsizlik, yoksulluk, yolsuzluk, gelir dağılımındaki adaletsizlik çoğaldı. Ülkenin kaynakları çarçur edildi, iç ve dış borcu katlandı. Memur, Ramazan ayında fitre ve zekat verilecek duruma düşürüldü. Önümüzdeki yıllarda çalışmaya başlayanların emeklilik hakkı rafa kaldırıldı. Hatta yasanın ne-mene bir şey olduğunu bilen pek çok AKP'li bakan ve bugünkü cumhurbaşkanı dışişleri bakanıyken, neredeyse süt bebe çocuklarını sigortalı yaptırdılar yeni sosyal sigortalar yasasından zarar görmesinler diye. Bu liste uzar gider. Bakan herhalde, bu uygulamalarla ya da AKP'nin başlattığı sadaka kültürüyle, seçim zamanında oy uğruna dağıtılan kömürlerle ve erzak torbalarıyla sosyal devletin yaşama geçtiğini sanıyor!

Yok canım, bakan, bunları bilmez mi, o genel toplumsal yaşamla ilgili olarak konuşmamıştır, eğitimdeki uygulamaları kastetmiştir deseniz, durum daha da berbat. Bu bakan zamanında olanları kısaca anımsayalım, sonra siz karar verin. AKP'li ve imam hatipli ya da ilahiyatçı olmak neredeyse bakanlıkta üst düzey görevlere yükselmenin ölçüsü oldu. İlköğretimde "girişimci-fırsatçı, köşe dönmeci" öğrenci yetiştirilmesine başlandı. Sorun çıkaran çocukların açıköğretime sürülmesine kalkışıldı. Okullarda daha çok katkı payı verenler ayrı sınıflarda toplanmaya başlandı. Bakan, kendi ağzıyla, "Özel okullara en çok destek veren hükümet bizim hükmettir" dediğine göre, ayrıcalıklı öğretim AKP zamanında hız kazandı. İlköğretim sonunda yapılan tek sınav (OKS) kaldırılıp onun yerine altıncı, yedinci ve sekizinci sınıfta yapılacak üç sınav (Seviye Belirleme Sınavı) getirildi ailesi varlıklı çocukların daha 6. sınıfta dershanelere gitmesine yol açıldı. Varsılla yoksul arasını daha da açacak yeni bir yol üretildi. SBS sonuçları yanında ölçülmesi/belirlenmesi hiç de nesnel olamayacak "davranış notunun" da liseye geçişte göz önüne alınması kararlaştırıldı. SBS'nin ilki geçen Haziran ayında yapıldı 300 bin kadar ilköğretim (6. ye 7. sınıf) öğrencisi bu sınava girmedi/giremedi. Böylece daha şimdiden sınava girmeyen çocukların önü kesilmiş oldu. Haziranda yapılan sınavda başarısız olanların bir bölümü de, umutlarını yitireceklerinden bundan sonraki sınava girmeyecek. Bunlar mı sosyal devleti sağlayan uygulamalar?

Bazı vakıflar yıllardır, bilgi yarışmaları yaptırarak, çeşitli seminerler ve kültür içerikli geziler düzenleyerek Doğu illerinden Batı kentlerine öğrenci getiriyorlar. Bu yıl bakanlığın başlattığı benzer bir uygulama, bakanın deyişiyle, "ilk ve müthiş oluyor". Bakan, bu nitelemelerle yetinmiyor "Çocuklar, önemsendiklerini ilk defa anladılar" diyerek " bir ifşaatta bulunmuş oluyor: "Beş yıldır bakanlık yapıyorum, okullarımızda çocuklarımızı önemsediğimiz söylenemez" demeye getiriyor.

Müthiş değil mi?

[email protected]