Molla yetiştirme bakanlığı

İçinde bulunduğumuz yılların, “Hedef 2023”e ulaşacak dönüşümlerin yaşandığı yıllar olduğu biliniyor. Dönüşüm ve gelişim gibi sözcükler, genelde daha iyiye gidişi yansıtan sözcükler olsa da, son yıllardaki dönüşümlerin ortak özelliğinin “geriye doğru” olduğu görülüyor. Geriye doğru gerçek dönüşümler en çok da eğitim sisteminde yaşanıyor.

Yasa gereği, eğitim-öğretimle ilgili tüm kurumları MEB’in bir şekilde denetlemesi gerekiyor. Bu denetleme nedeniyle, eğitim bakanlığı dışındaki kurumların verdiği diplomalar ya da belgeler geçerlik kazanmıyor.

Melelerin Diyanet İşleri Başkanlığı (DİB) tarafından imam (devlet memuru) olarak istihdam edilmesi üzerine, melelerin geçerli/yasal bir belgesi olup olmadığı sorusu akla takılıyor. Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ 16 Mart 2012 günü bu konuda açıklama yaparken ilginç bir tanım da yapıyor: Meleler, “… bizim bildiğimiz tabirle molla denilen din eğitimi almadığı halde din bilgisi olan kişilerdir” diyor (http://www.erolkara.net/763-mele-ya-da-molla-aliminda-bir-kez-daha-dusun...). “Bizim bildiğimiz tabirle” kime molla dediğimizi merak edenler, google’da Türk Dil Kurumu sözlüğüne bakıyor. Mollanın, “büyük kadı medrese öğrencisi büyük bilgin ve dini yönü ağır olan kimse” anlamına geldiğini görüyor (tdkterim.gov.tr/bts/). Bu tanım, “din eğitimi almadığı halde” nasıl dini bilgi edinildiğini açıklamayınca, bir başka sözlüğe bakanlar bu kez de, “softa bozuntusu” (www.turkcebilgi.com/nedir/molla) tanımıyla karşılaşıyor.

Yeni Şafak Gazetesi ise meleleri, “Arapça gramer, Kur'an, fıkıh, mantık, münazara, istihare gibi derslerin öğrenildiği medreselerde 6-7 yıl eğitim alanlara medrese diploması anlamına gelen 'icazet' veriliyor. Bu icazeti alanlar mele unvanı kazanıyor” diyerek tanımlıyor (yenisafak.com.tr/Gundem/?i=390384)!

Bu tanım işleri biraz karıştırıyor. Türkiye’de, resmi/yasal olarak medrese bulunmadığı biliniyor. Gazetenin söz ettiği medreselerin ya kaçak/yasa dışı kuruluşlar ya da yurt dışı kuruluşlar olduğu akla geliyor. Kaçak kuruluş, eğitim mevzuatı gereği, bakanlığın denetiminden kaçan kuruluş oluyor ve verdiği bir belge (varsa) geçerli olmuyor. Eğitim mevzuatı gereği, yurt dışından alınmış belgelerin Türkiye’de geçerli olması için, öğrenim düzeyine göre ya bakanlıktan ya da YÖK’ten denklik belgesi alınması gerekiyor. Bu melelerin, yurt dışında medrese öğrenimi görüp bakanlıktan/YÖK’ten denklik belgesi almış kişiler olmadığı da biliniyor. Bu durumda, DİB’in meleleri/mollaları isdihdam etmesi de, MEB’in melelerin/molların istihdamına ses çıkarmaması da, yasa dışı olaylara resmiyet kazandırıldığı anlamına geliyor.

Anlaşılan “Hedef 2023” olunca, akan sular duruyor yasallığı gözetip korumakla görevli hiçbir kişi ve kurumdan bir ses çıkmıyor!

Eğitim alanında var olan ve yasal sistemle uyuşmayan konular, bu mele konusuyla da sınırlı kalmıyor.

Geçen yıl kabul edilen 652 sayılı kanun hükmünde kararnameyle bakanlığın altı üstüne getirilip bakanlık bir işletmeye dönüştürülmüştü. Tüm meslek liseleri birleştirilirken imam hatipler meslek lisesi sayılmamış ve imam hatiplerin bağlı olduğu Din Öğretimi Genel Müdürlüğü, bakanlığın en gözde müdürlüklerinden biri haline getirilmişti. Bu uygulamada da, kanun hükmünde kararnamenin geçerliliğinden tutun getirdiği değişimlere kadar hukuk sistemiyle uyuşmayan noktalar olsa da, hukuk sisteminden ses çıkmamıştı.

Ardından 4+4+4 yasasıyla, imam hatiplere çocuk yaşta öğrenci almanın önü açılmış ve zorunlu olacağı belli olan seçmeli yeni dini derslerle eğitim-öğretimin içeriği de, süreçleri de, okulları da dincileştirecek bir yapı getirilmişti. Yukarıda değinilen tanımlardan hareketle, sistem molla yetiştirmeye soyunmuştu. Bu yasa da, baştan aşağı Anayasa’ya aykırı uygulamalar getirdi. Hukuk sisteminden hâla bir ses çıkmıyor.

Öğrencileri mollaştırmada sınır tanınmıyor. İmam hatiplerin toplumun en gözde okulları olacağı söylenirken de, Anayasal sistem çiğneniyor. Yeni imam hatip okulları açarken de, yılların ilköğretim ve ortaöğretim okulları imam hatibe dönüştürülürken de, camilerde imam hatip reklamı yapılırken de, Aleviler camiye gitmeye zorlanırken de, bir Cem evine “Ucube” denirken de, imam hatip reklamıyla ilgili afişlere “Sıra bizde” yazılırken de, Anayasal sistem çiğneniyor.

Bu dönüşümlerle çocuğun, kimin çocuğu olursa olsun ve de hangi okula giderse gitsin, mollalaştırılmak istendiği açıkça belli oluyor: Hukuk sistemi, seyirciliğini sürdürüyor. Türkiye’de yasal sistem-hukuk sistemi, o kadar güzel çalışıyor ki, Anayasal düzene aykırı her uygulama tıkır tıkır işliyor.

Molla yetiştirmeye yönelik bu dönüşümler, milli eğitim bakanlığı adının da yakında dönüşüme uğrayacağının işaretlerini veriyor. Bakanlığın ad değişikliği geçmişten günümüze şöyle bir sıra izliyor. Osmanlı, yüzyıllarca eğitimle ilgili bir bakanlık kurmayı aklına bile getirmiyor. 1800’lerin ortalarında ve sıbyan mektepleri ile medreselerin dışında, bilimsel derslerin ağırlıkta olduğu ilkokul (iptidai), ortaokul (rüştiye) ve liselerin (idadilerin) açılmasıyla Osmanlı Maarif Nezareti’ni oluşturma gereği duyuyor. Cumhuriyetin ilk yıllarında “nezaret”, önce “vekalet”e daha sonra “bakanlığa” dönüşürken “maarif” de “eğitim”e dönüşüyor. Eğitim bakanlığının adına 1940’larda bir de “milli” sözcüğü ekleniyor. Demokrat Parti iktidara gelince bakanlığın adı, 27 Mayıs 1960’a kadar Maarif Vekaleti oluyor.

Şimdi, ilkokul, ortaokul ve liseler molla yetiştiren okullara dönüştürüldüğüne göre, bu bakanlığın adnın, “Molla Yetiştirme Bakanlığı” olması bekleniyor.

[email protected]