Milli Eğitim Bakanı'nın Yaptığına Bakın!

Bakan, 7 Ocak 2009 tarihli ve 2009/02 sayılı bir genelgeyle "Filistinli kardeşlerimize destek vermek üzere bakanlığın bir yardım kampanyası başlattığını" duyuruyor. Bu genelgeyle velilere gönderdiği özel mektupta, "Bu kampanyaya velilerin duyarlılık göstereceğine inandığını" belirtiyor.

Filistinliler kırk yıldır işgal altında, sık sık İsrail'in saldırısına uğruyor. Nice canlar gidiyor dramlar yaşanıyor. Türkiye göstermelik bir şeyler yaparken İsrail ile ilişkilerini adım adım pekiştiriyor. AKP döneminde ilişkiler tavan yapıyor, pilotsuz uçak sipariş edip İsrail'e para da akıtıyoruz. Gazze'de yaşanan son insanlık dışı olaylarda yine gösteriye kaçıyoruz. Ne İsrail ile ilişkileri kesmeye kalkıyoruz ne de BM Güvenlik Konseyi üyesi olarak bize düşeni yapıyoruz.

Tam da bu ortamda, bir yardım kampanyası, hükümet aracılığıyla değil de, bakan tarafından öğrenciler üzerinden başlatılıyor! Gazze'de yaşananlar, insancıl duyguları olan herkesin yüreğini ağzına getiriyor. Giden canlar geri getirilemese de, yardım yaparak Filistinlilerin acılarını biraz olsun paylaşabilmek güzel bir şey tabii. Ayrıca mahalle baskısını hesaba katmayıp bağış yapmanın zorunlu olmadığını düşünerek bu uygulamaya, neden olmasın denebiliyor.

Bakanın nedense bu genelgeyle yetinmediği görülüyor. Beş gün sonra, 12 Ocak 2009 tarih ve 2009/04 sayılı bir genelge daha gönderiyor. Bu kez, ilk ve ortaöğretim kurumlarında, 13 Ocak saat 11:00'de, "Tüm sınıflarda veya toplu olarak gerçekleştirilecek saygı duruşu ile Filistin'de yaşanan zulüm tel'in edilirken Filistin halkı ile dayanışma sergilensin" diyor. "'Filistin'de İnsanlık Dramı' konulu bir resim ve kompozisyon yarışması düzenlenmesini" de istiyor.

Bu iki genelgede kullanılan kağıtlardaki başlık dikkat çekiyor. Velilere gönderilen mektup, "Mili Eğitim Bakanı: Özel" başlıklı bir kağıda yazılmışken, genelgelerin nedense, "Milli Eğitim Bakanlığı: Müsteşarlığı" başlıklı bir kağıda yazıldığı görülüyor. Bürokratik açıdan bir çarpıklık yok mu sorusu akla geliyor.

Bu resim ve kompozisyon yarışmasının tepeden inme gelmesi pek şık olmuyor. Yine de, her çocuğun kendi iç dünyasını harekete geçirerek bir şeyler üretmeye çalışmasının eğitsel değerini göz önüne alarak bu da anlayışla karşılanabiliyor.

Ancaaaaak! Bakan, okullardan/çocuklardan saygı duruşunda bulunmalarını isteyince olay amacını iyice aşıyor. Çünkü bu konuyla ilgili olarak pek çok çünkü sıralanabiliyor.

Çünkü bu genelge eğitsel bir hedef gütmüyor, koşullandırıcı bir hedef içeriyor.

Çünkü genelgenin uygulanmasıyla, pek çok körpe beyinlerde yeni düşmanlıklar yaratılmış oluyor.

Çünkü okullarımızda Musevi asıllı öğrencilerimiz var, bu uygulama onları dışlayıcı ve hatta rencide edebilecek bir içerik taşıyor. Bakanın kimseyi dışlama ve rencide etme yetkisi bulunmuyor.

Çünkü öğretmenler ve öğrencilerin en azından bir bölümü, başka yerlerde yaşanan zulümler karşısında bakanın sessiz kaldığını biliyorlar. Örneğin bakanın ve AKP'nin, Sivas'ta insanları diri diri yakanları kınadıklarını anımsamasalar da, yakılan yerin müzeye dönüştürülmesine AKP'nin karşı durduğunu çok iyi anımsıyorlar.

Çünkü okullarda, ABD'nin 2003 yılında başlattığı ve AKP'nin ABD askerlerine Türkiye topraklarını kullanması için canla başla çalıştığı Irak harekatının, bugüne kadar bir milyon kadar Iraklının ölümüne neden olduğu, beş milyon kadar Iraklının da yerinden yurdundan edildiği biliniyor. Bu insanlık dramı karşısında AKP hükümeti de bakan da, yaklaşık altı yıldır sessiz kalıyor. Ses çıkarmanın ötesinde, bu süreçte ABD, Ortadoğu'yu hegemonyasına alacak Ortadoğu Projesi'ni gündeme getiriyor ve AKP hükümetinin başbakanını bu projenin eş başkanı yapıyor. Bir başka deyişle Irak'ta işlenen suçlara AKP'yi de ortak etmiş oluyor. Bırakın bu görevi reddetmeyi, başbakan her fırsatta bu eş başkalıktan gurur duyduğu izlenimini yayıyor. Bakanın da bu eş başkanlığı içine sindirdiği görülüyor.

Çünkü okullarda, İsrail'in, Ortadoğu'da ABD'nin maşası olduğu istediği anda Ortadoğu'da her yere saldırdığı ve işgal ettiği işgal ettiği yerlerden çıkmadığı tüm bunları yaparken ABD'nin ve anamalcı dünyanın tüm desteğini aldığını ve Türkiye'nin da zımnen desteklemiş olduğu biliniyor. ABD'nin Irak'ı parçalayarak, İsrail gibi ABD'nin maşası olacak, ikinci bir devlet yaratmaya çalıştığı da biliniyor. Tüm bu gelişmeler karşısında Ortadoğu Projesinin eş başkanı ne yapıyorsa bakan da aynısını yapıyor: Sus pus oturuyor.

Çünkü benzeri dramları protesto eden yükseköğretim gençliği üzerine polisi acımasızca saldırtanların, öğretmenlerinin sürülmesine karşı çıkan ya da okullarına öğretmen atanmasını isteyen lise öğrencilerini disiplin kurullarına gönderenlerin, hangi amaçla olursa olsun öğrencileri kullanmaya kalkışması "etik" olmuyor.

Çünkü yukarıdaki özet bile, bu konuda bakanın tutarlı ve içten olmadığı kuşkusunu uyandırıyor.

Çünkü kişinin bir birey olarak kendi ve ailesi, partisi ve hükümeti adına bir şeyler yapabilme özgürlüğü, milli eğitim bakanlarında bulunmuyor.

Çünkü bakanın, ulusal milli eğitim bakanı olarak, tüm ulusu düşünmesi ve herkese eşit mesafede olması gerekirken, genelgeyle eğitim bakanı gibi değil de siyaset bakanı gibi davrandığı görülüyor.

Çünkü bu genelgeyle, ilk ve ortaöğretim kurumları çiftlik, okullar cemaat, öğretmen ve öğrenciler de mürit yerine konulmuş gibi oluyor.

Çünkü gerçekten laik, demokratik ve sosyal hukuk devleti olan bir ülkede, bir bakan kendi kişisel-partisel eğilimleri için okulları kullanmayı aklından bile geçirmiyor.

Çünkü bu ilkeleri içine sindirmiş ülkelerde, böylesine şeyler pek yaşanmıyor. Böylesine bir genelge gelmiş olsa bile, onlarca milli eğitim müdürü, yüzlerce ilçe milli eğitim müdürü, binlerce okul müdürü ve on binlerce öğretmen bu uygulamaya karşı çıkabiliyor.

Çünkü kazara böyle bir şey yapan bakan, anında kendi hükümet arkadaşlarından ve partisinden tepki görüyor toplumun tepkisini beklemeden görevinden istifa ediyor.

Hadi bakalım!

[email protected]