MEB Öğretmen Performans Değerlendirme Taslak Yönetmeliği (II)

17 Nisan 2015 tarihli ve 29329 sayılı “MEB Öğretmen Atama ve Yer Değiştirme Yönetmeliği” ile 1-2 hafta önce gündeme gelen Öğretmen Performans Değerlendirme Taslak Yönetmeliğinden söz ediyorduk.

2015’e göre aday öğretmen, %20’si memurlarla ilgili kanun bilgisi, %30’u bakanlık mevzuat bilgisi ve %50’si öğretmenlik uygulamasıyla ilgili olan yazılı bir sınava girecektir. Taslağa göre ise, 4 yılda bir, ‘Öğretmenlik Mesleği Yeterlilikleri’ ile ilgili yazılı sınava girilecektir. Taslakla gelen sınav, 2015’teki sınava göre çok daha anlaşılır bir sınavdır. Ancak birkaç yılda bir öğretmen yeterlikleri konusunda karar değiştiren bakanlığın, bu konuda sağlıklı ve güvenilir bir sınav yapması kolay değildir. Ayrıca sınavları konusunda mimli olan bir iktidarın 4 yılda bir 900 bin öğretmeni yazılı sınava alması, sınavın içeriği açısından olduğu kadar, sınavın güvenirliği ve geçerliği açısından da pek çok soruna yol açacaktır.

2015’te olmayan bir durum taslakta vardır. Taslakta, 2015’te olmayan, adalet, şeffaflık, katılımcılık ve uzlaşma, belirlilik ile işlevsellik ve çok yönlülük gibi 5 ilkeden oluşan temel ilkeler maddesi vardır. 15 yıllık uygulamalara bakıldığında, bakanlığın hemen hiç önem vermediği adalet ve şeffaflık konularının ilkeler maddesinde görmek ilginç olmaktadır. Ayrıca, performans değerlendirmesini yapacak olanların önemli bir bölümünün yandaşlığına ve performans göstergelerinin içeriğine bakıldığında, özellikle adalet ile şeffaflık ilkelerinin göstermelik olarak yazıldığı açıkça ortaya çıkmaktadır.

Ölçme açısından göstergelerin sağlıklı ve güvenilir bir şekilde değerlendirilebilmesi için, gözlem yapacak kişilerin, bu konularda bilgili ve çok deneyimli olmaları, yeterli sürede ve değişik ortam ve zamanlarda gözlem yapabilmeleri gerekmektedir. Değerlendirme yapacakların tarafsız olabilmeleri gerekmektedir. Zar-zor okuyup yazan öğrenci ile okuma yazması olmayan velinin değerlendirmeleri ile büyük bir olasılıkla öğretmeni sınıfta gözlemleme fırsatı bulmadan yapılacak değerlendirmelerin geçerli ve güvenilir olması da, mümkün değildir.

Gösterge maddeleri de adil değerlendirme yapabilme açısından sorunludur. Örneğin tüm değerlendirme formlarında yer alan, “Türkçeyi kurallarına uygun akıcı ve anlaşılır biçimde konuşur” göstergesini ele alalım. Bu göstergeyi, daha Türkçenin kurallarını öğrenememiş ilk/ortaokul çocukları da değerlendirecektir, Türkçe öğretmenleri de. Bu göstergeyi, ‘yaşayan Türkçeciler,’ Türkçeden Osmanlıcaya dönülmesini isteyenler, Cumhuriyet Türkçesine önem verenler de değerlendirecek, akıcı konuşanlar da. Bu nedenle Türkçeyle ilgili değerlendirmeyi yapan A’nın 4 notu verdiği kişiye B ‘0’ notu verebilecektir.

Değerlendirmesi Türkçenin değerlendirilmesinden çok fazla sorun yaratacak bir gösterge, 2015’te “milli, manevi, ahlaki, evrensel değerleri koruması” şeklinde olup taslakta, “öğrencilerin milli ve manevi değerlere saygılı, evrensel değerlere açık bireyler olarak yetişmelerine katkıda bulunur” şekline dönüşen göstergedir. Bu göstergenin görünür değeri bile sorunludur. Bu ifadeden, öğrencinin milli ve manevi değerlere saygılı olması istenirken, evrensel değerlere saygılı olmasının önemsenmediği anlaşılmaktadır. Yıllardır uyguladığı “değerler eğitimi” etkinliklerinde evrensel değerleri yadsıyan bakanlıktan, evrensel değerlere saygı araması beklenmemektedir. Yine de, bir gösterge maddesi olarak evrensel değerlere bu denli uzak kalışının açıkça ifade edilmesi şaşırtıcı olmaktadır. Bu göstergeyi, bir yandan bu değerlerden hemen hiç haberi olmayanlar değerlendirecektir. Öte yandan da, bu değerler açısından birbirine 180 derece zıt görüşte olanlar değerlendirecektir. Sevgi, saygı ve yurt sevgisi pek çok kişide ortak değerler olsa da, örneğin kimileri için bazı evrensel değerler de milli değerler haline gelmiştir ve bunların başında yurttaşlık, laiklik, demokratiklik, bilimsellik, cumhuriyet, Atatürkçülük, yurtta barış dünyada barış ve eşitlik gibi değerler gelmektedir. Kimileri ise, örneğin en azından bakanlıkta yönetim kadrolarında bulunan Eğitim-Bir-Sen üyelerinin önemli bir bölümü, bu değerlere fersah fersah uzaktadır. Manevi değerler ise, akla gelebilecek hemen her değerde, sorunlu bir alandır. Öncelikle farklı inanç sahipleri arasındaki manevi değerler açısından önemli farklar vardı. Ayrıca Sünni-Hanefi olanlar arasında bile örneğin, türban, namaz, oruç, içki içmek, karma eğitim, farklı cinsiyetlerin tokalaşması, kürtaj, mayo/şort giymek gibi pek çok konuda farklı değerler vardır. Üstelik öğretmenleri değerlendirecek okul müdürlerinin ve de değerlendirmelere yapılacak itirazı incelemek üzere kurulacak komisyondaki il/ilçe milli eğitim mensuplarının yüzde 90 kadarı ya Eğitim-Bir-Sen ya da bir başka yandaş sendikanın üyesidir. Çoğunluğu yandaş sendika üyesi olan müdürlerin değerlendirmesi de, yazılı sınav yapılmadığı yıllarda toplam değerlendirmenin %25’ini, yazılı sınav yapıldığı yılda da %20’sini belirlemektedir. Dolayısıyla bu göstergenin sağlıklı ve güvenilir bir biçimde değerlendirilmesi de imkansızdır.

Eğitim-öğretim sürecinde kişi, kurum ve kuruluşlarla işbirliği yapar” göstergesi de, bu tür göstergelerden biridir. Ensar Vakfıyla işbirliği yapacak öğretmenle, cesaret edip örneğin Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği ile işbirliği yapacak öğretmenin eşdeğerde değerlendirilmesi (var olan düzende) mümkün olmayacaktır. Formlarda böylesi farklı değerlendirmelere açık göstergeler çoktur, bu nedenle değerlendirmelerin adil olması da, geçerli ve güvenilir olması da mümkün değildir. 

Yazılı sınav yapılmadığı yıllarda son performans değerlendirme puanı, müdürün değerlendirmesinin %25’i, zümre öğretmenlerinin değerlendirmelerinin aritmetik ortalamasının %20’si, diğer öğretmenlerin değerlendirmelerinin aritmetik ortalamasının % 15’i, veli değerlendirmelerinin aritmetik ortalamasının % 15’i, öğrenci değerlendirmelerinin aritmetik ortalamasının % 15’i ve öz değerlendirmenin de %10’undan oluşmaktadır. Öğretmenlik Mesleği Yeterlikler Sınavının yapıldığı yıl, son değerlendirme puanı, yeterlikler sınavının %30’u ile yukarıda değinilen ağırlıkların 5’er puan eksiğinden oluşmaktadır. Bu konuda, değerlendirilecek kişiyle çok daha uzun süre birlikte olan zümre öğretmenlerinin değerlendirmelerinin ortalaması, müdürün belki de öğretmeni gözlemleme fırsatı bulmadan ve de tek başına yapacağı değerlendirmeden çok daha anlamlıdır. Taslakta müdürün değerlendirmesine daha fazla ağırlık verilmesi, ölçme açısından anlaşılır gibi değildir. Hele veli ve öğrenci değerlendirmesinin, zümre öğretmenlerin değerlendirmesinden 1,5 kat ağırlıkta olması da anlaşılır gibi değildir.

Bu kadar anlaşılmaz içinde, taslaktan anlaşılacak bir tek nokta vardır: AKP’nin milli ve manevi değerlerine sahip olmayan/sahip olduğunu göstermeyen, AKP’nin tutum ve davranışını taklit etmeyen öğretmen, ağızıyla kuş tutsa, performans değerlendirmesinden düşük not alacaktır.

Piyasacı ve gerici anlayışlar iktidar oldukça, bu taslak gibi taslaklardan, yönetmeliklerden ve de yasalardan kurtulmak kolay olmayacaktır.

okç[email protected]