Liberallerin adaleti!

Liberaller özgürlükten yana ya, Elif Şafak ve Orhan Pamuk ifade vermek için mahkemeye çağrıldıklarında (biraz da haklı olarak) ortalığı velveleye vermişlerdi. Hatta AB Komisyonu üyeleri de olaya müdahil olmuştu: "Böyle demokrasi olmaz" demeye getirmişlerdi. Ancak bir başka olayda, Yüzüncü Yıl Üniversitesi rektörü apar topar götürülüp aylarca süren iddianamenin yazılmasını hapishanede beklerken, bu kesimler olayı görmezden, duymazdan ve bilmezden gelmişlerdi.  

Liberaller, AKP'ye açılan davayı halk iradesine yönelik bir hareket olarak göstermeye çalışıyorlar. "AKP halkın hangi talebini, beklentisini yerine getiriyor ki, laiklik karşıtlığını halk için yapsın" ya da "AKP, halkın hiçbir beklentisini yerine getirmezken, neden illa ‘inanca göre yaşam' özgürlüğüne sarılıyor" demiyorlar! 

Halkın çoğu, AKP'ye oy verenler dahil, KİT'lerin özelleştirilmesini, madenlerin talan edilmesini, emeklilik olasılığının ortadan kaldırılmasını, emekçinin açlık sınırının altında kalan bir aylıkla çalıştırılmasını mı istiyor? AKP, AB'nin, ABD'nin, IMF'nin, Dünya Bankası'nın ve sermayenin dediğinden dışarı çıkmıyor! Halk zamlar karşısında eziliyor. AKP, bu konulardaki politikalarında halkın iradesini mi yansıtıyor?  

Sosyal güvenlik konusundaki tasarı gündeme geldiğinde tüm emekçiler ayağa kalktı. Bu tasarı halk iradesini mi yansıtıyor? Hepimiz anımsıyoruz, 22 Temmuz seçimlerinden önce yapılan bir araştırma, Türkiye halkının,  dünyada ABD'yi istemeyen toplumların başında geldiğini ve yüzde 83'ünün ABD'yi sevmediğini gösteriyordu. Şimdi bu halk, AKP, ABD'nin uydusu olmaya devam etsin, herhangi bir harekatı başlatmak ve bitirmek için gidip ABD'den izin alsın, bizleri ilgilendiren yasaları anamalcı düzenin beklentilerine göre düzenlesin diye mi AKP'ye oy vermiş oluyor? Olacak iş mi? "AKP'nin bağımlı ve insanı sömüren politikaları halkın iradesini yansıtıyor" deme saçmalığında bulunabilir miyiz? AKP politikalarının hemen hiçbiri halkın iradesini yansıtmazken, laiklik karşıtı politikalar, nasıl halkın iradesi oluveriyor? 

AKP'yi özgürlükçü (!) diye savunan liberaller, AKP'nin kapatılması davasında, herkesin haberdar olduğu suçlamaları yok ve geçersiz sayıyorlar. Anayasayı değiştirin ve dava düşsün aklını veriyorlar. Herhangi bir nedenle ifade vermek için mahkemeye çağrıldıklarında da, bunu kabullenemiyorlar. Ancak, Ergun Poyraz adlı bir yazarın 7-8 aydır herhangi bir iddianame olmadığı halde tutuklu olmasını olağan bir olaymış gibi karşılıyorlar. 

Adalet Bakanlığı, çok değil iki yıl önce, 1 Ocak 2006 tarihinde gönderdiği bir genelgede, Ceza Mahkemesi Kanunu'nun 145. maddesinde, "ifadesi alınacak veya sorgusu yapılacak kişi davetiye ile çağrılır, çağrılma nedeni açıkça belirtilir, gelmezse zorla getirileceği yazılıdır" diyor. İlgili yasanın 118/1 maddesi de, "konutta, iş yerinde veya diğer kapalı yerlerde gece vaktinde arama yapılmaz" yazıyor.

Her şeyi bilen liberaller, İlhan Selçuk, Doğu Perinçek ve Kemal Alemdaroğlu'nu derdest etme olayında bu yasaların çiğnendiğini de görmezden geliyorlar. Yaşları ilerlemiş bu kişilere reva görülen derdest olayının, hukuksal, demokratik ve insan hakları sorunu yanında onlarda yaşamsal tehlikeler bile yaratacak bir sorun olduğunu da umursamıyorlar. Burunlarını her işimize sokan ve liberallere her koşulda destek olan AB/ABD yetkilileri de, Ergun Poyraz olayında da, bu derdest etme olayında da birden burunlarını geri çekip dillerini yutuyorlar.

Liberaller için özgürlüğün, dış güçlere bağımlı olma, ülkenin insan kaynağı ile birlikte doğal kaynaklarını sömürüp talan etme doğrultusunda istediğini yapma anlamına geldiği anlaşılıyor. Tabii özgürlük anlayışı böyle şekillenince, derecesi ne olursa olsun, ulusallık, bağımsızlık, her türlü sömürüye karşı olma, laiklik ve hukuksallık ve de hele hele AB/ABD karşıtlığı, özgürlük ve özgürleşme karşıtlığı anlamına geliyor. 

Liberaller, AKP'nin içinden çıktığı iki partinin aynı iddialarla kapatıldığını ve bu kararlarının AİHM tarafından da kabul gördüğünü umursamıyorlar: Yargıtay Başsavcısı'nı, "AKP hakkında hazırladığı iddianamede, şuç ‘olmayan' sözleri de ‘şuç' gibi göstererek yeni ‘suçlar' icat" etmekle eleştiriyorlar (Taraf Gazetesi, 27 Mart 2008: 11). Ancak, dava konusu kişiler AKP karşıtı, değişik derecelerde ulusal değerlere sahip, laik ve emperyalizm karşıtı (bugün için Selçuk, Perinçek, Alemdaroğlu) olunca işler değişiyor! Onların suçluluğuna iman etmekte bir beis görmüyorlar. Bir liberal, diğerlerinin aklından geçeni ya da ima ettiklerini açıkça yazıyor: "Üçünün de darbe yapmaya yeltenecek kişilerle işbirliği yapması ihtimali vardır" (Hürriyet Gazetesi, 25 Mart 2008: 22) diyebiliyor. Bir başka liberal de, "Sanırım, AKP'yi kapatma girişimi olmasaydı ‘Ergenekon'un üst yöneticilerine' dokunulmayacak, büyük bir çatışmadan kaçınılacaktı" (Taraf Gazetesi, 22 Mart 2008: 11) derken, bu üç kişiyi Ergenekon'un üst yöneticileri olarak sunuyor!

Liberallerin adalet anlayışları ve kullandıkları ölçüt açığa çıkıyor: AB/ABD yanlısı olanlar, ne yapsalar suçlu olmuyor; laikliği savununlar ve emperyalizme karşı olanlar, bir şey yapmasalar da suçlu bulunuyor!