Laiklik ve eğitim (III)

Milyonlarca yıl pek değişmeyen insan yaşamı, yazının bulunup üretilen bilgilerin yeni kuşaklara aktarılabilmesi sayesinde hızla değişip gelişmeye başlamıştır. İnsan yaşamını kolaylaştıran yenilikler, insanın ilgisi, merakı, sorgulaması ve emek verip araştırması, kısaca aklını kullanması sonunda üretilmiştir.

Sırasıyla toplayıcı toplumlardan, avcı toplumuna, tarım toplumuna, sanayi toplumuna ve günümüzün bilgi toplumuna geçilmesi, insanın inançları sayesinde değil aklını kullanabilmesi sayesinde gerçekleşmiştir.

Bazı hayvanları evcilleştirilmesi de, yazı, pulluk, tekerlek, matbaa, buharlı makina, aşı, tren, otomobil, elektrik, telsiz, telefon, uçak, radyo, televizyon, bilgisayar … da insan aklının ürünüdür.

Yalnız erkeklerin ve aristokratların eğitiminden tüm halkın eğitilmesine paralı eğitimden parasız eğitime kölelik, cariyelik ve esir ticareti ile ırkların ve/ya da inançların diğerlerinkinden üstün görülmesinden, eşitlik ve insan hakları anlayışına geçilmesi de, insanın aklını kullanması sayesindedir.

Günümüzde, sözgelimi 50 katlı binalarda korkmadan yaşayabiliyorsak metro, buzdolabı, çamaşır makinası, cep telefonu, gözlük, kulaklık ve takma diş gibi yaşamı kolaylaştıran araçları kullanabiliyorsak apandisit, fıtık, bağırsak ve mide gibi organlarımızı ameliyatla sağlıklı hale getirebiliyorsak, … bütün bu gelişmeler inançlar sayesinde değil insan aklı sayesindedir.

Yakın geçmişe kadar kadın vücudunu başından yerlere kadar sarıp sarmalayan giysilerden, etek, buluz, tayt, … kullanımına geçilmesi de, daha 1900’larda kimse yüzmezken bugün güneş ve deniz banyosu ile mayo giyilmesinin yaygınlaşması da insan aklının ürünüdür.

Ne yazık ki, mızrak, ok, topuz, kılıç, barut, top, tüfek, makinalı tüfek, yangın bombası, gaz bombası ve atom bombası gibi insanlara zarar veren üretimler de insan aklının ürünüdür. Ancak bunların ne gibi tehlikeler içerdiğini görüp bu silahların kullanımını radarlarla ve uluslararası anlaşmalarla engelleme yollarını aramak da yine insan aklının sonucudur.

Yukarıdaki özet bir noktaya işaret etmektedir: İnsan aklı özgürleştikçe, insan yaşamı kolaylaşıp insancıllaşmaktadır.

Bu nedenle, tüm inançlara eşit mesafede olduğu için bir inanca dayalı öğretilere yer vermeyen laik eğitimin birincil amacı, insanın aklını-insanı özgürleştirmektir. Bu bağlamda öğrencinin özgürleşmesini engelleyen bir uygulama, saçın kapatılmasına-türban kullanılmasına izin verilmesidir. Bu uygulama birkaç açıdan laiklikle ve çağdaş anlayışlarla bağdaşmamaktadır.

Öncelikle türban, bir inancın sembolü haline geldiği için laik eğitimle bağdaşmamaktadır. ABD’nin bir üst mahkemesinin, okullarda dua okunmasını, “laikliğe aykırı olduğu için” yasaklaması (Milliyet Gazetesi, 15 Mayıs 2002), laik devlet olmanın bir sonucudur. Fransa Eğitim Bakanlığının 9 Eylül 2013’te Okullarda Uyulmasını İstediği Laiklik Şartında, “Dersler laiktir Hiçbir konu bilimsel ve pedogojik sorgulamadan dışlanmaz Fransa okullarında hiç kimse uygulanabilir kurallara uymayı reddetmek için dini aidiyetlerinden yararlanamaz Öğrencilerin dini bir aidiyeti açıkça gösteren işaret veya kıyafetler taşımaları yasaktır” (akt. Ü. Özmen, Birgün Gazetesi, 25 Eylül 2013) gibi ifadelerin yer alması, laik eğitim gereğidir.

Türban kullanımı kız çocuğunun özgürleşmesini, kişisel yeteneklerinin ayrımına varıp bu yeteneklerini kullanma ve geliştirme olanağını engelleyici bir uygulamadır. Türban kullanacak çocuğun eğilimi, ister istemez ona dayatılan inanç doğrultusunda, çağdaş dünyada yer alan pek çok anlayış ve uygulamayı günah sayma yönünde olacaktır. Bu çocukların, yetenekleri olsa da, kolay kolay, yüzme, bale, resim ve heykeltıraşlık gibi alanlarla ilgilenmesi kadın-erkek eşitliğine, inançların ve inançsızlığın eşdeğerde olduğunu benimsemesi sorgulayan, eleştiren, merak eden, araştıran , kısaca aklını kullanan bir birey olması kolay olmayacaktır.

Çocuğun ve öğretmenin türban kullanması, türban kullanmayanlar üzerinde hem rol modeli olacak hem de baskı oluşturacaktır. Küçük yaşta türbana sokulan çocuk, bir de din dersinde, evlendiğinde kocasının gerektiğinde kendisini dövebileceğini öğrenince, kendisinin ikinci sınıf insan olarak görüp büyüyecektir. Bu çocuğun özgürleşip kendisini gerçekleştirmesi neredeyse olanaksızdır.

Belki bir-iki istisna dışında çocuklarda türban kullanma özlemi yoktur. Tam tersine çağdaş giysileri kullanma kendisini olduğundan daha yetişkin gösterme eğilimi yaygındır. Dolayısıyla türban kullanma izni, çocuğa verilen bir izin değil, tutucu aileye verilen bir ayrıcalıktır. Okulda türban, laiklikle bağdaşmadığı gibi, çocuğun haklarını yok edip özgürleşmesini engellediği için Türkiye’nin de imzaladığı ve uymak zorunda olduğu İnsan Hakları Bildirgesine de, Çocuk Hakları Sözleşmesine de aykırıdır.

Kıyafet yönetmeliği, 2012’de değiştirilip bluz ve şort gibi çağdaş kıyafetler yasaklanırken din dersinde türban serbest bırakılmıştı. Aynı yönetmelik Eylül 2014’te bir kez daha değiştirilip saç boyama, vücuda dövme ve makyaj yapma yanında siyasi sembol içeren giysiler yasaklanırken inanç sembolü olan türban serbest bırakılmıştır. Çocuk ve gençlerin kullanmaya heveslendikleri şeyleri yasaklarken türbanın özgürlük olarak sunulması ise, toplumun aklıyla dalga geçmektir “yeni Türkiye’nin” şifresidir.

Türbanla, din dersleriyle ve imam hatiplerle çağdaş değerlerin benimsenemeyeceğini ve toplumun daha ileri düzeylere çıkarılamayacağını bile bile, laiklik karşıtı söylemler, karar ve uygulamalar neden yapılıyor? Amaç belli değil mi?

[email protected]