Laiklik ve bilimsellik olmazsa asla!

27 Mayıs 1960 devriminin/darbesinin, sınırlı bir kesimi gericileşme hedefi doğrultusunda harekete geçirirken Atatürkçü ve/ya da laik ve bilimsel çoğunluğu ise büyük bir rehavet içine soktuğu söylenebilir. Gericileşmeyi hedefleyenler bu doğrultuda örgütlenip adım adım ilerlerken diğer çoğunluk orduya güvenme yanılgısına düştü. Bu çoğunluk, 12 Mart 1972 askeri muhtırasıyla da uyanmadı, ordunun Amerikancılaştığını da göremedi; Amerika’nın 12 Eylül 1980 darbesini yapanlara, “Bizim oğlanlar başardı” demesini de duymazdan geldi.

Gericilerin çabaları ile 12 Eylül darbesinin Türk-İslam sentezine yaptığı ve sonrası iktidarların sürdürdüğü yatırımlar, şimdi (acı) meyvelerini veriyor. Her gün, laik ve bilimsel anlayış ve yaşamdan bir şeyler kopuyor; bir adım daha şeriat toplumuna doğru sürükleniyoruz.

Anımsarsınız,  Türkiye’de, 2011 genel seçimlerinden hemen sonra yapılan bir değerler araştırmasına göre, “bilim ile din çelişirse, her zaman din doğrudur” görüşünde olanların yüzde 77 idi. Nikâhsız yaşayan çiftlerle ve Tanrıya inanmayanlarla komşuluk yapmak istemeyenler ve de plajda mayo giymenin günah olduğunu düşünenler de yüzde 60’ları geçmişti..

Bu araştırmanın yapıldığı tarihte, daha Başbakan, “Dininin ve kininin davacısı olacak gençlik” istememişti. Eğitimde 652 sayılı Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile sistemin yapısı değişmemiş, laik, demokratik ve sosyal hukuk devleti anlayışında öğrenci yetiştirilmesi amacından vazgeçilmemişti. Kuran kursuna gitmede yaş sınırını kaldıran 653 saylı KHK gündemde bile yoktu. 4+4+4 yasası da. Ders programlarına üç din dersi eklenmemiş, imam ortaokulu açılmamış, okula başlama ve ortaokula geçme yaşı küçültülmemişti. Kıyafet yönetmeliği değiştirilip okullarda çağdaş giysi giyilmesi yasaklanırken türban serbest bırakılmamıştı. Ortaöğretim yönetmeliği değiştirilip, soran, araştıran ve eleştiren öğrenci yetiştirilmesinden vazgeçilmemişti. Çocukların camiye gitmesi, imam hatipleri seçmesi ve seçmeli din derslerine kayıt olmaları için çeşitli yöntemlerin kullanılmasına başlanmamıştı. Aile içi sorunların çözümünde imamlardan yararlanılmasına kalkışılmamıştı. 

Bu arada Türkiye’nin dinamik ve duyarlı kesimleri, doğa-yurt-özgürlük ve eşitlik sevdalısı milyonlar, Gezi Parkı eylemlerini gerçekleştirdiler

Gezi eylemlerinin hemen ardından genel liseler ve öğretmen liseleri kapatıldı, okulların önemli bir bölümü imam hatiplere dönüştürüldü, şimdiden imam hatip sayısı bini geçti, imam hatipli öğrenci sayısı milyona ve Kuran kurslarına gidenlerin sayısı da iki milyona yaklaştı. Anadolu liseleri sınavını kazanamayanlar imam hatibe gitmek zorunda bırakıldı.

Gezi eylemlerinde özgürlüklere sahip çıkanlar, 2011’deki toplumsal değerlerle ilgili görüşlerin yukarıda özetlenen dönüşümlerden sonra nereye varır diye kaygılanırken bu kez, okullara mescit açma zorunluluğu getirildi ve sıra dini öğretimin anaokullarına kadar indirgenmesine geldi. 

Durum kritik. Laik ve bilimsel eğitim olmadığında özgürlüğümüz, vicdanımız, akıl sağlığımız, doğayı ve dünyayı sağlıklı ve gerçekçi bir şekilde algılamamız, insana- bir birimimize-eşitliği-inançlara saygı duymamız, toplumsal barışı sağlamamız ve korumamız, huzur içinde yaşamamız tehlikede. Dün ve belki de önceki günlerde Beyazıt Meydanından (İstanbul) geçenler, Erbakan Vakfı tarafından hazırlanmış bir afişte, “II. Abdülhamit geçmiş değil gelecektir” ifadelerini okudular. Geleceği II. Abdülhamit olacak Türkiye, içinde bulunduğumuz, insan haklarına saygılı bilgi/ öğrenme/ teknoloji çağından uzaklaşıp Ortaçağa dönecek.

Laik ve bilimsel eğitime sahip çıkılmazsa, kendimize, birbirimize, dünyaya ve çağa yabancılaşacak noktadayız. Laiklik ve bilimselliğin güvencesi olduğu sanılan ordu da yok artık, Anayasa Mahkemesi de, Yargıtay ve Danıştay da, TÜBİTAK-TÜBA-YÖK ve üniversiteler de yok. 

Bu durumda, laik ve bilimsel yaşama sahip çıkacak bir tek sen varsın arkadaş, sen. . Kadın/erkek, genç/ yaşlı, Türk/ Kürt/ …, Müslüman/ Müslüman olmayan, dindar/ateist, zengin/yoksul, okumuş/okumamış, işsiz/işçi/memur/emekli/ iş adamı/iş kadını, …; binlerce yılda üretilen Anadolu kültürünün ürünü  ve bu yurdun insanı olan sen varsın.   

Davranalım arkadaş, kendimize, çocuğumuza, yurdumuza ve geleceğimize sahip çıkalım.    

[email protected]