Katsayı Yaygarası

Eğitimin iki temel işlevinden biri bireyin gelişmesi ise bir diğeri de toplumsal gelişmedir. Birinci işlev kişisel gereksinimlerin ikincisi ise toplumsal gereksinimlerin karşılanmasına yöneliktir. Okullar, bireyi yetişkinlik yaşamına hazırlarken toplumsal yaşamın ve toplumsal geleceğin gereksinimlerini karşılayacak insan gücünü de yetiştirirler.

Bireysel ve toplumsal gelişimin temelleri, olanaklar, yaşanan çağın gereklilikleri ve nasıl bir birey-toplum istendiği ile birebir ilişkilidir. Çağımızda, eğitimin temel niteliği laik, bilimsel, demokratik ve bireyi özgürleştirici eğitimdir. Eğitimin temel hedefi de, toplumsal gereksinimleri karşılarken bireyin laik, bilimsel ve demokratik değerleri benimsemesine, kendini gerçekleştirmesine ve dünyayı doğru olarak algılamasına yardımcı olmak onun, “fikri hür, vicdanı hür ve irfanı hür” olmasını ve özgürleşip toplumsallaşmasını sağlamaktır.

On binlerce yıllık insanlık tarihinde öğretim amaçlı etkinlikler ancak 6-7 bin yıl kadar önce başlamıştır. Öğretimden yararlanabilenler asırlarca erkeklerle din adamı ve seçkinlerle sınırlı kalmıştır. Ortaçağda, öğretimin temeli genelde dindir ve öğreticiler de din adamlarıdır. Rönesans’la ve arka arkaya gelen bilimsel buluşlarla başlayan aydınlanma süreci sonunda eğitim ve okullar yaygınlaşmaya başlamıştır. Sanayi devrimiyle birlikte eğitim laikleşip ulusallaşırken, öğretmen okulları açılmış ve bilimsel bir meslek olarak “öğretmen” yetiştirilmesine başlanmıştır.

Türkiye’de 1974 yılına kadar, örneğin ilkokul (sınıf) öğretmeni lise dengi okullarda ve 1975-1989 yılları arasında da iki yıllık eğitim yüksekokullarında yetiştirilmiştir. 1989 sonrasında ise eğitim fakülteleri 4 yıllık lisans programlarında sınıf öğretmeni yetiştirmektir. Benzer bir biçimde silahlı kuvvetlerde ast subay olarak hizmet verenler, 1960’lara kadar ortaokul dengi okullarda yetiştirilirken 1960’larda lise dengi okullarda ve günümüzde de yüksekokullarda yetiştirilmektedir.

Laik devletin din adamı yetiştirmesi yanlış bir uygulama olsa da, imam hatipler lise dengi okul olarak toplumun imam ve hatip gereksinimini karşılamak üzere açılmıştır. Bugün, bir önceki eğitim bakanı Çelik’in de dediği gibi “İmam hatip liseleri artık imam yetiştirmiyor, ilahiyat fakültelerinde imam yetiştirilmelidir” (Milliyet, 9 Eylül 2003: 13). Dolayısıyla imam hatip okullarının kuruluş amacı ortadan kalkmıştır.

Okul, inançların değil bilimsel bilgilerin tartışılamaz konuların değil eleştirilebilen, karşı çıkılabilen, doğru olup olmadığı tartışılıp denenebilen konuların öğretildiği-öğrenildiği kurumlardır. Laik devletin okulunda öğreteceği bir inancı yoktur, çünkü devlet her inanca eşit mesafededir devlet için bir inanç diğer inançlardan farklı değildir. Devlet bir inancı öğretmeye kalkışırsa diğer tüm inançları da öğretmek durumundadır. Devletin görevi, yurttaşlarına belli bir dini öğretmek değil bilimsel eğitim vermektir toplumun öğrenme gereksinimlerini de, kimden gelirse gelsin ve içeriği ne olursa olsun, yaygın eğitim olanaklarıyla karşılamaktır devletin yetişemediği hizmetleri vereceklere kolaylık göstermektir.

Günümüzde toplumsal gereksinimi kalmayan imam hatip liseleri bireysel gelişimi ve özgürleşmeyi sağlayacak okullar olmadıklarından laik bir düzende işlevi olmayan okullardır. Bu okullar olmasa, katsayı konusu kimsenin umurunda olmayacaktır. Meslek liselilere katsayı uygulaması, öğretmelik programlarına ilk sıralarda başvuranlara burs verilmesi gibi pozitif bir ayrıcalıktır katsayı uygulaması olmadığında üniversiteye gitme olasılığı çok düşük olan kesimlere üniversite kapısını aralamaktır. Bunun nesine karşı çıkılır ki?

1971 yılında meslek ortaokulları kapatılınca, imam hatip lisesine giden öğrenci sayısı iki yılda yüzde 70’ler oranında azaldığı gibi, 1997 yılında kesintisiz sekiz yıllık eğitme geçilmesinden sonra da azalmıştır. Katsayı konusunda genelde yaygara koparanlar, nedense herkesin imam-hatipte okumasını isteyenlerdir.

Türkiye’de son on yıllarda görülmemiş bir şey yaşanmaktadır. Kimileri, kızların türbana girmesi, çok çocuk yapıp eve kapanması, toplumda erkek egemenliğinin devam etmesi ve toplumun dini referanslara göre yaşaması için elinden geleni yapmaktadır. Bunlar insanların, “fikri hür, vicdanı hür ve irfanı hür” bir biçimde eğitilip özgürleşmesini istemeyenlerdir. Bunların başını cemaatler, inançlar üzerinden siyaset yapanlar, laiklik karşıtı eylemlerin odağı olan AKP ile insanımızın ılımlı-İslam’laşıp hem yerel hem de küresel güçler tarafından sömürülmesini ve sömürenlere karşı çıkmamasını isteyen kişilerdir, sivil toplum kuruluşlarıdır ve de partilerdir.

Katsayı uygulamasına karşı çıkanların kullandıkları bir söylem, “eşitsizlik ve eğitim hakkının yendiği” söylemidir. Oysa bırakalım iktisadi ve sosyal alanlardaki eşitsizlikleri, eğitsel açıdan meslek liselerinin varlığı bizatihi bir eşitsizlik kaynağıdır. Meslek lisesine gidenler genelde yoksul ve dar gelirli emekçi çocuklarıdır. Bu kesimin çocuklarının meslek liselerine mahkum edilmesi büyük bir haksızlıktır. Varsıl aile çocuklarından meslek liselerine giden yok gibidir. Kimi çocukların “nasılsa bu okumayacak hiç değilse bir meslek edinsin” diyerek meslek liselerine gönderilmesi de, bu çocuklara yapılan büyük bir haksızlıktır. Çünkü okumaz denen çocukların “okuyamazlığı” onların öğrenme güçlüğünden değil ya sistemin onları yabancılaştırmasındandır ya da ailenin onları okutacak güçte olmamasındandır. Kendi yeteneklerini tam olarak tanıyamamış çocukların, birilerinin isteğiyle imam hatiplere gönderilmesi de diğer meslek liselerine gönderilmesi de onlara yapılan en büyük haksızlıktır.

Eğitim sisteminde var olan haksızlıklar ve eşitsizlikler, ne yazık ki meslek liseleriyle sınırlı da değildir. En büyük haksızlıklardan biri anadili Türkçe olmayan yurttaşlara yapılmaktadır. En büyük haksızlıklardan bir başkası, gelişme çağında olan çocuklara devlet eliyle bir inancın aktarılmasıdır çocuğun gelişimine narh konulmasıdır. En büyük haksızlık, değişik inançta olanlara, Sünni-Hanefi anlayışının dayatılmasıdır. En büyük haksızlık din kültürü ve ahlak bilgisi dersinin zorunlu olmasıdır. En büyük haksızlık kızlara karşı yapılan haksızlıktır. En büyük haksızlık yüz binlerce çocuğun hâlâ birleştirilmiş sınıflarda okuması ve taşımalı eğitim görmesidir. En büyük haksızlık Seviye Belirleme Sınavlarında yabancı dilden ve din kültürü dersinden soru sorulmasıdır. En büyük haksızlık dershanelerin ve özel okulların varlığıdır yoksul ve dar gelirliden, katkı payı ve bağış gibi adlarla para toplanmasıdır eğitimin paralı olmasıdır.

Yaygara koparanların ikinci temel söylemi, “teknik eleman kalmıyor, sanayimiz ölecek” gibilerinden söylemlerdir. Bu kesim katsayı uygulamasıyla meslek lisesine gidenlerin sayısal olarak çoğaldığını görmezden geldiği gibi, meslek lisesi mezunları içinde de işsiz olanların çok yüksek oranlara vardığını görmezden gelmektedirler. Bu kesim ayrıca, sanayicilerin sözcüsünün 1996 yılında yapılan 16. Milli Eğitim Şurası’nda, “Bizim mesleki eğitim almış kişilere değil, öğrenmeyi öğrenmiş kişilere gereksinimimiz var. Biz, öğrenmesini öğrenmiş olanlara gereksinim duyduğumuz becerileri kolayca öğretiriz” demelerini de göz ardı etmektedir.

Geçmişte lise dengi okullarda yetiştirilen imamın, ast subayın ve öğretmenin bugün yükseköğretimde yetiştirilmesi gibi, meslek adamlarının da yükseköğretimde yetiştirilmeleri, mesleki eğitimin lise düzeyinde değil de yüksekokulda verilmesi zamanı gelmiştir. Çok yakın bir gelecekte zorunlu eğitimin 11-12 yıla çıkması kaçınılmazdır. Devletin birilerine “sen imam, sen tornacı, sen şu sen bu” olacaksın deme hakkı olmadığından zorunlu eğitim, seçmeli meslek dersleri olsa da, ağırlıklı olarak genel eğitim derslerinden oluşacaktır. Genel eğitim süresi uzadıkça, insanların daha sağlıklı bir gelişim gösterdikleri, kendi ve toplumsal yaşamlarıyla ilgili olarak daha sağlıklı kararlar verebildikleri, öğrenmeyi öğrenip daha kolay ve yaşamboyu öğrendikleri bilinmektedir ve görülmektedir. Mesleki eğitimin yükseköğretime kaydırılması pek çok haksızlığın önünü kesecektir.

Yukarıda değinilen haksızlıklarla gerçekleri görmezden gelip katsayı konusunda havanda su dövmek ya da mangalda kül bırakmamak, abesle iştigal etmek ve yaygara koparmaktan başka bir şey değildir.

[email protected]