Ismarlama kültür

Geçenlerde Ensar Vakfının 38. Genel Kurulu’nda konuşma yapan AKP Genel Başkanı, “14 yıldır kesintisiz siyasi iktidarız, ama sosyal ve kültürel iktidarımız konusunda sıkıntılarımız var” demiş. Ne denir? AKP’nin sosyal ve kültürel iktidarı yok ki sıkıntısı olsun. Ayrıca böylesi bir iktidar beklentisi de gerçekçi değil tabii.

Beklentinin gerçekçi olmamasının da pek çok nedeni var. İlk neden, istenen kültürün tüm halkı kucaklayacak kültür olmamasıdır. O gün yapılan konuşmanın devamında, “Medyadan sinemaya, bilim teknolojiden hukuka kadar pek çok alanda hâlâ en etkin yerlerde ülkesine ve milletine yabancı zihniyetteki kişilerin, ekiplerin, hiziplerin bulunduğunu biliyorum” denmesi, istenen kültürün, kendisi gibi düşünmeyenleri (ki bu kültür konusunda toplumun yarısından fazlasını) içermeyeceğini göstermektedir. İstenen kültürün, yalnız AKP’yi kucaklayacak bir kültür olmasıdır.

Konuşmanın devamında, yabancı zihniyette oldukları söylenen kişilerin yerine, “Bunları hizmete dönüştürecek adanmış kadrolar” getirilmesinin istenmesi de, beklentinin gerçekçi olmamasının ikinci nedenidir. Çünkü kültür, adanmış kadrolarla, emirle ve ısmarlamayla gelişecek bir oluşum değildir. Ayrıca bu açıklama, istenenin “biat” kültürü olduğunu gösterdiğinden, beklentinin gerçekçi olmadığının da kanıtıdır.  

Esasında istenen kültürün AKP’yi kucaklaması bile zordur. Çünkü AKP, klasik anlamda bir parti değil ki, kendi siyasal kültürünü oluştursun; çeşitli alanlarda beklentileri olanların bir araya geldiği ve cemaat anlayışıyla yürütülen bir oluşum. Cemaat anlayışından kopan kurucu üyeler bile tasfiye edilmektedir ve yarın sıranın kime geleceği belli değildir. AKP’li üyelerin çoğu, yarınlarından korktuğu için itaatkar ve itaatkar olduğu kadar da korku içindedir. Dolayısıyla AKP’nin üreteceği kültür, olsa olsa, “biat” kültürü olur.

Beklentinin gerçekçi olmamasının üçüncü nedeni, AKP’nin kültür anlayışının “İslam kültürü” ile sınırlı olmasıdır. Halkının çoğunluğu Müslüman olan Katar, Libya’nın, Mısır’ın, Suriye’nin, Suudi Arabistan’ın,  Türkiye’nin, Yemen’in… aynı kültüre sahip olduklarının ve bu ülkelerde İslam kültürü dışında başka kültürlerin olmadığının sanılmasıdır.

Beklentinin gerçekçi olmamasının dördüncü nedeni, AKP’nin doğası gereği aydınlanmaya karşı olmasıdır. Son 300-400 yüzyılda oluşan ve gelişen kültürlerin aydınlanmanın  bir ürünü olduğunu yadsımasıdır. Osmanlıya ve Ortaçağ karanlığına dönerek kültür oluşturulacağını sanılmasıdır. 14 yıldır gerçekleştirilen dönüşümlerle varılacak sosyal kültür ortamın ne olacağının görülememesidir.

Çünkü dininin ve kininin davacısı olacak gençlik yetiştirilmesiyle elde edilebilecek kültür, ülkeyi düşmandan kurtaran, toplumu özgürleştiren, insanının yurttaş olmasını sağlayıp halk egemenliğini gerçekleştiren kadrolara öncülük eden kişiye her fırsatta hakaret eden bir kültür olur. Cumhuriyetle ilgili gelişimleri tu kaka ederken, padişahlara, II. Abdülhamit’e hayran bir kültür olur. Bu kültür Osmanlı kültürünün bile gerisinde kalır.

Çünkü  7’den 70’e ve anaokulundan yükseköğretime, okuldaki çocuktan sokaktaki yurttaşa kadar, Kuran kurslarını, din derslerini, din ağırlıklı değerler eğitimini ve Diyanet fetvalarını dayatırsanız; çocukları camiye gitme, Kuran okuma ve Umreye gitme yarışına sokarsanız,  elde edeceğiniz kültür, ancak aşağıda örneklenen kültürel davranışları üretir:

Eşi cehenneme gidecek kadınların, ölünce kiminle birlikte olacağı tartışılır! Allah’ın yüzükoyun yatanı sevmediği, karı ile koca pazartesi birleşirse doğacak bebeğin hafız-ı Kuran ve salı gecesi ana karnına düşen çocuğun ise, merhametli ve cömert olacağı sanılır! Parkta öpüşenler, etek-bluz giyenler, oruç tutmayanlar, camiye gitmeyenler tekmelenir! İlahiyatçı, prof da olsa, oruç tutmayanların dışarıda yemek yememesi gerektiğini söyledikten sonra, “O hayızlı (regl dönemindeki) kadınlar da biz tutmuyoruz diye sokakta bir şey yiyemezler. Dayak yerler ha bak” diyebilir; arkasından da dayak dönemi gelir.

Kendisi gibi olmayanlar dışlanır, hakaretlere ve saldırılara uğrar, suçlanır, tutuklanır! Türbansız kız/kadın kalmaz! Laikliği anlatmaya kalkışan gençler aylarca tutuklanırken,  kurucu kadrolara hakaret edenler üç günde çıkarılır!

Piyasacılığa, girişimciliğe ve rekabete- prim verirseniz, doğaya değil de, maden arayanlara ve rantiyecilere; alın teriyle kazanan emekçiye değil de, sermayedara önem verilir, insan emeğini ve doğayı yağma kültürü olur. Bu dünyaya değil, öbür dünyaya önem verilir.  Maden ocaklarındaki ve diğer iş kazalarındaki ölümler, “Kader” olur, “Şansızlık” olur, “Güzel ölümler” olur. Dindarlıkla ahlaksızlığın bağdaştırılabileceği sanılır. Hatta Diyanet bile, “Haram parayla hacca giden kişinin haccı sahih olup, üzerinden hac yükümlülüğü kalkmış olur” diyebilir

Kadınların 3-5 çocuk yapması istenerek, imam hatip eğitimi ve açıköğretim gibi kadını eve bağlayacak eğitim süreçleri öne çıkarılarak, toplumun en duyarlı ve en üretken kesimi saf dışı bırakılır. Üretilen kültür, ancak erkek kültürü olur. Altı yaşında kızla evlenmeye kalkışılır. Kuma üstüne kuma getirilir. Hatta Çocuk İstismarıyla Mücadele Derneği’nin, Şakran Çocuk Cezaevi raporu bile yasaklanır. Çocuk ve kadın istismarı artar, “bademleme” öne çıkar.

Böylesi davranışlar üretecek sosyal ve kültürel iktidar, kime yarar?

[email protected]