İmam hatipleştirme (II)

AKP iktidarı öncesinde, Galatasaray, İstanbul Erkek, Robert Kolej ve Ankara TED Koleji gibi liselerle, Boğaziçi, ODTÜ, Siyasal Bilgiler, Mülkiye ve Harbiye gibi eğitim kurumları toplumun gözdesi olan kurumlardı. Bu tür kurumların mensupları mezun oldukları kurum ile tanınır ve birbirlerine diğerlerine göre daha çok bağlılık göstermeleriyle bilinirlerdi. Ancak bu kurum mezunları, tüm okulları mezun oldukları okula benzetme gayreti içine girmemişlerdir. 

Oysa imam hatipliler, giderek artan bir şekilde imam hatipleri ve imam hatip zihniyetini yaygınlaştırmaya çalışmışlardır. 1970’lerde kurulan Türkiye Diyanet Vakfı, ÖNDER İmam Hatipliler Derneği, Ensar Vakfı ve Erbakan’ın Milli Selamet Partisi (MSP) gibi kurumlar imam hatiplerin yaygınlaşmasında etkili olmuşlardır. Örneğin 2000’li yılların başlarında Ensar Vakfı’nın internet sayfasına girenler, “İmam Hatip Camiası, bir mektep mensubiyeti ya da bir diploma değildir. Bir Zihniyettir, Bir Misyondur, Bu zihniyet ve misyonu temsil eden bütün insanlar hangi mektepten mezun olurlarsa olsunlar, hangi meşrebe mensup olurlarsa olsunlar, İmam Hatip Camiası Mensubudurlar” ifadesiyle karşılaşmışlardır (bu ifade, ortaya çıkan çocuk istismarları sonrasında vakfın internet sayfasından çıkarılmıştır).  

Bu zihniyet ve misyon, genelde Türkiye’deki Müslüman çoğunluğun değerleriyle bağdaşmayan değerleri ve hedefleri içermektedir. Kadınların örtünmesinden yanadır. Laiklik, bilimsellik, karma eğitim, harf devrimi, toplumsal cinsiyet eşitliği, halk egemenliği gibi Cumhuriyetin tüm aydınlanmacı değerlerine karşıdır. Osmanlı, padişah, hilafet, Osmanlıca ve Arapça hayranıdır. 

İmam hatip eğitimi alanların dikkat çeken bir başka özelliği, Bilkent, Boğaziçi, Koç ve ODTÜ gibi üniversitelerde ya da yurt dışındaki üniversitelerde okumuş olsalar da, çoğunlukla aydınlanmacı değerlere mesafeli durmaları ve imam hatip zihniyet ve misyonundan vazgeçmemeleridir.   

Bu zihniyetin ve misyon sahiplerinin hedefi, toplumu yalnız imam hatip değerlerinin geçerli olduğu bir din toplumuna dönüştürmektir. Erbakan, 1974’te CHP-MSP koalisyon hükümetinin ortağıyken, kapatılan imam hatip ortaokullarının yeniden açılmasını sağlamıştır. Süleyman Demirel, 37 imam hatip okulunu, 1975-1980 yılları arasında 300’lere çıkarmıştır. ABD’lilerin “Bizim oğlanlar başardı” dediği 12 Eylül 1980 darbesini gerçekleştirenler, DKAB dersini zorunlu ders yapmış ve 1983’te imam hatip lisesi mezunlarına harp okulu dışında üniversiteye girme hakkı vermiştir. 1977’de MSP’den senatör adayı olan Turgut Özal’ın 1983-1991 yılları arasında kurduğu hükümetler, imam hatiplere daha çok kaynak aktarmış, imam hatiplerin Anadolu’sunu ve süperini açmıştır. Cemaatlerin kendi okullarını açmasına göz yummuş, eğitim bakanlığında ağırlıklı olarak dini öğretimden geçenleri istihdam etmeye başlamış ve Kuran kurslarına ilköğretim denkliği verilmesine kalkışmıştır. 

Bu çaba, kurucularının önemli bir bölümü imam hatipli olan AKP iktidarında hız, güç ve yaygınlık kazanmıştır. AKP iktidarında, toplum dört bir yandan imam hatip zihniyeti ve misyonu ile kuşatılmıştır. 

AKP yetkililerinin toplumu din toplumuna dönüştürme yolundaki eylem ve söylemlerinin bir bölümü şöyledir: Devlet laik olur, bir Müslüman laik olmaz. Demokrasi bizim için tramvaydır; istediğimiz zaman ineriz. Elhamdülillah şeriatçıyız. (Danıştay’ın Ocak 2007’deki türban kararı üzerine) Efendi sen kim oluyorsun? Buna mecelle karar verir. (AİHM’nin Şubat 2008’deki türban kararı üzerine) Sana mı kaldı türban konusunda karar vermek bu ulema işidir; ulema ne derse o olur. Cumhuriyet devrimleri topluma bir travma yaşatmıştır. Gençler, dininin ve kininin davacısı olmalıdır. En iyi insan, Kuran-ı Kerim’i bilen insandır. Tüm okulları imam hatip okuluna dönüştürme fırsatı yakaladık. İmam hatip dışındaki okullardan terörist ve vatana hizmet etmek istemeyen insanlar çıkıyor. Onların doları varsa, bizim de Allah’ımız var.

Diyanet İşleri Başkanlığı (DİB) ve TRT başta olmak üzere tarafsız olması gereken tüm devlet kurumları ile yazılı ve görsel medyanın büyük çoğunluğu, AKP’nin yandaş kuruluşu haline gelmiş ve imam hatip zihniyet ve misyonunu uygun olarak hareket etmeye başlamışlardır. DİB, “Kuran’da kadınların başını örtmesiyle ilgili ayet yok” diyen ilahiyatçıları istihdam etmemekte ve toplumu din toplumuna dönüştürmeye yönelik fetvalar vermektedir. Ne yazık ki DİB, yorumlarını 2000’li yılların anlayışına göre değil de, aradan 1400 yıl geçmemiş gibi, 7’inci yüzyılın dünya görüşüyle sınırlı bir şekilde vermekte ve zaman zaman “babanın öz kızına şehvet duyması haram değildir” gibi fetvalarla aklı başında Müslümanları bile çıldırtmaktadır. DİB’de çalışan bir doçent, “Deprem, Allah’ın insanların sabrını sınadığı bir imtihandır. … İnsanlara sabretmeyi öğretmeliyiz. Deprem sırasında sabrederek zararlardan kurtuluruz” demektedir. 

Her yerde benzer gerici söylem ve eylemler üretilmektedir. Örneğin bir AKP'li belediye başkan yardımcısı, müftülük görevlisi bir kadının konuşmasını keserek, “Bizim kadınlardan alacağımız eğitime ihtiyacımız yok” demiştir. İstanbul Güngören'de bir çocuk parkına asılan afişlerde, “Namaz kılmazsanız yanarsınız” sözleri yazılmıştır. Biga milli eğitim müdürü, ilk ve ortaöğretim kurumlarına bir genelge göndererek kız öğrencilerin, “Kadınlar Neden Örtünmelidir” konferansına katılmalarını istemiştir. Bir il milli eğitim müdürü, “Başı açık kız gördüğümde sinirleniyorum” demiştir. Türk Standartlar Enstitüsü’ne göre, ‘helal otel,’ haremlik-selamlık yaş sınırını 6 olarak uygulayan oteldir! Bir ilahiyatçı, derslere başı açık giren kızlara, “Sizin yüzünüzden melekler derse gelmiyor” demektedir. Bir dekan, “Üniversiteye medrese diyelim; tüm okulları imam hatiplere dönüştürelim” demektedir. Bir rektör, “En iyi tedavi ruhi tedavi ve namazdır” derken bir başka rektör, “Helal olmayan katkıları içeren ilaçların inançları tehdit ettiğini” söylemektedir. Mersin Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi Dekanı, öğrenci çekmek için ayda 300 lira burs ve dizüstü bilgisayar verileceğini duyurmuştur. AKP'li Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı’na göre, “30 Ağustos halkı ilgilendiren bir bayram değildir.”

İlkokul 5’inci sınıfı bitirme koşulu kaldırıldıktan sonra, katılım sayısı iki milyona yaklaşan Kuran kurslarında, çocuklara imam hatip değerleri aşılanmaktadır. AKP bu değerlere sahip çıkan ve kendilerine sıbyan mektebi ile medrese gibi adlar veren kaçak eğitim(!) kurumlarına da ses çıkarmamaktadır. Bir milyona yakın çocuk yandaş tarikatların tezgahından geçmektedir. Yandaş dernek ve vakıflar, üniversite öğrencilerini yurtlarına çekmek için yarışmaktadır. Bakanlık DİB ile işbirliği yaparak, din dersleri, Kuran kursları ve imam hatipler yetmezmişçesine, hafızlık kurslarını yaygınlaştırmaya çalışmaktadır.  

Cumhuriyet değerlerine mesafeli olup imam hatip değerlerini savunan Eğitim-Bir-Sen’in üye sayısı, AKP iktidarında 18 binden 400 küsur bine çıkmıştır. Eğitim-Bir-Sen Sakarya 1 Nolu Şube Başkan Yardımcısı Fuat Özgen’in 31 Temmuz 2019 tarihli yazısında, “Ümmetin Lideri Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN’ın bu davanın en büyük savunucusu olduğu su götürmez bir gerçek”tir (https://www.turkiyeegitim.com) dediği gibi, onlar için R. T. Erdoğan, Cumhurbaşkanı değil ümmetin lideridir. 

AKP iktidarında, toplumu imamhatipleştirici karar ve uygulamalar yanında, dini referanslarını öne çıkaran pek çok yeni kurum açılmıştır. Örneğin üyeleri arasında Boğaziçi Üniversitesi mezunlarının da olduğu İLKE İlim Kültür Eğitim Derneği, “pek çok hayır ve hizmet kuruluşunu kurmuş ve destek olmuş iradenin, bu alanlardaki çalışmalarını derinleştirmek amacıyla 2010 yılında kurduğu çatı bir kuruluştur” (https://ilke.org.tr/). Bu kuruluşun temel değeri, “İslami ve insani değerler çerçevesinde yaşama, yaşanmasına vesile olma, toplumda bu yönde bir dönüşümün gerçekleşmesine ön ayak olma amacına yönelik olarak hayır odaklı iş üretmektir.” Bu İLKE’nin ‘Geleceğin Türkiye’sinde Eğitim” adlı bir raporunda, AKP’nin yaptıkları olumlanırken imam hatipler öne çıkarılmaktadır. 

İnternet sayfalarında kendilerini çağdaş kurum olarak tanıttıkları halde dini referanslarını öne çıkaran kuruluşlar da çoktur. Örneğin Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı (SETA), “siyaset, dış politika, ekonomi, toplum ve medya, hukuk ve insan hakları, güvenlik, strateji, eğitim ve sosyal politikalar, Avrupa araştırmaları ve enerji direktörlükleri bünyesinde bilgi üretmeyi ve üretilen bilimsel bilgiyi sorun çözücü formüller halinde sunmayı” hedefleyen bir vakıftır (https://www.setav.org). Bu vakıf, 2009 yılından bu yana toplumsal yaşamın her alanında, örneğin “Siyasal Mühendislik ve Avrupa’da Dindar Muhafazakar Müslümanların Dışlanması; İtiraflarla FETÖ’nün Devlete Sızması (Askeriye, Mülkiye, Adliye); TEOG Yerleştirme Sistemi: Güçlükler ve Öneriler; Fırat Kalkanı Harekatı: Harekatın İcrası, İstikrarın Tesisi ve Alınan...; Türkiye’de İslami Finansın Dönüşümünün Ekonomi Politiği” gibi raporlar yayımlamaktadır. En son raporlarından biri, bazı medya mensuplarını fişlediği iddiasıyla dava konusu olan “Uluslararası Medya Kuruluşlarının Türkiye Uzantıları” raporudur. Bu raporların çoğu AKP’nin politikalarını destekleyen raporlardır ve raporları hazırlayanların bir kısmı AKP’nin bürokratı da olmuştur (son örnek bir SETA mensubunun basın kartı komisyonuna atanmasıdır). SETA, yayımladığı raporlar yanında, Sakarya Üniversitesi ile 21 Mayıs 2012’de düzenlediği “Eğitim Sisteminin Yeniden Yapılandırılması Çalıştayı” gibi etkinlikler de düzenlemektedir. Sakarya’daki çalıştay sonunda, seçmeli din derslerinin ilkokul birinci sınıftan başlatılması, ortaokulların ara sınıflarından imam hatiplere geçişin kolaylaştırılması, din eğitiminden doğacak personel ihtiyacının DİB’de görevli 13 bin ilahiyatçı personelle karşılanması ve velinin isteği doğrultusunda çocuğun hafızlık eğitimi alması için kademeler arası geçişlerde bir yıl ara verilmesi gibi önerilere yer verilmiştir. 

Kendileri hakkında “Uzman kadrosuyla siyasi analiz ve faaliyetleri, her türlü resmi-gayri resmi organizasyon genel danışmanlık, hukuki danışmanlık ve ulusal ya da uluslararası firmaların fizibilite ve analiz, yatırım çalışmalarına danışmanlık desteği vermektedir” diyen (https://www.makdanismanlik.org/) MAK Danışmanlık A.Ş. bile genelde AKP’nin beklentilerine uygun araştırma raporları üretmektedir. Örneğin bu kuruluşun gerçekleştirdiği araştırmalardan biri “Türkiye’de Toplumun Dine ve Dini Değerlere Bakışı” raporudur. Ancak bu rapor, bir araştırma raporundansa, dindarlığı anlatan bir rapor gibidir. Örneğin raporda, “Meleklere inanıyor musunuz?” sorusuna, “Hayır, gözümle görmediğim varlıklara inanmam diyenlerin oranı % 15” olarak belirtilmiştir. Sonrasında da, hiçbir bilimsel araştırmada olmayan bir şey yapılmış, neredeyse dini vaaz verilerek, “İmanın temel şartlarından olan meleklere iman konusunda toplumsal bilgisizliğin İslami anlamda insanların küfre düşme boyutunda inhirafına sebep olmaktadır. Gözüyle görmediğine inanmama hastalığı materyalizmin insanımızın inanç dünyasını nasıl törpülediğini göstermesi bakımından çok önemlidir. Kaldı ki dine ait değerlerin pek çoğu beş duyu ile algılanamayan aşkın alana ait değerlerdir. Gayba ve uhrevi aleme inanma Müslümanlığın temelini teşkil eder. Bu anlamda dinin pek çok değeri, melekler, cinler, ruh, cennet, cehennem vd. kavramlar imani değer itibarıyla çok önemlidir. Toplumun bu değerlerle techiz edilmesi, kimsenin görmediği yerde dahi bir gören var şuurunun kalp ve kafalara nakşedilmesi toplumsal ahlaki motivasyon içinde önemlidir” denmiştir (https://docplayer.biz.tr/51429338-Turkiye-de-toplumun-dine-ve-dini-deger...). Görüldüğü gibi araştırma şirketi adıyla da dini telkinlerde bulunulmaktadır.

Görüldüğü gibi toplum her yönden imamhatipleştirme kıskacına alınmıştır. Bu kıskacın parolası “Hedef 2023”tür. Ancak tüm imamhatipleştirme çabalarına karşın toplumun bunu benimsemediği görülmektedir. Türkiye'den göç eden kişi sayısının son yıllarda hızla artması, “Gezi Parkı” olayları, imam hatip kontenjanlarının dolmaması ve son olarak da 31 Mart ve 23 Haziran 2019 seçimleri, toplumun bu imamhatipleştirmeyi kabul etmediğinin çok somut göstergeleridir. 

[email protected]