İlk ve son milli eğitim bakanları

Osmanlının Maarif Nezareti, Cumhuriyet döneminde önce Maarif Vekâleti, sonra Eğitim Bakanlığı, Hasan Ali Yücel'in bakanlığı (1938-1966) zamanında da Milli Eğitim Bakanlığı adını almıştır. Milli sıfatını taşıyan ilk bakan Yücel, son bakan ise Hüseyin Çelik'tir. Bu iki bakanın yaptıklarının karşılaştırılması, bir bakıma son 60 yıldaki dönüşümü yansıtmaktadır. 

Yücel, çeşitli okullarda öğretmenlik yapmış, müfettiş olmuş, bakanlıkta teftiş kurulu üyeliğine getirilmiş, incelemelerde bulunmak üzere Paris'e gönderilmiş, ilk felsefe ve mantık ders kitapları yanında, Türkiye ve Fransız eğitimiyle ilgili kitaplar yazmış, Gazi Eğitim Enstitüsü müdürlüğü yapmış, ortaöğretim genel müdürlüğünde bulunmuş ve siyasete girerek 1938 yılında eğitim bakanlığına getirilmiştir. Çelik'in, "eğitim" ile ilgili olarak böylesine bir birikimi yoktur. Üniversite öğretim üyeliğinden siyasete atılmış, parti değiştirerek yeni partisinde eğitim bakanı olmuştur. Yücel'in bakanlığında onun eğitimci birikimi öne çıkarken, Çelik'in bakanlığında da ise onun siyasal kimliği belirleyici olmaktadır.

Yücel, Mevlevi dergâhından geçmiş bir kişi olmasına karşın, din öğretiminin yaygınlaşması ve okullara girmesi için bir girişimde bulunmamıştır. Oysa Çelik, din öğretiminin yaygınlaşması için çabalamakta, çıraklık okullarına din dersi koymakta,  23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı'na alternatif olarak, ilahili ve türbanlı gösterilerin yer aldığı "Kutlu Doğum" kutlamalarını öne çıkarmaya gayret etmektedir. 

Yücel, bakan olunca İlköğretim Genel Müdür'ü olan İsmail Hakkı Tonguç ile çalışmaya devam etmiştir. Çelik ise birkaç yılda bir ilköğretim genel müdürünü değiştirmektedir.

Yücel, bakanlık mensupları arasından gelen müsteşarla çalışmıştır. Çelik, bakanlık mensubu olmayan kişileri müsteşar yapmaktadır. Bakanlığı tanımayan müsteşarlar, rahatlıkla bakanın isteklerine uymaktadır.

Yücel, kullanılan dilin Türkçeleşmesi için çaba göstermiştir. Çelik, hazırladığı YÖK taslağına, "ÖSYM yaptığı sınavlarda yaşayan Türkçeyi esas alır" maddesini eklemiştir. 

Yücel, köylere öğretmen yetiştirilmesi konusuna yasayla çözüm aramış, Tonguç ile birlikte çocukların özgürleşmesini ve yurtsever olmalarını sağlayacak köy enstitüleri uygulamasını getirmiştir. Çelik ise, "girişimci" öğrenci yetiştirecek ilköğretim programlarını AB/ABD isteği doğrultusunda uygulamaya sokmakta bir sakınca görmemiştir. 

Yücel, genel kültür ve eğitim yanında mesleki teknik eğitime de ağırlık vermiştir. Çelik ise, yalnız İslam kültürüne önem vermekte, ne yapıp edip imam hatipleri yaygınlaştırmanın ve onlara ayrıcalıklar sağlamanın yollarını aramaktadır.

Yücel için kamusal, laik ve bilimsel eğitim dışında bir şey makbul değildir. Çelik için ise din öğretimi, paralı eğitim ve cemaat okulları önemlidir.

Yücel ilk Milli Eğitim Şura'sını, Çelik de son Şurayı toplamıştır. Yücel, 1939 yılında ilk Şuranın açılışında, "Vekâletçe alınmış kararların, olduğu gibi tasdikini değil, her meseleyi yeniden tetkik ve mütalaa ederek bizi aydınlatmanızı rica ediyorum" demektedir. Çelik ise son Şurada, karşı düşünceleri ideolojik olmakla suçlayarak toplantıyı açmış, toplantı sırasında bakanlığın isteği doğrultusunda karar alınması için çaba harcamıştır. 

Yücel, 18 Haziran 1946 günü göreceli olarak demokratik ve bilimsel nitelikte olan 4936 sayılı Üniversite Kanunu'nun çıkarılmasını sağlamıştır. Yücel, yasa çıkarken mecliste, "Ana prensip, üniversitelerin özerk olmasıdır, üniversitelerin otonomisidir. Bu özerklik yönetimde, öğretimde ve mali alanlardadır. ...Bilimin hürriyet isteyişi bir bedahettir" (bkz. Milli Eğitimde ilgili söylev ve demeçler, 1953 Kültür Bakanlığı yayını) demektedir. Çelik ise, hazırladığı taslakta, üniversiteyi siyasetin ve sermayenin güdümüne sokmaya çalışmaktadır. 

Yücel, öğrenciyken işgale karşı gösterilere katılmıştır, cumhuriyet ilkelerine gönülden bağlıdır ve bağımsızlıktan yanadır. Onun bakan olduğu II. Paylaşım Savaşı yıllarında Türkiye yansız kalmayı başarmıştır. Çelik ise, Danıştay'ın iptal ettiği karar ve uygulamalarıyla cumhuriyet ilkelerine mesafeli olduğunu göstermekte, bakan olarak ülkenin bağımsızlığını zedeleyen ve toplumu yoksullaştıran tüm kararlara katılmakta, toplumu her açıdan sömüren anamalcı küreselleşmeye karşı durulamayacağını her yerde söylemekten çekinmemektedir.   

Yücel, bakanlıktan ayrıldıktan sonra, köy enstitüleriyle ilgili olarak bir tutucunun komünistlik suçlamasıyla karşı karşıya kalmıştır. Çelik ise, laiklik karşıtı tutumu nedeniyle, henüz bakanlığı devam ederken Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı'nın siyaset yasağı getirilmesini istediği bir sanık durumuna düşmüştür.