Her şeyin başı 12 Eylül!

Söz konusu olan 12 Eylül, tabii ki Amerikalıların “Bizim oğlanlar başardı” dediği 12 Eylül 1980 darbesi. Amerika’nın oğlanları gerçekten de çok iş başardılar! 11 yılı AKP’den olmak üzere toplumun 33 yıldır çektiklerini ve ne yazık ki bir süre daha çekeceklerini, biraz da 12 Eylül’e borçluyuz.

12 Eylül’ün, siyasetten eğitime kadar tüm yaşam alanlarını, ANAP ve AKP benzeri piyasacı-gerici iktidarlar için düzenlemiş olduğu, her geçen gün biraz daha açığa çıkıyor. Siyasal partiler yasası, bu tür partilerin, genel seçimlerde alacakları yüzde 35-40 oyla mecliste çoğunluğu sağlamaları için düzenleniyor. AKP, ileri demokrasiye geçse de(!), Anayasa’yı değiştirmeye kalkışsa da, 11 yıldır Siyasal Partiler Yasası’nın değişmesi için kılını kıpırdatmıyor.

O günden bu yana eğitim alanında da, ANAP/AKP türü partilerin alt tabanını oluşturmaya yönelik piyasacı ve gerici eğitim dolu dizgin gidiyor.

12 Eylül darbecileri, Anayasa’yı değiştirip YÖK’ü kuruyor. Özal, Anayasa için “Bir kerecik delinmekle bir şey olmaz” derken Erdoğan Anayasa’yı hem delik deşik ediyor hem de takmıyor. 12 Eylül, 2547 sayılı Yükseköğretim Yasası’nı çıkarıp, üniversitenin hükümetlerin güdümüne girmesini sağlıyor. YÖK’ün başına (Erdoğan’ın TBMM ödülü vereceği) İhsan Doğramacı’yı getiriyor. YÖK üyelerini, rektörlükleri ve dekanları Türk-İslamcı kişilerden seçiyor.

Din kültürü ve ahlak bilgisi dersini zorunlu yapıyor. Eylemci sağcı gençleri adi suçlardan yargılayıp genelde hafif cezalar verirken benzeri eylemlerde bulunmuş olan ilerici/solcu gençleri hükümeti devirmek suçlamasıyla yargılayıp ağır cezalara çarptırıyor. 1970’lerde yargılanıp aklanmış olan öğretmen derneği TÖBDER’i yeniden yargılayıp tüm mal varlığına el koyuyor. Sonradan aklanan TÖBDER’in mal varlığı öğretmenlere geri verilmiyor. İlerici/solcu eğitimcileri 1402 sayılı sıkıyönetim kanununu kullanarak üniversiteden atıyor. Vakıflara üniversite kurma, imam hatiplilere ise türban* ve harp okulları dışındaki yükseköğretim kurumlarına geçme izni veriyor. Avrupa’da çalışan imamların maaşlarını, Suudi’lerin şeriatçı RABİA örgütünden alınan paralarla ödüyor. Kuran kursları, imam hatipler ve özel dershaneler bu dönemde yaygınlaşıyor. Türkiye’de Fethullahçılar ve Avrupa’da Kaplancılar bu dönemde yeşeriyor.

Dernek niteliğindeki Türk Dil Kurumu ile Türk Tarih Kurumu, hükümetin/ gericilerin kadrolaşabileceği devlet kurumuna dönüştürülüp Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu’na bağlanıyor. Her yere Atatürk heykelleri ya da büstleri dikilirken özünden saptırılmış bir Atatürkçülük dayatılıyor. Devlet Planlama Teşkilatı 1983 yılında, “Milli Kültür” raporu hazırlıyor. Bu Milli Kültür raporu, “bu kadar canlı olarak yaşanan bir dinin ve ahlakın milli kültür planlamasında ihmal edilmemesi gerekir. … Bu durumda din, kültürün özü, kültür de dinin formu olmaktadır. … Ancak, böyle bir kültürle, iyimser, itaatli, ümitli ve akılcı bir nesil yetiştirmek mümkün olabilir” türünden incilerle donatılıyor! Bu rapordaki temel anlayışa göre, “Türk-İslam sentezi, din-devleti millet, din cemaati milli kültür, İslam kültürü milliyet, İslamiyet milliyetçilik, İslamcılık Türk milleti, yüzde 99’u Müslüman olan Türkler laiklik, din düşmanlığı bilim ise Kuran’daki bilgi” oluyor! “… Marxistler, Evrimciler, Freud’çu psikolog ve hekimler, din ve ahlâk düşmanı” sayılıyor!

“Dinsiz ilim felakettir” diyen bu Milli Kültür raporundan esinlenerek hazırlanmış bir başka rapor, Kenan Evren, Doğramacı, Özal, Mesut Yılmaz gibi kişilerin üye olduğu Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurulu tarafından 20 Haziran 1986 günü, ülkenin eğitim ve kültür raporu olarak kabul ediliyor. Bu tür anlayış ve uygulamalar sayesinde Erbakan, 13 Ekim 1996 tarihli parti kongresinde, sayıları 600’e yaklaşan imam hatiplerle sayıları 3 bini bulan Kuran kurslarıyla övünüp “Bugünkü nesil işte o hamleler sonucu yetişti” diyebiliyor. Bu rapor sayesinde Erdoğan da rahatlıkla, “Dindar nesil yetiştireceğiz” ve “Tüm okulları imam hatiplere çevireceğiz” diyebiliyor gençlerin kininin ve dinin davacısı olmasını isteyebiliyor. En büyük öğretmen sendikesi şeriatçı bir eğitim isterken sağcı gençler, demokrasi yerine şeriat savunuculuğu yapabiliyor.

Piyasacı ve gerici eğitimden kurtulup toplumun düzlüğe çıkması için, 12 Eylül’ün tümden tasfiye edilmesi gerekiyor. 12 Eylül’ün tasfiyesinin yolu ise, AKP’nin iktidarı kaybetmesinden geçiyor.


*-Demirel’in 1960’larda kızları imam hatibe almasının ardından başörtüsü gündeme gelmişti. Din Öğretimi Genel Müdürlüğü’nün bu konuyla ilgili şube müdürü, ilahiyat mezunu olup eğitim bilimlerinden yüksek lisans yapmış olan Ömer Okutan, bu işi engelliyor. Demirel Okutan’ı başka bir göreve sürse de, darbe yönetimine kadar bu konu pek gündeme bile gelmiyor.