Hasan Ali Yücel

AKP’nin her yeni eğitim bakanı, bir önceki bakanın gerçekleştirdiği gericileşme dönüşümlerine yenilerini ekliyor. Örneğin bakan Selçuk, Toplumsal Cinsiyet Eşitliği projesine bile son vermiş. Bu ortamda, belki de 58. ölüm yılında Hasan Ali Yücel’i anımsamak,  bizlere Türkiye’nin AKP’nin bakanlarına mahkum olmadığını görme fırsatı verebilir. 

Çünkü Hasan Ali Yücel, Cumhuriyet tarihinde, cumhuriyetin aydınlanmacı değerlerine sahip çıkılması ve kalıcılığının sağlanması açısından ülkenin en önemli eğitim bakanlarındandır.  

Yücel’in yaşam öyküsü kısaca şöyledir. Vefa Lisesi öğrencisiyken yazdığı “İntikam Olsun” başlıklı ilk yazısı, “Mektepli” dergisinde 17 Ekim 1913'te yayınlanmıştır. Lise son sınıfta I. Dünya Savaşı nedeniyle askere alınmış, 3,5 yıl askerlik görevi sonrasında önce Hukuk Fakültesi'ne girmiştir. Ders işleme yöntemi yüzünden tartıştığı hocası Celalettin Arîf Bey’e kızınca hukuktan ayrılıp 1919’da Felsefeye geçmiş, aynı zamanda Darülmuallimîn-i Aliye (Yüksek Öğretmen Okulu)’nin öğrencisi olmuştur. Bir yandan İfnam gazetesinde çalışmış, Türk Sesi gazetesinin kurucuları arasında yer almış ve 30 Haziran 1921’de felsefeden mezun olmuştur. 1922’de İzmir Erkek Öğretmen Okulu’nda öğretmenliğe başladıktan sonra, orada Muallimler Birliği ile Türk Ocağı’nı kurmuştur. Daha sonra İstanbul’a dönüp sayılı liselerde felsefe, sosyoloji ve edebiyat dersleri vermiş, o yıllarda “Felsefe Elifbası” ve “Süri ve Tatbiki Mantık” adlarında Türkiye’de ilk felsefe ve mantık ders kitaplarını yazmıştır. 

1927’de eğitim müfettişi ve 1929’da Teftiş Kurulu üyesi olmuştur. 1930’da incelemelerde bulunmak üzere bakanlık tarafından Paris’e gönderilmiş, oradaki izlenimleriyle ilişkili olarak, “Fransız Maarif Teşkilatında Müfettişler, 1934” ve “Fransa’da Kültür İşlevi, 1936” adlı kitaplar yazmıştır. Mustafa Kemal’in 1931’de yaptığı yurt gezisine, bakanlığın temsilcisi olarak katılmıştır. Bu gezi sırasında bir gün, Mustafa Kemal’in, "Türk milleti ne zaman kendini kurtulmuş sayabilir?" diye sorması üzerine Yücel, “Türk milleti ne zaman kurtarıcı arama ihtiyacını duymayacak hale gelirse o zaman kurtulmuş olur” demiştir.

Birinci Türk Dil Kurultayı’nda Etimoloji Kolu başkanlığı yapmış, 1932’de, Gazi Eğitim Enstitüsü Müdürlüğü’ne ve 1933’te de Ortaöğretim Genel Müdürlüğü’ne getirilmiştir. Bu arada “Goethe: Bir dehanın Romanı” adlı çalışmasıyla Goethe madalyasıyla ödüllendirilmiştir. 1938’de “Türkiye'de Ortaöğretim” kitabını yazmıştır. 

1935’te siyasete giren Yücel,  28 Aralık 1938’de Celal Bayar hükümetinde ve İnönü’nün Cumhuriyet’in kurucu değerlerine sahip çıktığı bir dönemde, Eğitim Bakanı (Maarif Vekili) olmuştur. 7 yıl 7 ay kadar sonra, İnönü’nün ağalara ve ABD’ye yanaşmaya başladığı bir dönemde ise 5 Ağustos 1946’da bakanlıktan istifa etmiştir.

Çocukluğunda Yenikapı Mevlevihanesine devam etmiş ve “Mevlana’nın Rubaîleri 1932” adlı bir kitap yazmış olan Yücel, bakanlığı süresince ve yaşamı boyunca din işlerini dünya işlerinden ayrı tutmuştur. Yücel’in bakanlığı döneminde, gezici köy erkek kursları (1939) ve yapı kursları (1940) uygulaması başlatılmıştır. Bakanlıkta alınan kararların ve eğitim-öğretim işleriyle ilgili yönetmeliklerin okullara ve ilgililere iletilmesini sağlamak üzere Tebliğler Dergisi (1939) uygulaması getirilmiştir. İlk kez 1939’da toplanan Milli Eğitim Şurası’nı açarken, “Maarif Şurası, sadece bir formalitenin ifası için toplanmış değildir. Sizden, her mesele hakkında Vekaletçe alınmış kararların, olduğu gibi tasdikini değil, her meseleyi yeniden tetkik ve mütalaa ederek bizi aydınlatmanızı rica ediyorum” (Kültür Bakanlığı, 1993, s. 27) diyerek geleceğin bakanlarına yol göstermiştir.

Köy ilkokullarına öğretmen yetiştirmek amacıyla İsmail Hakkı Tonguç’a büyük destek vermiş bu konularla ilgili yasaların kabul edilmesi için mecliste büyük çabalar harcamıştır. Köy enstitülerine öğretmen yetiştirmek amacıyla Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü açılmıştır. Okul ders kitaplarının bakanlıkça hazırlanıp bastırılmasına başlanmıştır (1940). Devlet Konservatuarı Kanunu kabul edilmiştir (20 Mayıs 1940). Güzel Sanatlar Akademisi’nde resim ve heykel bölümlerinin yüksek kısımları açılmıştır (1940-41). Dünya klasiklerini Türkçeye çevirmek üzere bakanlıkta Tercüme Bürosu kurulmuş ve birkaç yılda 500 dolayında dünya klasiği Türkçeye çevrilmiştir. Dilin Türkçeleştirilmesi çalışmalarına ağırlık verilmiş ve çeşitli bilim adamlarına İmla Kılavuzu, Felsefe ve Gramer Terimleri gibi gramer kitapları yazdırılmıştır. İslam (1940), İnönü (1943) ve Sanat (1943) ansiklopedilerinin hazırlanıp yayımlanmasına başlanmıştır. Maarif Vekaleti adı Milli Eğitim Bakanlığı’na dönüştürülmüştür. Devlet Tiyatroları 1941’den itibaren düzenli olarak temsil vermeye başlamıştır.

Mesleki ve Teknik Öğretim Müsteşarlığı kurulmuş, Talim Terbiye Kurulu ile Teftiş Kurulu Başkanlıkları yeniden düzenlenmiş, okul yapımları ve donanımları ile ilgilenecek bir büro oluşturulmuştur (1941). İzmir Yüksek Ticaret ve İktisat Okulu açılmıştır (9 Eylül 1941). Ankara Fen Fakültesi kurulmuştur (17 Eylül 1943). Balıkesir-Necati Eğitim Enstitüsü açılmıştır (16 Ekim 1944). Yüksek Mühendislik Okulunun kimi birimlerine yenileri de eklenerek İstanbul Teknik Üniversitesi kurulmuştur (20 Kasım 1944).
Eski Eserler ve Müzeler Müdürlüğü kurulmuştur (16 Şubat 1945). Ankara Tıp Fakültesi açılmıştır (19 Ekim 1945). O yıllarda yaygın olan verem hastalığına yakalanan öğretmenlerin tedavisi için İstanbul’da Validebağ Sanatoryumu kurulmuştur. UNESCO ile ilgili anlaşma imzalanmıştır (20 Mayıs 1946). Milli Kütüphane kurulmuştur (1946). Beden Terbiyesi ve Spor Şurası toplanmıştır (18 Şubat 1946). 18 Haziran 1946’da 4936 sayılı Üniversiteler Kanunu çıkarılmış, Ankara Üniversitesi kurulmuş ve Üniversitelerarası Kurul (ÜAK) oluşturulmuştur. 

Türkiye’nin en nitelikli üniversite yasasını hazırlayan Yücel, mecliste 11 Haziran 1946 günü bu yasa taslağı ile ilgili olarak “Ana prensip, üniversitelerin özerk olmasıdır, üniversitelerin otonomisidir. Bu özerklik yönetimde, öğretimde ve mali alanlardadır. Üniversitelerin özerkliği bir oluşun, erginliğin ifadesi olduğu vakit kıymetlidir” (Kültür Bakanlığı, 1993, s.320). demiştir.  “Filvaki her fakültenin başında bir dekan ve üniversitelerin başında da bir rektör bulunacaktır. Fakat fakültelerdeki, genel kurullar ve profesörler kurulları ve yönetim kurulları ile dekanlar; senatoları ve yönetim kurulları ile rektörler tek olarak, şahıs olarak bu müesseseleri arzu ettikleri tarafa yürütücü insanlar, olmayacaklar, arkadaşlarıyla beraber bu kurullarda, bu kurulların oylarına dayanarak üniversiteyi ve onun parçalarını idare edeceklerdir” (Kültür Bakanlığı, 1993, s.321) açıklamasını yapmıştır.

II. Dünya Savaşı koşullarında bakanlık yapan Yücel’in kültür yaşamımıza katkıları kadar, eğitim alanında yaşanan gelişmeler ile fikri hür vicdanı hür ve irfanı hür yurttaş yetiştirilmesine önem verilmesi dikkat çekici gelişmeler olmuştur. O günün koşullarında köy enstitülerinde, öğrencilerin günümüzden çok daha ileri düzeylerde bilişsel ve devinimsel gelişim gösterip laik ve bilimsel anlayış kazanarak özgürleşmeleri sağlanmıştır. Köy enstitülülerin birer özgür yurttaş olarak haklarını aramaları, örgütlenmeleri, köylünün hakkını koruyup üretkenliğini artırıp kendi ayakları üzerinde durmalarına yardımcı olmaları, köy enstitüsü karşıtlığının temel nedeni olmuştur. 

Yukarıda değinilenler dışında başka kitapları ve gazete yazıları olan Yücel, bakanlıktan ayrıldıktan sonra, köy enstitüsü karşıtları yüzünden çok sıkıntılı bir dönem geçirmiştir. Yücel’e CHP ve toplum sahip çıkmamışsa da, UNESCO sahip çıkmıştır: Eğitim ve kültür alanına katkıları nedeniyle Yücel’in 100’üncü doğum yılını, 1997’yi, uluslararası Hasan Ali Yücel yılı olarak kabul ve ilan etmiştir. 

Bu ülke, günümüzde de yurdunu, insanı ve toplumunu seven aydınlıkçı bakanlar çıkaracak gücü sahiptir.


Kültür Bakanlığı (1993). Milli eğitimle ilgili söylev ve demeçler: Hasan- Ali Yücel. Ankara: Kültür Bakanlığı yayınları /1573. 

[email protected]