Gizli kameranın öğretileri!

Gizli kamera görüntülerinin gazete haberi yapılması ve internete servis edilmesiyle ortaya çıkan durum, pek çok öğretiyi içinde barındırıyor.

KİT’lerin birilerine peşkeş çekilmesine, emekçilerin işsiz kalmasına ve her türlü sömürüye ses çıkarılmayınca, Hrant Dink’e sahip çıkılması güçleşiyor. Dink’e sahip çıkılmayınca, çeşitli suçlara bulaşmış gizli tanıklarla ve ciddiyetten uzak suçlamalarla ortaya çıkan Ergenekon mağdurlarına da sahip çıkılamıyor. Ergenekon’u içine sindirenler, balyozu da, kozmik odayı da kolayca içlerine sindirdikleri gibi, “Başbakan öl dese ölürüm” diyen milletvekilleriyle yasa ve anayasa değişikliklerini kolaylıkla gerçekleştirip demokrasiyle oynayanları da hukukun arkasından dolananları da içlerine sindiriyorlar.

Hukukun arkasından dolananlar ve istediği gibi demokrasiyle oynayanlar, gizli kameranın arkasında durmaktan korkmuyorlar. Aklını ve gözlerini gizli kameraya takanlar kameranın arkasındakileri göremiyor.

Oysa birilerinin gizli gizli ne dolaplar çevirdiği ayan beyan belli oluyor.

Utanmaz olan, insanın en mahrem anını görüntülemeyi düşünürken de, görüntüleri alırken de, görüntüler üzerinde oynarken de, bunu yayımlarken de, bu yayım üzerinden yorum yaparken de utanmıyor. Utanmazların, utanmazlık sınırını çoktan aştıkları her an her şeyi yapabilecekleri görülüyor.

Utanmazların her an her şeyi yapabilecek utanmazlıkta olmaları, kişisel yaşamı tehdit ettiği kadar toplumsal yaşamı da tehdit ediyor, toplumsal huzuru da toplumun geleceğini de.

Gizli kamera görüntülerini piyasaya sürenlerin kimlikleri kamuoyu tarafından (şimdilik) bilinmiyor. Onların ortaya dökülmesi hükümetin ferasetine kalıyor. Ancak gizli kamerayı haber yapıp insanların onuruyla oynayanlar bilinse de bir şey yapılmıyor.

Gizli kamerada görüldüğü savlanan kişilerin yaşadıkları ruhsal bunalımlar akla bile gelmiyor.

Bu olay, bir kez daha “kadının toplum içindeki yeri”ni gösteriyor. Kızların okullaşması için çaba harcamayanlar kızların çocuk yaşta, para karşılığında ve imam nikahı ile evlendirilmelerine ses çıkarmayanlar töre/namus cinayetleriyle çocuk tecavüzlerini örtbas etmeye çalışanlar gizli kameranın vahametini kavrayamıyor. Başbakan öl dese ölecek olan kadın milletvekillerinden, kadınların onurunu koruyacak bir tek söz çıkmıyor! Bugün başkasının mahrumiyetine tecavüz edilmesinin yarın kendi mahremiyetlerine tecavüz edilmesini kolaylaştıracağını kavrayamıyorlar.

Her şey Baykal üzerinden konuşuluyor. Kasetin vahameti unutuluyor, Baykal’ın genel başkanlığa dönüp dönmeyeceği tartışılıyor.

Baykal, çarşaflı kadınlara parti rozeti takıyor alkışlanıyor! Oysa örneğin Fransa, “cumhuriyet ilkelerine ve kadın erkek eşitliğine aykırı” olduğu gerekçesiyle peçeli çarşaf kullanmayı kamuya açık yerlerde yasaklayıcı adımlar atıyor. Baykal, kutlu doğum haftası nedeniyle yaptığı konuşmasında, “Hazreti Peygamber din kitabının ‘hayata geçirilebilir, uygulanabilir, yaşama dönüştürülebilir’ olduğunu ortaya koymuştur” diyor. büyük alkış alıyor! Oysa bu söylem laik, demokratik ve sosyal hukuk devleti anlayışıyla bağdaşmadığı gibi Erdoğan ile Gülen’in savundukları dinci düşünceyle de örtüşüyor. Bizim kimi Atatürkçülerimiz bu açılımlara karşı çıkmıyorlar da, genel başkanlıktan istifa eden “Baykal geri dönmezse, laikliğe kim sahip çıkacak” diye hayıflanıyorlar.

Pensilvalya’dan arayanların Baykal’a, “Gizli kamera komplosunun arkasında olmadıklarına” dair bir şeyler söylemesi, “Son yıllarda dile getirilen F-tipi kadrolaşma ve komploların (en azından) bir bölümü bizim işimiz ama bunda yokuz” anlamına da gelebiliyor. Bu arada, AKP’ye en yakın gazetecilerden biri olan ve Ergenekon süreciyle birlikte pek çok gizli konuya Star gazetesinde yer veren bir yazar, “Baykal Pensilvalya vurgusuyla ‘kasetin gerisini yayımlamayın ben de sizi tartışmanın dışında tutarım’ mesajı verdi, selam çaktı” yorumunu yapıyor. Bu yorum, hükümeti aklamaya yönelik olduğu gibi, bugüne kadar F-tipi komploların gerçekleşmiş olduğu anlamına da geliyor, hükümet ile Pensilvanya arasına kara kedinin girdiği anlamına da.

Hayat pahalılığından şikayetçi olup ağlaşıyoruz. Başbakan konuşurken ağlıyoruz. Baykal genel başkanlıktan istifa edince ağlıyoruz. Gülen konuşurken hem o hüngür hüngür ağlıyor hem de biz. Oysa ağlamak değil, olup biteni irdelemek, akıllı-bilgili ve duyarlı olmak, gerektiğinde demokratik tepki koyabilmek işe yarıyor.

[email protected]