Giden “Ağam” gelen “Paşam” mı? (II)

Milli eğitim bakanlığına gelen İsmet Yılmaz, daha önceleri milli savunma ve ulaştırma bakanlığı ile TBBM başkanlığına getirildiğine göre, birilerinin “paşa”sı olabilir de, toplumun genelinin paşası olması olasılığı pek bulunmuyor. Çünkü;

Yılmaz’ın, yurt içinde ve yurt dışında, laik ve bilimsel eğitimden geçtiği ve hukuk eğitimi aldığı anlaşılıyor. 2 Aralık 2002-8 Mayıs 2007 tarihlerinde AKP’nin Denizcilik Müsteşarı olarak görevlendirdiği Yılmaz, 2007 genel seçimleri öncesinde tarafsız olması gereken ulaştırma bakanlığına getiriliyor. Yılmaz, bir sonraki genel seçimde AKP milletvekili olarak

Meclise girip ne denli tarafsız olduğunu gösteriyor! Milletvekili olan Yılmaz, milli savunma bakanlığına getirilerek, TSK’nın haber alma yetisini yitirmesinde ve AKP’leşmesinde dönüştürülmesinde önemli hizmetlerde (!) bulunup Güneydoğudaki pek çok ilçenin silah deposuna dönüşmesini görmezden geliyor. Bu arada, bakan olarak, AKP’nin eğitim ve toplum yaşamındaki demokrasi karşıtı ve hukuk dışı tüm uygulamalarında pay sahibi oluyor. Bu nedenle Yılmaz’ın da, diğer pek çok AKP’li gibi, en azından aldığı eğitime ve çağdaş değerlere yabancılaştığı, laik, bilimsel ve hukuksal anlayışlarda uzaklaştığı belli oluyor. Bu tür yabancılaşma yaşayanların, hiçbir alanda topluma yararlı hizmetlerde bulunma olasılığı olmadığından toplum genelinin, Yılmaz’a “Paşam” demesi olasılığı da bulunmuyor.

Yılmaz da, bir yandan ne dediğini bilmezcesine, öte yandan da toplumu kandırıp uyutacak bir biçimde konuşuyor. Yaptığı ilk konuşmalarından birinde, söylemin nereye varacağını düşünmeden, “Eğitimde kalite problemimiz var” diyor. Yılmaz bu söylemi AKP iktidarının 15’inci yılında yapıyor. Ortada bir kalite sorunu varsa (ki var), bu sorunun kaynağının AKP olduğunu açıklamış oluyor. Yılmaz konuşmasının devamında da, “İnşallah eğitimde fırsat eşitliğini sağlayacağız. Yani İstanbul’daki öğrenci hangi haklara sahipse, inşallah Sivas’taki de, Hakkari’deki de aynı haklara, aynı imtiyazlara, aynı alt yapıya sahip olacak” diyor. AKP’nin 15 yıllık iktidarında eğitimde eşitliğin sağlanamadığını itiraf etmiş oluyor.

Bu itiraf niteliğindeki söylemlere kananların bir bölümü, gelen bakana “Paşam” demeye hazırlanırken, Yılmaz, giden bakan gibi, toplumu kandırıp oyalamakla ilişkili gerçek yüzünü gösteriveriyor. Genetiği bozulmuş tohum, meyve ve yiyeceklerin piyasayı doldurmasına ve başka ülkelerde yasaklanan katkı maddelerinin Türkiye’de kullanılmasın izin verip obeziteye ve başka hastalıklara yol açanlar kendileri değilmiş gibi, sağlığın önemine değinerek, obezitenin diyabete ve başka hastalıklara yol açtığından söz ediyor. “Sağlıklı bir toplum, güçlü bir toplum demektir. Sağlığını kaybeden toplumun güçlü olabilmesi mümkün değildir. Dolayısıyla her şeyin başı sağlık diyoruz" deyip öğrencilere bisiklet dağıtma şovuna katılıyor.

Bilindiği gibi, laiklik, bilimsellik, demokratiklik ve eğitimdeki fırsat eşitliği düzeyi, okulların donanımı,  öğrencinin devinimsel, bilişsel ve duyuşsal edinim düzeyi ile yetişkinlerin yurttaşlık bilinci eğitimin niteliğiyle ilişkili konular oluyor. Yetişkinlerin önemli bir bölümü laik, bilimsel ve demokratik anlayış göstermeyip bir yurttaş olarak değil de tebaa ya da ümmet olarak davranıyorsa, o ülkede eğitimde nitelik sorunu var demektir. Çocuk istismarı, kadın düşmanlığı ve cinayetleri artıyorsa, kadının toplumsal cinsiyet eşitliği benimsenmiyorsa, farklı inançlara ve etnik kökenlere saygı duyulmuyorsa, yurtta barış-dünyada barış anlayışından uzaklaşılıyorsa eğitimde nitelik sorunu var demektir. Ortaöğretime ve yükseköğretime geçiş sınavlarında öğrencilerin ortalama başarı düzeyi ile PİSA göstergeleri yetersizse, eğitimde nitelik sorunu var demektir. …

Yine bilindiği gibi, parası olan istediği okula gidebilirken parası olmayan imam hatibe gitmek zorunda bırakılıyorsa, okullar arasında donanım farkı varsa, bazı okul mezunları sınavlarda diğer okul mezunlarından daha başarılı oluyorsa,  eğitimde eşitsizlik var demektir. Farklı inanç sahiplerine tek bir inançla ilgili din dersleri ve de gerici uygulamalar dayatılıyorsa, din kültürü ve ahlak bilgisi dersi herkese zorunlu tutuluyorsa, genel liseler kapatılıp Anadolu liselerini kazanamayanlarla yoksullar, imam hatiplere ya da açıköğretime gitmek zorunda bırakılıyorsa, eğitimde eşitsizlik var demektir. Liseye ve üniversiteye geçişte din kültürü dersi ile yabancı dil dersinden soru soruluyorsa, eğitimde eşitsizlik var demektir. Eğitimde piyasacılık, dincilik ve gericilik artıyorsa ve özel öğretime destek veriliyorsa, okulların dinci/gerici vakıflarla işbirliği artıyorsa, eğitimde eşitsizlik var demektir. Bakanlık merkez örgütünde, il ve ilçe örgütlerinde ve okullardaki yöneticilerin neredeyse tümü yandaş kişilerden oluşuyorsa, okullara siyaset sokuluyor ve öğrencilerin AKP’leşmesine çalışılıyorsa eğitimde eşitsizlik var demektir.

Eğitimde eşitsizlik yaygınsa, eğitim sisteminin niteliği sorunlu demektir.

“Eğitimde kalite problemimiz var” ve “İnşallah eğitimde fırsat eşitliğini sağlayacağız” diyen Yılmaz, bu sorunlara nasıl eğileceği ve okullardaki gerici uygulamalar konusunda ne yapacağı merak edilirken, eğitim bakanlığının adının “Maarif Bakanlığı” olarak değiştirilmesini öneriyor(!)

Bırakın gelene “Paşam” demeyi, gelenin gideni aratacağı belli oluyor.

[email protected]