Evrim Kuramı ve Gidişat

Evrim kuramının, bilim dünyasındaki gidişatı etkilediği söz konusu olsa da, Türkiye ve dünyadaki genel gidişatı etkilediğini söylemek kolay değil. Tersine, gidişatın evrim kuramını kendisine dert ettiğini ve evrim kuramının tu-kaka edilip yaratılış anlayışının onun yerini almaya başladığını söylemek yanlış olmaz. Bu nedenle başlık, "Gidişat ve evrim kuramı" olsa daha doğru olur herhalde!

Sanki gizli bir el yine yapacağını yaptı: İşsizlik, iktisadi bunalım ve yolsuzluklar alıp başını giderken, bir anda gündem değişiverdi.

TÜBİTAK'ın çıkardığı Bilim ve Teknik dergisinin Darwin'li kapağının değiştirilip ilgili yazıların dergiden çıkarıldığı haberleri ortalığı sardı. Bu olay, TÜBİTAK tarafından yapılan basın duyurusunda açıklandığı gibi, gerçekten bilimsel kaygılarla gerçekleştirilen bir değişiklik sonucu olmuş olabilir. Son beş yılda TÜBİTAK'ta olup bitenlere bakarak, bu basın duyurusunun gerçeği yansıtmadığı da düşünülebilir. Eninde sonunda bu kurum da Türkiye'nin bir kurumu, AKP'nin yeniden biçimlendirip kadrolaştığı bir kurum, değil mi? Poliste, eğitimde, üniversitede ve aklınıza gelen her yerde f-tipi kadrolaşma varsa, TÜBİTAK'ta neden olmasın?

Durum o noktaya gelmiştir ki, bilim adamının bilimselliği bile kuşkuyla karşılanmaktadır. Yukarıda değinilen olayla ilgilenenlerin çoğu, "Böyle bir şey olmamıştır" demek yerine, TÜBİTAK'ta böyle bir şey olabileceğini düşünmüştür.

Bu olay, arkasında iyi niyet olsun olmasın, toplumun giderek bilimsel görüşten uzaklaştığı gerçeğini yeniden gözler önüne sermiştir. Bu gerçek olguda, basın açıklaması doğru da olsa TÜBİTAK'ın da payı vardır, YÖK'ün de, üniversitelerin de, siyasetçilerin de, askerlerin de, akademisyenlerin de, yargı organlarının da.

Bilimsel görüşten uzaklaşma, tüm dünyada küreselleşmeyle hızlanmıştır. Türkiye'de ise 12 Eylül darbesiyle anamalcı iktisadi sistemin benimsendiği ölçüde yoğunlaşmıştır. Yoğunlaşma, Devlet Planlama Teşkilatı'nın 1983 tarihli Özel İhtisas Komisyonu raporuyla başlamıştır. Bu rapor, "Türk seciyesine uygun olan İslam din, kültürün özü, kültür de dinin formu kültür unsurları arasında din ve dine bağlı ahlak, en önemli yeri işgal etmektedir dinsiz ilim felaket kaynağıdır ancak böyle bir kültürle iyimser, itaatli, ümitli ve akılcı bir nesil yetiştirmek mümkün olabilir" gibi veciz (!) sözler içermektedir. Bu rapordaki anlayışı yansıtan Türk-İslam sentezi, 20 Haziran 1986 günü, eğitim-kültür yaşamımızı belirleyecek esaslar olarak kabul edilmiştir. Bu esasları kabul eden, o zamanın Cumhurbaşkanı Kenan Evren, Genelkurmay Başkanı Necdet Üruğ, YÖK Başkanı İhsan Doğramacı, Başbakan Turgut Özal, Milli Eğitim Bakanı Metin Emiroğlu, Kültür Bakanı Mükerrem Taşçıoğlu, Devlet Bakanı Mesut Yılmaz ve Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurulu Başkanı Suat İlhan'dan oluşan kuruldur. Bu kurulda bir de Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri vardır.

Eğitim ve kültür yaşamımızı belirleyen bu içerik, tam da anamalcı küreselleşmenin istediği insan tipini üretecek içeriktir. İstenen tip, dine bağlı olacak, dini ahlaka sahip olacak, itaat edecek, iyimser olacak, ümitli olacak! Dini bir havayla söylenenlere, dini içerikli sözlere, dindar olduğu sanılanlara itaat edecek onların söylemleri doğrultusunda ümitli ve iyimser olacak. Olayların arka planını düşünmeyecek, hiçbir şeyi sorgulamayacak öğretilen inançlar dışında hiçbir hak peşinde koşmayacak.

Yıllardır yapılan bu tip insanı yetiştirmek.

Evrim kuramı bu nedenle kitaplardan çıkarılmıştır ve son yıllarda ancak yaratılış düşüncesiyle birlikte okutulmaktadır.

Altı yıldır sistemi istediği biçimde yoğuran şimdiki Milli Eğitim Bakanı, boşuna mı Darwin'i Türk düşmanı olmakla suçluyor? Evrim kuramına karşı, bir kuram olmadığı ve bir inancı ifade ettiği halde boşuna mı yaratılış düşüncesine, "yaratılış kuramı" deyip duruyorlar? Kuramın yasa olmadığını, evrim kuramının bilim dünyasında 150 yıldır tartışılsa da bugün için tek geçerli kuram olduğunu, pek çok olayın bu kuram sayesinde aydınlatıldığını bile bile, bırakın kanıtlamayı sanki "yaratılış düşüncesi" tartışılabilirmiş gibi, boşuna mı "evrim kuramı henüz ispat edilmedi" diyorlar? İleri sürülen bu tartışmalar da yukarıda değinilen insan tipinin akılcılığı(!) oluyor.

TBMM'deki eğitim-kültür komisyonu başkanlığına yıllardır bir ilahiyatçı getiriliyor. YÖK'teki eğitim komisyonu başkanlığı bile bir ilahiyatçıya veriliyor. İmam hatip ve ilahiyat kökenli (genelde evrimi yadsıyan) kişiler, ilk ve ortaöğretimde kadrolaşıyor. Eğitim kurumları evrime düşman cemaatlerin eline geçiyor. Üniversiteye gelen öğrencilerin (öğretmen olacaklar dahil) büyük bir çoğunluğu yanında, biyoloji alanında çalışan öğretim üyelerinin önemli bir bölümü de evrim kuramını benimsemiyor.

Bu arada Osmanlı hayranlığı da ivme kazanıyor. Üniversite öğrencileri, Cumhuriyet sistemine aldırmazken, Osmanlıya toz kondurmuyor. Başbakan, sıkışınca "ulemaya soralım" diyor. Bir eğitim sendikası Diyanetten fetva istiyor. Kuraklığa, zamlara ve her türlü derde karşı duayla önlem almaya çalışıyoruz. Ve de, demokratik bir süreç olması gereken seçim kampanyaları sırasında bile, kimilerine halk iradesini yok sayan son-padişah ya da son-halife unvanları verilmek isteniyor.

Böyle bir ülkede ve ortamda, eğitim ve kültür siyasaları alt üst edilmeden, TÜBİTAK'ın, YÖK'ün ve de çok yakın bir gelecekte de TÜBA'nın ulemalaşması ve de evrime karşı çıkması önlenebilir mi?

[email protected]