Ergenekon’un öğretileri

Bizim Ergenekon, "Bir deli kuyuya bir taş atmış kırk akıllı çıkaramamış" sözüne benziyor desem, benzemiyor benzemiyor desem, benziyor! Ergenekon'un gelişi ve de gidişatı için, akıllı işine benziyor da denebilir, benzemiyor da.

Ergenekon'un, akıllı işi olmasa da, planlı bir iş olduğu görülüyor. Ergenekon hedefinin belirsizliği ve hatta sınırsızlığı bile planlı olduğu düşüncesini güçlendiriyor.

İnsanlar her olaydan bazı öğrenimler ediniyor. Planlanmış olaylarda da planlı öğretiler söz konusu oluyor. Ergenekon dalgalarında planlanan öğretinin insanın aklını başından almak olduğu görülüyor.

İnsanın aklının başından alınması, içinden geçtiği öğretiler sonunda gerçekleşiyor.

Ergenekon, 12. dalgasını geçerken, her dalgada, bir önceki dalgada yaydığı öğretileri pekiştirip yeni öğretiler yayıyor. Ergenekon'un ne olduğu önemini yitiriyor, topluma yaydığı öğretileri öne çıkıyor. Bu öğretiler sıradan öğretilerden, demokrasiyle, hukukun üstünlüğüyle ve insan haklarıyla dalgasını geçen öğretilere kadar geniş bir yelpazeyi içeriyor.

Ergenekon dalgalarında, emekli Cumhuriyet Başsavcısından YÖK eski başkanına, sendika liderinden üniversite rektörüne, Atatürkçü/ABD ve küreselleşme karşıtı/ulusal yazarlarla akademisyenlerden çağdaş eğitim hizmeti vermeye çalışan sivil toplum kuruluşlarına kadar, herkesin evi aranıyor herkes gözaltına alınıyor. Biraz AKP karşıtı olanların ve/ya da biraz Cumhuriyet mitinglerine bulaşanların korkmaları öğretiliyor.

AKP Grup Başkanvekillerinden biri, "Mahkeme karar verene kadar kimse için 'suçludur' diyemeyiz" dese de hızını alamıyor, "Ama hiç kimseyi peşinen suçsuz da ilan edemeyiz" diyor evi aranan ve gözaltına alınanların suçsuz olduğunu söyleyenleri suçluyor! Ergenekon da, yorum yapan AKP'lilerle yandaşları da, bu konuları yeterince irdelemeyen ya da irdeleyemeyen insanlara, "Ateş olmayan yerden duman çıkmaz" demeyi, zanlı durumuna getirilenlerin aslında suçlu olduklarını düşünmeyi öğretiyor.

AKP'liler, Ergenekon konusu geldikçe kendileri hakkında Anayasa Mahkemesine açılan davayı, bu süreçte, aranmışlar, gözaltına alınmışlar, tutuklanmışlar, yaşamları karartılmış, laiklik dışı eylemlerine ket vurulmuş gibi, örnek gösteriyorlar! Ergenekon mağdurlarıyla dalga geçilmesi öğretiliyor.

Gençlerin önünü açmaya ve onları cemaatlerin eline düşmekten korumaya çalışan dernek ve vakıfların aranması, yetkililerin gözaltına alınması, bu kurumların akıl ve gerçek dışı iftiralarla karalanması ve hatta burs alan öğrencilerin de tutuklanması, burs alan gençlere "Keşke cemaatlerden burs alsaydım" demeyi öğretiyor. Burs alacak gençlere başvuramamaları istenen adres öğretiliyor.

Orhan Pamuk ve birkaç kişi savcılığa ifade vermek üzere çağrıldığında, ortalığı velveleye verenler olmuştu. Ortalığı velveleye verenlere, yıllardır gençlerin yaşamlarına biraz umut katmak için çırpınanların, düşündüklerini toplumla paylaşanların, toplumu kendi ölçüleri içinde bir gıdım ileriye götürmeye çalışanların, liberal değillerse, gece yarısı apar-topar evlerinden de alınsa, hukuksuz evleri de aransa, ipe sapa gelmez iddialarla gözaltına da alınsalar, tutuklansalar da ses çıkarmamaları öğretiliyor.

Barolar, hukukçular, hukukçu akademisyenler, emekli cumhuriyet savcıları, ilgili yasa maddelerini okuyarak, Ergenekon aramalarının, gözaltına almaların, tutuklamaların, iddiaların ve iddianamenin, kısaca hemen hemen Ergenekon'la ilgili her konunun hukuka aykırı olduğunu vurguluyorlar. Ceza Muhakemesi Yasasına göre savcının yapması gereken soruşturmayı polis yapıyor, kanuna aykırı olarak toplanan deliller kullanılıyor. Deniz Feneri davasına yayın yasağı getirilirken, Ergenekon'un aradıkları, gözaltına aldıkları ve tutukladıkları hakkındaki gizli bilgiler yandaş basına servis ediliyor, ... Bu gelişmeler, topluma hukukun üstünlüğünü öğretmiyor, başka şeylerin üstün olduğunu öğretiyor.

Devlette üst düzeyde görev yapanlar hakkında, o kişinin bağlı olduğu bakan izin vermeden yargı işlemiyor. Üniversite rektörleri için de aynı durum geçerli, arama tarama için YÖK'ten izin alınması gerekiyor. 12. dalgada iki rektörün aranması ve gözaltına alınması olayında YÖK'ün böyle bir izin verip vermediği bilinmiyor. YÖK'ten izin alınmamışsa, birkaç yıl önce Van'daki üniversitenin rektörünün başına gelenler anımsatılarak topluma, Ergenekon'un neredeyse İstiklal Mahkemeleri kadar özel yetkilerle donatılmış olduğu öğretiliyor.

Her Ergenekon dalgasında, o dalga dışında kalanlara, dalga altında kalanlar için, "Onların adları bir önceki iddianamede geçmişti, benim adım yok ki neden korkacağım yarası olan gocunur" gibi düşüncelerle avunması öğretiliyor. 1930'ların Nazi Almanya'sında yaşayan halkın yaptığını yapması, "Bunlar, Atatürkçü/emekli general-subay/ulusal/sermayenin-ABD'nin-küreselleşmenin sömürüsüne karşı olanlar/... ben değilim" demeleri öğretiliyor.

12. dalga üzerine bazı üniversitelerde, "Prof.Dr. Türkan Saylan'a, katkıları ve yaptıkları için şükran duyduğumuzu kamuoyuna duyuralım" deniyor. Kimileri, "Bugün için önemli olan, 12. dalgada mağdur olanların ne yaptığı değil onların mağduriyeti, ona göre bir duyuru hazırlayalım" diyor. Bu düşünceye, "Akademisyen olarak bizi doğrudan ilgilendirmeyen konularda duyuru yapmayalım" diyerek karşı çıkanlar oluyor. Bu son söylem, üniversitedeki kimi kesimlere de, böylesi konuların kendilerini (üniversiteyi) ilgilendirmediğinin öğretildiğini gösteriyor.

Özet olarak Ergenekon dalgalarıyla, geçmişten ders alınmaması, vurdumduymazlık, "Bana ne" demek, pişkinlik, boyun eğme, vicdansızlık öğretiliyor.

Oysa insan söz konusu olduğunda, tek yönlü ve insancıl olmayan öğretiler/öğrenimler sürgit devam etmiyor. İnsan, eninde sonunda, insan olduğunu duyumsuyor öğrendiklerini ve yaptıklarını irdeliyor bilinçli olmayı öğreniyor.

Ergenekon dalgalarının artması, Ergenekon'un da, bilinçli insandan korkmayı öğrendiğini gösteriyor. Dalgaların şiddeti, bu öğrenilmiş korkunun dehşetini yansıtıyor.

[email protected]