Emir eri mi?

YÖK'ün yeni başkanı (YYB), göreve geleli daha üç ay olmadan kendini öne çıkarıyor! Kimileri konuşmalarında ve yazılarında ona, AKP'nin taşeronu, AKP'nin adamı ve AKP'nin sözcüsü gibi sıfatlar yakıştırıyor. YYB'nin Akşam gazetesi muhabirinin sorularını yanıtlarken "Hükümetin emir eri değilim" demesine bakılırsa, ona yakıştırılan sıfatlardan biri de "emir eri" olması!

AKP altı yıldır türbanla yatıp türbanla kalkıyor; YYB, başkan olur olmaz "Türbana serbestlik" diyor. AKP altı yıldır eğitimi paralılaştırmak için çırpınıyor; YYB, "Parası olan üniversitede okusun" diyor. AKP, emekçiyi sömürmekle meşgul; YYB, "Araştırma görevlilerini sözleşmeli çalıştıralım, istediğimiz zaman da atarız" diyor. AKP altı yıldır üniversiteleri cendere içinde tutuyor; YÖK 7 Aralık 2007 günü beş bin kadroyu kullanıma açıyor, YYB başkanlık ettiği ilk YÖK toplantısında bu kadroların kullanımını durduruyor, atamaları merkezden yapmaya ve üniversitelerin özerkliğini kısıtlamaya hazırlanıyor. AKP meclisteki eğitim ve kültür komisyonunun başına bir ilahiyatçıyı getiriyor; YYB de, YÖK'teki Eğitim Komisyonu başkanlığını bir ilahiyatçıya sunuyor.

YYB'nin bu göreve getirilmesi üzerine, Prof. Dr. C. Şengör, "Hiçbir akademik özelliği yok, değil YÖK başkanı asistan bile yapmakta tereddüt ederim" diyerek hem YYB'yi hem de onu seçen makamı eleştirmişti. İki ay kadar sonra YYB, hem kendinin hem de onu seçen makamın intikamını alıyor. Olay şöyle gelişiyor: Üniversitelerarası Kurul (ÜAK), YYB atandıktan sonra, Şengör'ü YÖK üyeliğine seçiyor; YYB hemen Cumhurbaşkanına göndermesi gereken dosyayı, yetkisini aşarak 1 ay bekletip seçimde usul hatası olmuş diyerek ÜAK'ya geri gönderiyor. 

AKP'nin başı sultanlığını ilan etme yolunda ilerliyor. Yazılı ve görsel basın da, memur zammı gibi herhangi bir konuda karar verme aşamasında, "Son sözü başbakan söyleyecek" diyerek onu pohpohluyor. YYB ise, henüz basın kaynaklı böylesine havalandırmalar olmadığı halde, şimdiden kendini üniversitelerin kralı sanıyor: Başbakan gibi, kimilerinin başı olduğunu ima ediyor. YÖK genel kurulunun görüşünü almaya bile gerek duymadan üniversitelere gönderdiği emirnameyle, türbanla ilgili Anayasa değişikliğinin yeterli olduğunu, yükseköğretim yasasının Ek 17. maddesinde bir düzenleme yapılmasına gerek olmadığını buyuruyor. Hem de ne zaman? Anayasa değişikliğine Ek 17. madde değişikliği koşuluyla destek veren MHP, kandırıldığını ve Ek 17. maddenin değişmesi gerektiğini haykırırken. AKP'li olmayan hukukçular, anayasa profesörü olan bir önceki YÖK başkanı, emekli cumhuriyet savcıları, hukukla ilgili dernek ve barolar, üniversite rektörlerinin büyük çoğunluğu Ek 17 değişmeden anayasa değişikliğinin bir anlam ifade etmeyeceğini vurgularken. Değişikliğin Anayasa Mahkemesine gideceğini ve üniversitelere gönderdiği genelgenin büyük bir karışıklığa neden olacağını bile bile YYB bunu yapıyor. AKP başkanının, değişik konularda düşüncelerini açıklayanları küçümsemesi gibi, YYB, türban konusundaki yaygın yorumu es geçiyor; görüşlerini açılayan ÜAK'ya, "Bu konu sizin işiniz değil" diyor; kendisini uzmanı olmadığı hukuk adamı yerine koyarak fetva veriyor. Hukuk uzmanlığından o kadar emin ki (!), gerekçelendirerek yazdığı genelgeyle yetinmiyor, ek bir açıklama daha gönderiyor.  

Başbakan, "Devlet laik olur kişiler laik olmaz" diyor; YYB de, kendini devlet ile kişi arasında bir yere koyarak, "Ben oldukça laiğim" diyor. YYB'nin ne kadar laik olduğu, "Tarih, İslami kuralların yakından izlendiği zamanlarda Müslümanların birçok alanda dünyayı yönettiğini gösterir" sözlerinden anlaşılıyor. YYB'nin laikliğinin derecesi, türbanı özgürlük hareketi olarak görmesinden belli oluyor. Araştırmalara göre, türban kullananların yüzde 71,5'i inancı gereği, yüzde 7,6'sı çevreye uyum için ve yüzde 3,4 kadarı da namuslu olmanın şartı olduğu için türban kullandığını söylüyor. Araştırmalara göre türban sorunu 9-10'uncu sırada, toplumun önceliği değil. Ama ülkede töre/namus cinayetleri işleniyor; 10-12 yaşındaki kızlar para karşılığında satılıp imam nikahı ile evlendiriliyor; küçük yaştaki kızların türbana zorlandıkları ve alıştırıldıkları biliniyor. Bir sosyolog olan YYB, başkan olmadan bu konularla hiç ilgilenmiyor, son fetvasını verirken de kendisinden bekleneni yapmıyor; olayı/konuyu hiçbir yönüyle irdelemiyor: Varsa yoksa türbana özgürlük diyor. 

AKP'nin özgürlüğü, erkeklere, töre cinayetlerine, kızların 10-12 yaşlarında satılıp evlendirilmesine, adamların imam nikahı ile bir kaç eş almasına, davalı yandaşlarının bu davalardan kurtulmasına, kadınların örtünüp eve kapanmasına, yandaşlarının palazlanmasına, emeğin sömürülmesine, ... yönelik özgürlükler. AKP, "özgürlükler kısıtlanmaz" ve YYB, anayasadaki sıradan maddelerin, anadilde eğitimi yasakladığını, din dersini herkese zorunlu kıldığını, özgürlüklerin anayasa maddelerine karşı olamayacağını belirttiğini bilmezden ve görmezden gelerek,  "Cumhuriyetin temel ilkeleri özgürlükleri kısıtlayamaz" derken, savunulan özgürlük bu tür özgürlükler ve de inanca göre yaşama özgürlüğü. Laik bir ülkede herkes inancına göre yaşama hürriyetine sahip olabilirmişçesine, Cumhurbaşkanı, Kayseri'de Erciyes Üniversitesi'nin açılış töreninde, "Üniversiteler inançların özgürce yaşanacağı yerler olmalı" derken Başbakan İspanya'da, "İnançlarına göre yaşayan" Müslümanlara övgüler düzüyor. YYB de, inanca göre yaşamayı özgürlük olarak sunuyor.

YYB, Akşam gazetesi muhabirine "Hükümetin emir eri" olmadığını söylerken, "Yakında kafa kafaya geldiğimiz konular olacaktır" diyor. Bu cümleyi okuyunca hükümetle çatışacağı konular olacağını sanıyoruz. Oysa bu sözün arkasından muhabire, "Üniversitelerdeki türban sorunu kısa zamanda çözülüp gitsin. Üniversite giriş sistemi yeniden düzenlecek, katsayısız, alansız, sorunsuz yeni bir sistem geliyor" diyerek, AKP'nin yıllardır yapmak istediklerini yerine getireceğini açıklıyor. Kafa kafaya gelmenin, aslında, birbirleriyle içli-dışlı olan Türk-İslamcı kesimlerin kafalarını tokuşturarak selamlaşmasını kast ettiği anlaşılıyor. 

Bir AKP'li gibi düşünen, konuşan ve AKP'nin her istediğini bir bir yapmaya soyunan YYB, "Hükümetin emir eri" olmayı reddetmekte haklı değil mi? Onun beklentisi emir "eri" olmak değil, subaylık.