Eğitimin hali (IV): Sınavların işlevi!

Ölçme ve değerlendirme süreçleri eğitim-öğretim süreçlerinin vazgeçilmez bir parçasıdır. Eğitim süreçlerinde zaman zaman öğrencinin bilişsel, devinimsel ve duyuşsal edinimleri ölçülür. Öğrencinin bilişsel gelişimini-edinimlerini belirlemede kullanılan en yaygın ölçme aracı sınavdır. Öğretmen, bir bakıma kendisinin ve öğrencinin durumunu gösteren sınav sonuçlarını (ölçümleri) değerlendirir. Öğrencilerin edinimlerini birbirleriyle kıyaslayıp değerlendirerek nota dönüştürür. Sınav sonuçları üzerinden dersinde hedeflenen gelişimi gösteremeyen öğrencileri belirler ve onlara gerekli yardımlarda bulunur. Gerektiğinde ders işleme ve ölçme yöntemlerinde de değişikliklere gider yazılı sınav yanında sözlü sınav da yapar, değişik ödevler de verir, öğrenciyi farklı ortamlarda gözler. Dönem sonunda da, ödev ve gözlem gibi sınavlara ek olarak kullanılan ölçme sonuçlarını da göz önüne alarak son bir değerlendirme yapıp öğrenciye karne notu verir. Bilinçli veli de, benzer bir değerlendirmeyi hem öğrenci hem de öğretmen üzerinden yapabilir yanlış olduğunu düşündüğü konularda öğretmeni ve okul yönetimini uyarabilir.

Eğitim sisteminden sorumlu olan bürokratlar da ülke çapındaki ölçme ve değerlendirmeleri, istatistiksel verileri, öğretmenlerden ve okul yöneticilerinden gelen değerlendirmeleri, değerlendirir. Gerektiğinde, ölçme-değerlendirme, ders izlenceleri, eğitimin hedefleri başta olmak üzere eğitim-öğretim süreçleriyle ilişkili olarak gerçekçi ve uygulanabilir değişikliklere gider.

Eğitim-öğretim süreçlerinde, kamusal ve parasız eğitimden uzaklaşıldıkça, sistem piyasacı ve seçkinci eğitime dönüştükçe, ölçme-değerlendirme süreçlerine merkezi sınavlar eklenmiştir. Merkezi sınavlar, bir bakıma sınıf içinde öğrencilerin kıyaslamasına benzer bir işlevi tüm ülke bazında ve okullarla bölgelerin kıyaslanmasına yarayacak verileri oluşturur. Ancak merkezi sınavlar çoğaldıkça, bu sınavların ölçme-değerlendirme süreçleriyle ilişkili olarak yukarıda özetlenen öğrenciye destek verilmesi ve süreçlerde yenilikler yapılmasına yönelik işlevleri ortadan kalkmıştır. Bilinçli öğretmen merkezi sınav sonuçlarını göz önüne alsa da bunun yararı ancak sınıfına gelecek öğrencilere dönüktür. Bakanlık ise geçen haftaki yazıda değinildiği gibi, merkezi sınavların sonuçlarından bir ders çıkarmamaktadır.

Merkezi sınavların bir tek işlevi kalmıştır. Bu işlev, öğrencinin bilişsel edinim düzeyini, diğer ölçme yöntemlerini yok sayarak yalnız yazılı sınav üzerinden sıralamaktır öğrenciyi ya bir üst öğrenim basamağı için seçmek ya da öğrenim dışına itmektir.

Seviye Belirleme Sınavı (SBS), Yükseköğretime Giriş (YGS) ve Lisans Yerleştirme Sınavı (LYS) sonuçları, sistemdeki eşitsizliklerin aynası gibidir. Merkezi sınavlarda, ortaöğretime girişte özel okulların ve yükseköğretime girişte de özel okullarla fen liseleri gibi devletin seçkin(!) okullarını bitirenlerin başarılı olması boşuna değildir. Çünkü bu sınavlar genelde, öğretim kadrosu ve araç-gereç bakımından donanımlı (iyi) okullarda okuyan, dershaneye devam eden, özel dersler alan, kısaca kendisine yatırım yapılan öğrencilerin önünü açmak ve diğer öğrencilerin ise önünü kesmek içindir. Bu sınavlar, eğitimi, daha da piyasalaştırmakta ve tüm dünyada olduğu gibi piyasalaştırdığı ölçüde de gericileştirmektedir.

Sınıf içindeki ölçümler, aynı öğretmende okuyan kişilerin edinimlerini ölçmektedir. Merkezi sınavlar ise farklı nitelikteki ve donanımdaki okullarda ve öğretmenlerde okuyan, hatta bazı derslerde hiç öğretmen görmeyen öğrencilere uygulanmaktadır. Merkezi sınavlar, eşit koşullara sahip okullarda okumamış öğrenciye aynı soruları soran, eşitsizlik üzerine eşitlik uygulayan sınavlardır. Sınıf içi değerlendirmede, öğrencinin dönem başındaki bilişsel edinim düzeyi ile dönem sonundaki edinim düzeyi önem kazanırken, merkezi sınavlarda öğrencinin öğrenim süreci içinde gösterdiği gelişim hızının hiçbir kıymeti harbiyesi olmamaktadır. Merkezi sınavlarla, fırsat bulduğunda hızla bilişsel-devinimsel-duyuşsal edinimlerini geliştirip emsallerinden daha çabuk öğrenebilecek çocuklar kaybolup gitmektedir.

Bırakın bölgeler arasını, kentler bazında bile okullarda eşdeğer öğrenme olanakları olmadığını bile bile, “Biliyoruz ki, uygun öğrenme imkanları sağlandığında her çocuk, ilgi, yetenek ve tercihleri doğrultusunda gelişimini sürdürme imkanı bulacak” diyen Bakan Avcı’nın, SBS yerine merkezi sınav sayısını çoğaltmaya soyunması, var olan eşitsizliklerin katlanması anlamına gelmektedir.

Kamusal ve parasız eğitim anlayışını benimsemeden, eğitimdeki eşitsizlikleri önlemenin yolu yoktur.