Eğitim Sen Genel Kurulu

Eğitim Sen ve Eğitim İş gibi eğitim ve kültür işkolundaki sendikalar, bir zamanlar toplumun ve eğitim dünyasının gözdesi olan Türkiye Öğretmenler Sendikası (TÖS) ve Tüm Öğretmenler Birleşme ve Dayanışma Derneği (TÖB-DER) geleneğine, belirli ölçülerde de olsa, sahip çıkmaya çalışan sendikalardır.

Kurtuluş savaşı yıllarında çok az sayıda olan öğretmenlerin kurtuluş savaşına gönüllü olarak katılması ve 23 Nisan 1920’de açılan meclisin yüzde 10 kadarının öğretmen olması, öğretmenlerin emperyalizm karşıtı olduklarının tarihi bir belgesi gibidir. Cumhuriyetin ilk on yıllarında da öğretmen okullarından yetişen öğretmenler de bu geleneği sürdürmüşlerdir. 8 Temmuz 1965 tarihinde kurulan TÖS de bu geleneğin devamıdır. TÖS bu geleneğini, 1968 yılında yapılan Demokratik Eğitim Kurultayı’nda içilen ant ile somutlaştırmıştır. Dinci kesimlerin, tutucuların, Amerikancıların ve sömürücülerin TÖS’e karşı çıkması da bu nedenledir. 12 Mart 1971 silahlı kuvvetler muhtırası sonrası kurulan “reform” hükümetinin, Demirel’in Adalet Partisinin oylarıyla, anayasayı değiştirip kamu emekçilerine sendikal hakkı yasaklaması da temelde TÖS’ün Amerikan karşıtlığı, cumhuriyetin temel ilkelerine sahip çıkması, emekten, hak ve hukuktan yana olması nedeniyledir.

TÖS ‘ün kapatılması sonrasında, 3 Eylül 1973’te kurulan TÖB-DER de TÖS geleneğini sürdürmüştür. Demirel’in 1970’lerin ikinci yarısında kurduğu “milli cephe” hükümetlerinin ve o yıllarda sık sık yaratılan sıkıyönetimin TÖB-DER düşmanlığı da sahip çıkılan gelenekler nedeniyledir 12 Eylül 1980 darbecilerin TÖBDER’i kapatması da.

12 Eylül darbesinin ardından, 16 Şubat 1988 tarihinde, TÖS ve TÖBDER geleneğine sahip çıkan emekli öğretmenler, Eğitimciler Derneği’ni kurmuşlardır. Zamanın milli eğitim bakanı Avni Akyol ile içişleri bakanlığı müsteşarı ve günümüzün milli savunma bakanı Vecdi Gönül, memurların sendika kuramayacağını savunmuş olsalar da, 1990’da Eğitim İşkolu Kamu Görevlileri Sendikası (Eğitim-İş) ile Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğit-Sen) kurulmuştur. Bu sendikaların kuruluşu da, bu iki sendikanın 27 Ocak 1995’te Eğitim Sen adıyla birleşmesi de genelde bu geleneğe sahip çıkmak içindir.

TÖS’in 1968 andındaki “Yasam iç ve dış gavuru dışarı atmak Yurdumu tez elden kalkındırmaktır... Ülküm, işçiye iş Köylüye toprak Bebeye süt Yavruya ekmek ve kitap Gence gelecek sağlamaktır...” vurgusu günümüzde daha da ağırlıklı olarak sahip çıkılan bir vurgudur. Ancak, sendikalar açısından birkaç talihsiz durum ortaya çıkmıştır. Bir talihsiz durum, 12 Eylül darbesinden sonra, emekçi sayısı artarken sendikalı emekçi sayısının ve oranının azalmasıdır. İkinci talihsizlik, gerçekten emeğe sahip çıkıp emekçi haklarını koruma yanında tüm ülkeye, yurttaşlara ve geleceğe sahip çıkmaya çalışan sendikaların kan kaybetmesine karşın, her karar ve uygulamasıyla emekçini hakkını yiyen, ülke kaynaklarını pazarlayacağını söyleyip değdiğini yapanları destekleyen sendikaların ise giderek güçlenmesidir. Esasında bu durum bir yandan talihsizlik olsa da, aynı zamanda bizim topluma biçilen ve giydirilen bir kaftan niteliğindedir.

Bu arada, sanayi ya da diğer hizmetlerle ilgili iş kollarını bir yana bırakıp eğitim ve kültür işkollarına odaklandığımızda, öncelikle bu kaftanın ayrımına varıp “Ne oluyoruz” demesi gereken/beklenen eğitim fakültesi mezunlarının önemli bir bölümünün TÖS ve TÖBDER geleneğine sahip çıkmaya çalışan sendikalara yönelmediği görülmektedir. Genç öğretmenler genelde yeğledikleri sendikalar cumhuriyetin laiklik ve bilimsellik gibi değerleriyle sorunları olan sendikalardır. Her türlü “insancıl” değerlere öncelikle sahip çıkması gereken ve beklenen eğitimcilerin bu tercihleri, hem günümüz için hem de ülkenin geleceği için üzerinde ciddiyetle durulması ve düşünülmesi gereken bir durumdur. Bu görev, öncelikli olarak laik, demokratik sosyal hukuk devletinden yana olan eğitim emekçileri örgütlerine düşmektedir.

Küresel sömürgenlerin dayattığı, öğretmen yetiştirme sistemi 1997’den beri, ilköğretim programı ise 6 yıldır uygulanmaktadır. Küresel güçler, ortaöğretimi ve mesleki eğitimi de kendi çıkarları doğrultusunda biçimlendirmektedir. Yükseköğretim, medreseleştirilirken Bolonya süreci, özerklik, şeffaflık ve yeniden yapılanma süslemeleriyle, birer ticarethaneye dönüştürülmek üzeredir. İş dünyası emekçiyi sömürüp ona insanca yaşayacak ücret vermezken, eğitim alanındaki gelişmeler emekçi çocuğunu eğitsel fırsatlardan yararlanamayacak duruma sokmaktadır.

Toplumun geleceğinden, emeğin sömürülmesinden, ülkenin insan ve doğal kaynaklarının sömürgenlere peşkeş çekilmesinden kaygısı olanların, günümüzde, birbirleriyle didişme lüksleri kalmamıştır. Emek örgütleri kitleleri arkalarına almayı başaracak ortamı yaratamazlarsa, yarın birbirleriyle kavga edecek ortamı da bulamayacaklardır.

Bu bağlamda, demokratik kitle örgütlerinin her genel kurulu bir öncekilerin olumlu katkılarına yenisini ekleyerek ve varsa yapılan yanlışlıklardan dersler alarak kendisini yenileyecek ve topluma yeni sinerji aktaracak oluşumlardır.

Eğitim Sen genel kurulunun da bu sinerjiyi yaratması beklenmektedir.

[email protected]