Eğitim fakültelerinin geleceği!

Eğitim fakülteleri sessiz, derken bir genelleme yapılıyor. Oysa ses verenler, vermeye çalışanlar da çıkıyor. Örneğin Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi, meslektaşlarını bir araya getirip sorunları tartışma girişimi başlatıyor. Eğitim sürecinde kızların daha başarılı olmasını, erkeklerin sınıf arkadaşı kızlardan tahrik olup ders çalışamamasına bağlayan ve benzeri düşünce sahibi eğitim fakültesi dekanlarıyla bu süreç pek işe yaramıyor.

Eğitim fakülteleri, yetiştirdikleri öğretmenin eğitimci boyutuna önem vermediği gibi, ülkenin eğitim sorunlarını da boşlayınca, AKP’nin ve Diyanet İşleri Başkanlığı (DİB)’ın bu boşluğu doldurması kolaylaşıyor. 653 sayılı KHK ile Kuran kurslarına gidişte yaş sınırı kaldırılarak bebelerin dini öğretimi de kolaylaşıyor, 4+4+4 yasasıyla tüm eğitim kademelerinde molla yetiştirilmesi de. DİB’in, aile imamlığı, bebeleri camiye çekme ve benzeri projelere el atması da kolaylaşıyor, her konuda fetva vermesi de.

İlk öğretmen ve yüksek öğretmen okullarıyla eğitim enstitüleri ve köy enstitüleri kendilerine özgü bir kimlik yaratma becerisini göstermişlerdi. Eğitim fakülteleri ise 30 yılda, böylesine bir kimlik yaratamadılar. Eğitimci olacak, toplumunu ve öğrencisini sevecek, laik, bilimsel, kamusal ve parasız eğitimi savunacak öğretmenler yetiştiremediler. Birer eğitimci olmayı beceremeyen öğretmenlere bakan fen edebiyat fakülteleri, “Biz de onlar kadar, toplumunu umursamayan ve sağlıklı bir eğitim anlayışına sahip olmayan öğretmen yetiştirebiliriz” diye düşünmeye başladılar. Pek çok alanda kontenjanlarını dolduramayan ve mezunları iş bulamayan fen-edebiyatçılar, kendi akademik alanlarını anlamlı ve işlevsel kılacak dönüşümleri gerçekleştirmeyi beceremeyince, işin kolayına kaçıp öğretmen yetiştirmeye soyundular.

Fen-edebiyatçılar, Haziran 2007’de Zonguldak’ta toplanıyorlar. Oluşturdukları 4 komisyondan birine, ‘Fen-Edebiyat Fakültelerinin Öğretmen Yetiştirilmesindeki Yeri ve İşlevi Komisyonu” adını veriyorlar. Kısa bir süre sonra, Fen-Edebiyat Fakülteleri Dekanlar Konseyi (FEFKON)’ni oluşturuyorlar.

Meslek liselerine öğretmen yetiştiren mesleki-teknik eğitim fakültelerini kapatan YÖK, eğitim fakülteleri için de iyi şeyler düşünmüyor. 1997 yılında oluşturulan Öğretmen Yetiştirme Türk Milli Komitesi’ne bugüne değin bir işlerlik kazandırmamış bulunan YÖK, 2010 başında, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Prof. Dr. Mustafa İsen başkanlığında fen-edebiyat fakültesi dekanlarından oluşan bir komisyon kuruyor. Bu komisyonda eğitim fakültesi temsilcilerine yer verilmiyor. Bu komisyonun hazırladığı raporda, YÖK’ün bazı uygulamaları eleştirilirken fen-edebiyat fakülteleri neredeyse göklere çıkartılıp bu fakültelere öğretmen yetiştirme olanağının verilmesi isteniyor. Hatta ilköğretim öğretmenlerinin eğitim fakültelerinde, ortaöğretim öğretmenlerinin de fen-edebiyat fakültelerinde yetiştirilmesi öneriliyor.

Fen-edebiyatçıların bu girişimi bile eğitim fakültelerini harekete geçirmiyor. FEFKON’dan sonra Ocak 2012’de, İstanbul’da toplanan eğitim fakültesi dekanları, Eğitim Fakülteleri Dekanları Konseyi (EFDEK)’ni oluşturuyor. Bu haberi duyup da umutlananlar, anında karamsarlığa düşüyor. Sanki eğitim fakültelerinin hiç başka derdi yokmuşçasına, bu konseyin en önemli kararı, “EFDEK’in öncülüğünde Eğitim Fakülteleri Akreditasyon Derneği kurulmalı onun çatısı altında bir ulusal akreditasyon sistemi oluşturulmalıdır” şeklinde oluyor! Daha da vahimi de, molla yetiştirmeye yönelik 4+4+4 tasarısının hararetle tartışıldığı günlerde, 4 Mart 2012 tarihli Hürriyet’te çıkan bir habere göre, EFDEK Başkanı dekanın, “Öncelikli hedeflerinin eğitim fakültelerinin akreditasyonu olduğunu” açıklaması oluyor. EFDEK Başkanı için, gericileşme bir sorun olmuyor. Diğer dekanlardan bir eleştiri bile gelmiyor.

Eğitim fakülteleri, fen-edebiyat fakültelerinin girişimleriyle ilişkili olarak hiç bir şey yapmayınca, fen-edebiyatçılar daha da cüret kazanıyor. Bir vakıf üniversitesi, 26 Haziran 2012 günü, “Milli Eğitim Bakanlığı’nın öğretmenlerin yetiştirilmesi ve istihdamı çalışmalarına akademik katkı sağlamak üzere” İstanbul’da bir toplantı düzenliyor. Konu başlığı, “Öğretmen Yetiştirme: Fen, Edebiyat, Fen-Edebiyat ve Eğitim Fakülteleri” olsa da, bu toplantıya vakıf üniversitesinin eğitim fakültesi dekanı dışında, yalnız EFDEK Başkanı çağırılıp eğitim fakültelerinden başka kimse çağrılmıyor. Bu toplantı sonrasında yayımlanan bildiride, fen-edebiyat fakülteleri öğretmen yetiştiren kurumlar olarak sunuluyor,bu fakülteler yüceltirken eğitim fakülteleri yerden yere vuruluyor.

9 Mart 2013 tarihli gazetelerden, fen, edebiyat, fen-edebiyat, dil ve tarih-coğrafya, insan ve toplum bilimi dekanlarının (FEFKON’un) 8’inci toplantılarını gerçekleştirdikleri anlaşılıyor. Zonguldak’ta Dedeman otelde yaptıkları bu toplantıya, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Prof. Dr. Mustafa İsen de katılıyor, YÖK üyeleri de! Toplantı sonunda yayımladıkları sonuç bildirgesinde, eğitim fakültelerindeki ortaöğretim alan öğretmenliği programlarının kapatılmasını istiyorlar.

Öğretmen yetiştirme konusunun eğitim fakülteleri dışında tartışılması, bu konuda hem aymazlığı hem de yetkin ve sorumlu bir birimin, kurumun ya da makamın olmadığını gösteriyor.

Fen-edebiyatlar çabaladıkça eğitim fakülteleri biraz daha içlerine gömülüyor kurbanlık koyun gibi kaderlerine razı olarak, sonucu bekliyor.

Fen-edebiyatçıların öğretmen yetiştirme işine soyunmalarından da, eğitim fakültelerinin sessizliğinden de, YÖK’ün tutumundan da ilgili kesimlerin, öğretmen yetiştirmeyle, fizikçi, matematikçi, mühendis vb meslek insanını yetiştirme arasında bir fark görmedikleri anlaşılıyor. Fen-edebiyatçıların ve de özellikle eğitim fakültesi mensuplarının, 16 Mart 1848’de başlayan ve 165 yılı bulan öğretmen yetiştirme deneyimlerinden bir nebze olsun ders çıkarmadıkları görülüyor.

Böylesi anlayış ve tutumlarla, öğretmen yetiştirme sorunun ülkenin en önemli sorunlarından biri olmaya devam edeceği belli oluyor.

[email protected]