Diyanet İşleri Başkanlığı (II)!

DİB, 12 Eylül sonrasında, yayınlarıyla, sayıları 80 bini geçen cami ve yüz bini bulan personeliyle, yandaş dernek ve vakıflarıyla olabildiğince büyümüş bir kurumdur. Bütçe payı son yıllarda hızla artan kurumların başında gelmektedir. Dört milyarı geçen 2013 yılı bütçesi, İçişleri, Sağlık ve Dışişleri Bakanlıkları dahil tam 11 bakanlığın bütçesini geride bırakmıştır. Bu bütçeyle, bireysel bağışlar yanında cami cemaatinden toplanan bağışlarla, camilerde elektrik ve su gibi harcamaları da pek olmayan DİB’in hatırı sayılır bir mali güce de ulaştığı görülmektedir.

Anayasa’nın 136’ıncı maddesine göre, DİB görevlerini, “laiklik ilkesi doğrultusunda bütün siyasi görüş ve düşüncelerin dışında kalarak ve milletçe dayanışma ve bütünleşmeyi amaç edinerek” yerine getirmek durumundadır. Ancak DİB büyüdükçe ve kendine göre güçlendikçe, hem toplumsal dayanışma ve bütünleşmeyi hem de anayasadaki laiklik ilkesini göz ardı eden söylemlerini, yayınlarını ve günlük yaşamın her alanına el atan girişimlerini çoğaltmaktadır.

İlahiyatçılarının bir bölümü türban konusunda, "Dinimizde böyle şey yok, saçın örtülmesi emri yok, farz değil" demektedir. Ankara İlahiyat Fakültesi dekanlığını yapan kadın ilahiyatçılarla bir cinayet kurban giden ilahiyatçı Bahriye Üçok başlarını örtmemiş kişilerdir. Ancak DİB’den insanları ve toplumu rahatlatacak bu tür açıklamalar gelmemektedir. Tam tersine, tüm yurttaşları kucaklayacak yorumlar ve açıklamalar yerine, örneğin, "Taşıyıcı annelik Müslüman kadınların gayri Müslim erkeklerle evlenmesi midye ve istiridye gibi kabuklu deniz ürünlerini yemek … dinen uygun değildir" demektedir.

DİB, giderek AKP’nin bir yan kuruluşu gibi çalışmaya başlamıştır. Başbakan “kürtaj” yasağı istemektedir, “türban” demektedir, imam hatipleri toplumun en gözde okullarına dönüştürmeyi hedeflemektedir, … DİB’den hemen destek gelmektedir. Camilerde çocukların imam hatiplere ve seçmeli din derslerine kayıt yaptırmaları için propaganda yapılmasına başlanmaktadır. DİB’in yan kuruluşları imam hatibe giden öğrencilere taşıma ve yemek hizmet vermektedir.

Gelişmiş ülkelerde sosyal hizmet uzmanlarının yaptığı işi, bizde DİB’in girişimiyle imamlar yapacaktır: Zararlı alışkanlıklardan sağlığa, sağlıktan eğitime kadar hemen her konuda ailelere yardımcı olacaklardır! Kadın-erkek eşitliğine inanmayıp gerektiğinde kadının dövülebileceğine inanan imamlar, kadına karşı şiddetin önlenmesi için harekete geçecektir!
DİB, sırtında 2-3 yaşlarındaki çocuğunu taşıyan bir baba resmiyle “YAŞASIN CAMİYE GİDİYORUM: Camiyi seviyorum” sözlerinin yazılı olduğu afişleri cami girişlerine asarak küçücük çocukların camilere yönlendirilmesi reklamını yapmaktadır. Bazı imamlar, kaynağını nereden buluyorlarsa, camiye alışan çocuklara bisiklet gibi armağanlar vermeye kalkışmaktadır. DİB, herhalde üniversiteyi medrese sandığından, her üniversitede bir cami açılmasını istemektedir “Alevilerin ibadet yeri camidir” demektedir. Sırada cami-mescit açan üniversiteyle camiye gidecek üniversite gencine ödül verilmesine gelmiştir. Toplumsal dayanışmaya ve bütünleşmeye katkı yapması beklenen DİB için, anlaşıldığı kadarıyla camiye-Kuran kursuna-imam hatibe gidenler makbuldür!

DİB mensubu bir doçent, “Allah depremle insanların sabrını sınamaktadır ve deprem sırasında sabrederek zararlardan kurtulmak mümkündür” diyerek toplumun aklını karıştırmaktadır. Eğitim kurumlarının vermeye çalıştığı bilimsel görüş ve gerçekleri anlamsız kılmaktadır. Son yıllarda cenazesi olan evlerde yapılan dualara, “Namaz kılmayanlara namaz muhabbeti, oruç tutmayanlara oruç muhabbeti, tesettürü olmayanlara tesettür muhabbeti nasip eyle” duası eklenmiştir. Affetmek ve kin tutmamak dini öğretilerin temelini oluşturduğu halde, Başbakan, gençlerin dininin ve kininin davacısı olmalarını istemektedir. Ülke, göz göre göre halkının çoğunluğu Müslüman olan Suriye ile savaşa sürüklenmektedir. Patriotlarla ülkenin onuru ayaklar altına alınmaktadır. Şortlu kıza otobüste, sigara içen gence sokakta, Ramazanda simit yiyen adama parkta dayak atılmaktadır. 21’inci yüzyılda hâlâ küçük yaşta kızlar para karşılığında yaşlı-başlı adamlarla evlendirilmektedir. Toplum her gün kadın cinayetleriyle çalkalanmaktadır. 13 yaşındaki bir kız çocuğuna tecavüz eden 26 yetişkine, “kızın rızası var(!)” yorumuyla göstermelik cezalar verilmektedir. Din adına cinayetler işlenmektedir. Her konuda ahkam kesen DİB’den ise, bu tür olaylarda en küçücük bir ses bile çıkmamaktadır.

DİB, ağırlıklı olarak dini yorumlarında, 11. yüzyıl anlayışına bağlı kalmaktadır. Son bin yılda, aydınlanma devrimi, sanayi devrimi, uluslaşma süreci ve son yıllarda da bilgi devriminin yaşanmakta olduğunu görmezden gelmektedir. Kadın erkek eşitliğinin, farklı inançlara saygılı olmanın, insan hakları, çocuk hakları ve de hatta hayvan haklarının vazgeçilemez evrensel değere dönüştüğünü yadsımaktadır. İnanç sahiplerinin anlayış ve tutumlarını 21’inci yüzyıla uygun yönde dönüştürmelerine yardımcı olması gereken DİB, tam da tersini yaparak toplumsal yaşamı 14-15 yüzyıl geriye götürmeye çalışmaktadır. Oysa 21’inci yüzyılda, dayanışma ve bütünleşmenin anahtarı, insanlar dindar olsalar da, laik anlayış ve tutumlardan geçmektedir.

Bu olaylar ve yaşananlar, yakın zamanda devlet protokolünde muhalefet partisi liderinin önünde bir yerlere getirilmesi beklenen DİB’in, çağın değerleri ve gerçekleriyle bağlantı kuramadığı gibi Cumhuriyet rejimiyle olan bağını da koparmak üzere olduğunu ve Türkiye’yi bir din toplumuna dönüştürme misyonuna soyunduğunu göstermektedir.

Oysa günümüzde devletin inanç ayrımı yapmaması ya tüm inançlara hizmet vermesi ya da dini hizmetleri inanç topluluklarına bırakması gerekmektedir. Ancak, yaklaşık bir yıldır toplumu anayasa değişikliğiyle oyalayanlar, dini işleri ilgili inanç topluluklarına bırakmak yerine, DİB ile ilgili olan “laiklik ilkesi doğrultusunda” ifadesini Anayasadan çıkartmaya çalışmaktadırlar.

Siz DİB’i bir de Anayasada böylesine bir ilke olmadığında görün! Şeriye ve Evkaf Vekaleti bile mumla aranacaktır.

[email protected]