Dilin kemiği yok

AKP’lilerin ağızlarına geleni söylemeleri giderek yaygınlaşıyor. Din ile ilişkili olunca, kendilerini hiç tutamıyorlar. Biri, “Dininin ve kininin davacısı olacak gençler” isterken bir diğeri, “En iyi insan Kuran-ı Kerim’i bilen insandır” diyebiliyor. Biri, “Tüm okulları imam hatip okuluna dönüştürme fırsatı yakaladık” derken bir diğeri, “Terörist yetiştirmediği için mi, vatana hizmet aşkıyla yandıkları için mi imam hatipleri kapattınız” diyebiliyor! Hukuk anlayışıyla örtüşmeyen bu söylemler, AKP’nin “ileri demokrasi” anlayışına uyan, “Kuran-ı Kerim-i bilmeyenler iyi insan değildir” ve “İmam hatip dışındaki okullardan terörist ve vatana hizmet etmek istemeyen insanlar çıkıyor” anlamına gelen ve toplumda ayrımcılık yaratan bir söylem oluyor.

Bu tür söylemler, gerçeklerle bağdaşmadığı gibi, söyleyenin bir başka niyetini de açığa çıkarıyor. Örneğin Başbakan, “28 Şubat sürecinde imam hatiplerden korkanlar, öcü gibi görenler bu okulların kapısına kilit vurmuşlardır” diyor! Bu söylem, gerçeklerle örtüşmediği gibi, 28 Şubat davasından tutuklananların imam hatip (İH)’leri öcü gibi gördükleri için tutuklandıklarını akla getiriyor.

28 Şubat sürecinde, imam hatipler değil, mesleki ortaokullar kapatılmıştı. İmam hatip liselerine dokunulmadığına göre, öcü söylemi gerçekleri yansıtmıyor. Türkiye’de imam hatip sorunu diye bir sorunun tartışılmadığı ve sadece 30 küsur İH okulunun bulunduğu bir dönemde, 1971 yılında da, mesleki ortaokulların kapatıldığı unutuluyor.

1971’de mesleki ortaokulların kapatılması, 28 Şubat sürecinde de olduğu gibi, “çağdaş eğitim” anlayışından kaynaklanıyor. Çağdaş eğitim anlayışında, temel amaç çocuğun özgürleşmesi oluyor. Eğitim araştırmaları, erken yaşta yapılan meslek seçiminin çocuğun yetenekleriyle, ilgisiyle ve özgür iradesiyle yapılmadığını gösteriyor çocuğun öğrenim alanıyla ilişkili olduğu kadar her alanda sağlıklı seçimler yapma ve kendisini gerçekleştirme (özgürleşme) olasılığının aldığı genel eğitimin süresiyle de doğru orantılı olduğunu gösteriyor. Çağdaş eğitim, bu araştırma sonuçlarıyla ilişkili olarak çocuklara sunulan genel eğitim süresini, zorunlu eğitimi, ülkenin olanakları ölçüsünde olabildiğince uzatılmasını ve mesleki eğitim seçiminin bu süre sonunda yapılmasını öngörüyor.

1973 yılında kabul edilen 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu, adını, iki kademeden (beş yıllık ilkokullar ile 3 yıllık okullar) oluşan “temel eğitim” sözcüğünden/kavramından alıyor. Yasa, bu 8 yıllık temel eğitimi zorunlu yapıyor (12 Eylül yönetimi 1983’te, temel eğitim yerine ilköğretim sözcüğünü getiriyor). 1974 yılının Haziran ayında, Ecevit-Erbakan koalisyon hükümeti zamanında toplanan 9. Milli Eğitim Şurası da, büyük çoğunlukla, sekiz yıllık temel eğitimin zorunlu olmasını benimsiyor. Temel eğitim (ilköğretim) kavramında da, 1739 sayılı yasanın ruhunda da, 8 yıllık zorunlu eğitim anlayışında da, 9. Şura’da da, ikinci kademenin-ortaokulların, mesleki eğitimle ilişkisi bulunmuyor Bu nedenle, tarihsel süreç ve gerçekler, Başbakan’ın söylemiyle örtüşmüyor.

Siyaset eğitimin önüne geçince, mesleki ortaokullar da açılıyor, zorunlu eğitim söz konusu olunca da, kesintili-kesintisiz eğitim tartışmaları gündeme geliyor. Yine de, 1996 yılında toplanan 15. Milli Eğitim Şurası da, büyük çoğunlukla 8 yıllık kesintisiz zorunlu eğitimi benimsiyor.

Mesleki ortaokullar kapatıldığında, imam hatip liselerine giden öğrenci sayıları yüzde 70-80 düzeyinde azalıyor. Sekiz yıl genel eğitim alan çocuk, imam hatipleri pek seçmiyor. Bu gerçekler, “öcü”den söz edenlerin çocuğun özgürleşmesini öcü gibi karşıladıklarını gösteriyor. Zorunlu eğitim 12 yıla çıkarıldığında, zorunlu eğitimde çağdaş eğitim anlayışı uygulansa, bu süre sonunda imam hatipleri seçen pek olmayacak! Bundan büyük “öcü” mü olur?