Dershane yasası iptali (I): Atılan goller!

Anayasa Mahkemesi (AYM)’nin halk arasında bilinen adıyla “dershane yasasını” iptal etmesi, değişik anlamlara geliyor. İptal öncelikle bakanlığın dershane yasasıyla yapmak istediklerinin anayasayla uyuşmadığı ve bu yasayla yapmak istediklerinin hiçbirini yapamayacağı anlamına geliyor. Bakanlığın yapamayacakları özetle şunlar oluyor: Dershaneleri 1 Eylül 2015’te kapatamıyor. Bakanlık bürokratlarıyla il ilçe müdürlerinin görevlerinin bittiğini varsayamıyor. AKP’lileşmiş kişilerin performans, yazılı ve sözlü sınav değerlendirmeleriyle öğretmen ataması yapamıyor.  Sigortalı olamamış ve beş yılını doldurmamış dershane öğretmeninin işsiz kalmasını sağlayamıyor. Sigortalı olmuş, dershanede belirli sürede çalışmış ve KPSS sınavına girmemiş dershane öğretmenini istihdam edemiyor. Yabancı dil bilmeyen bürokratını yurt dışı göreve atayamıyor. Görevde 4 yılını doldurmuş okul yöneticileri yerine istediği kişileri getiremiyor.

İptalin ortaya çıkardığı sonuçlar bunlarla sınırlı kalmıyor. Bu yasanın gündeme gelmesinden AYM’nin iptal kararına kadar geçen sürece ve yaşanan olaylara bakınca, yasanın iptaliyle, siyasette, yargıda ve eğitimde var olan kaos bir kez daha gün yüzüne çıkmış oluyor. Eğitimle ilgili kaosa bir sonraki yazıda değinecek olursak, siyasetteki ve yargıdaki kaos, atılan goller üzerinden hafifleterek açıklanabiliyor.

Cemaate/Gülen’e duyulan kin nedeniyle yaşanan Gülen-AKP dalaşının bir sonucu olarak apar-topar çıkarılan bu dershane yasanın iptali, Gülen’in golü olarak yorumlanabiliyor. Bile bile bu işe girişen siyasal gücün, kendi kendine attığı gol olarak da.

Gazete haberlerine bakılırsa AYM, dershanelerin kapatılmasına dair yasayı 5'e karşılık 12 oyla iptal etmiş. İptal kararına, başkan seçilmesi için Cumhurbaşkanı ve ekibinin büyük çaba harcadığı AYM Başkanı da katılmış. AYM başkanının kime gol attığını söylemeye insanın dili varmıyor.

Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı’na 4 saat içinde internet sitesini kapatma yetkisi veren düzenlemeyi, başvurudan 6 ay sonra iptal eden AYM, dershane konusundaki kararını başvurudan 15 ay sonra açıklıyor! Bir önceki AYM Başkanı Kılıç’ın, 2015 Şubatı başında, raportörün dershane yasasıyla ilgili raporunun çoktan üyelere dağıtıldığını söylemesine bakılırsa AYM’nin dershane kararını, yasal kaygılarla değil siyasal kaygılarla geciktirdiği ortaya çıkıyor. Bu durumda AYM kendi kalesine de gol atmış oluyor.

Bir önceki Cumhurbaşkanı Gül,  önüne gelen her şeyi imzalarken, 11 Şubat 2008’de mecliste kabul edilen türbanla ilgili anayasa değişikliğini,  Telekomünikasyon düzenlemesini ve bu dershane yasasını da anında imzalamıştı. Bu üç yasanın da AYM tarafından iptal edilmesi, bir bakıma (imzaladığı yasaların anayasaya uygunluğunu da gözetmesi gereken Cumhurbaşkanı) Gül’e atılan gol oluyor.

Bir habere göre, Telekomünikasyon düzenlemesinin iptali sonrasında Cumhurbaşkanı Gül, 27 Haziran 2014'te Hürriyet'ten Taha Akyol'a, “AYM’nin mevcut 17 üyesinden 11’ini ben atadım” demiş. Bu ifadeden, dershane yasası iptali, Gül’ün attığı bir gol olarak da yorumlanabiliyor.

Dershane yasası Mart 2014’te kabul edilmişti. O günden bu güne 400 kadar dershanenin kendiliğinden kapandığı, özel liseye dönüşüm için başvuran 2 bin kadar dershaneden bugüne kadar 700 ile 900 arasında dershaneye izin verildiği belirtiliyor. Dolayısıyla AYM kararı çok gecikmiş bir karar oluyor. Geciken kararıyla AYM, kimi dershaneleri kurtarırken yasaya uygun davranan dershanelere, dershane öğretmenlerine, dershaneden dönüşen özel liselere geçen öğrencilere ve velilerine de gol atmış oluyor.

AYM, dershane yasasının iptalini, özetle (yapılacak) “sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz” diyen 13.; “Kimse, eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz” diyen  42. ve “Herkes, dilediği alanda çalışma ve sözleşme hürriyetlerine sahiptir” diyen 48’inci maddelerine aykırı bir yasa olmasına bağlıyor.

Ancak aynı AYM, örneğin 652 sayılı Kanun Hükmündeki Kararnamenin, Anayasanın 3. maddesindeki “laik, demokratik ve sosyal hukuk devleti” ifadesinin sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzenine uymasa da, “rekabetçi” öğrenci yetiştirme maddesini iptal etmiyor. Anayasanın 48. maddesine aykırı olsa da, 652’nin tüm bakanlık bürokratlarının görevlerini sona erdiren maddesini de iptal etmemiş bulunuyor. Daha da önemlisi aynı AYM, Anayasanın 10. maddesi, “herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. ... Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz” dese de, yalnız Sünni-Hanefi inancında olanlara imtiyazlar tanıyan ve Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine uymayan 4+4+4 yasasındaki maddeleri de iptal etmemiş bulunuyor! Bu durumda AYM’nin, geçmiş yıllarda benzer durumlarda pek çok iptal kararı vermiş ve içtihat haline gelmiş AYM karalarına da, dolayısıyla kendisine de, Anayasa’ya da, hukuka da, topluma da gol attığı anlaşılıyor.

Topal ördek durumundaki hükümetin başı, AYM’nin bu kararı üzerine “Eğitim politikalarının belirleme yetkisi hükümete aittir. Mahkemenin gerekçeli kararını gördükten sonra temel ilkeler doğrultusunda tekrar gereken kararlar alınır” diyor. “Yeni hükümet” diyemiyor, hâlâ kendisini başbakan sanıyor; hem kendine, hem de kendisini veto etmiş seçmene gol atıyor.

Oysa atılan/yenilen gollerle devlet, devlet olamıyor. Bu toplum sağlıklı bir düzen istiyor. Kinin davacısı olmakla, insanları sömürüp kandırmakla, birbiriyle çelişen kararlarla, hukuk dışına çıkmakla, “Ben; Benim; Ben yaptım; …” gibi söylem ve davranışlarla sağlıklı bir düzenin kurulamayacağını görmek gerekiyor.

[email protected]