Danıştay töreninin öğretileri

Üç gün önce gerçekleştirilen Danıştay’ın 146’ıncı Kuruluş Yıldönümü töreni, yeni öğretilere kaynaklık etti.

Bu tören, toplumun, hukuk, adalet, eşitlik, laiklik, bilimsellik ve insan hakları gibi konularda, iktidar ve yandaşları ile iktidar karşıtları olarak ikiye ayrıldığını bir kez daha öğretiyor.

Türkiye Barolar Birliği Başkanı’nın (TBBB) bu törende yaptığı konuşmayı dinleyenlerde ya da internetten okuyanlarda, kişisel durumlarına göre üç farklı öğrenme gerçekleşiyor. Türkiye’de olup bitenleri yakından izlediği için iktidar karşıtı olanlar, TBBB’nin de ilgili konularda benzer şeyleri düşündüğünü öğreniyor. Türkiye’de olup bitenleri yakından izleyemeyenler, iktidar yandaşı değillerse, TBBB’nin konuşmasından, özetle, yaşanan hukuksuzlukları ve ülkenin güvenilir bir hukuk sistemine sahip olmadığını öğreniyor. Bu iki kesim ayrıca, Türkiye’de hukuksuzlukların giderilmesi ve hukuk sistemine yeniden güven duyulması için TBBB’nin, neler yapılması gerektiğini düşündüklerini, Van depremiyle ilgili bir konuyu, nasıl siyaset dışında tutacak bir biçimde Van depremi mağdurlarının selam borcuna bağladığını ve bu borç çerçevesinde de deprem mağduruyetini giderecek önerisini öğreniyor. İktidar mensupları ve yandaşları ise, yaşanan gerçeklerin her ortamda ve her zaman birileri tarafından dile getirileceğini ve gerçeklerden kaçınılamayacağı ile gerçeklerden/korkularından bir kez daha korkmaları gerektiğini öğreniyor.

TBBB’nin konuşmasını dinleyenler ya da internetten okuyanlar, iktidar mensubu ya da yandaşı değillerse, TBBB’nin eleştirilerini ve önerilerini öğrenirken, edebsizlikle suçlanacak söylemlerle karşılaşmadıkları gibi, yalan denecek söylemlerle de karşılaşmıyorlar.

Törenden, bazı makam sahiplerinin, o makamlarda olanların gerektiğinde göstermeleri beklenen gelenek haline gelmiş tutum ve davranışlara aldırmadıkları da, devlet geleneğinin alt-üst olduğu da öğreniliyor. Başbakan’ın, onu sakinleştirmeye çalışan Cumhurbaşkanı’na aldırmadığı gibi, salondan çıkışta Cumhurbaşkanı’nın arkasından gitmesi gerektiğine de aldırmadığı öğreniliyor. Cumhurbaşkanı’nın da, Başbakan’ı durduramayarak, onun peşinden salondan çıkarak ve onun önden yürümesine ses çıkarmayarak makamına sahip çıkamadığı öğreniliyor. İçeriğini beğenmedikleri eleştiri ve önerilere dayalı bir konuşma üzerine makamlarını ve görevlerini karıştıranları görenler, ciddi bir sorun karşısında ülkenin ne hallere düşebileceğinin düşünülmesi gerektiğini de öğreniyor.

Başbakan’ın peşine takılıp salondan çıkan ve salona geri dönmeyen Danıştay Başkanı’nın, ev sahibi olduğunu unuttuğu öğreniliyor. TBBB’nin konuşmasını dinleyenler ya da internetten okuyanlar, tören sonunda, “İdari yargı ve avukatlık mesleği ile ilgisi olmayan konulara büyük ölçüde yer verildi” açıklaması yapan Danıştay’ın ne kadar iktidar yanlısı olduğunu da öğreniyor. Yerel seçimler öncesinde Başbakan ile dönemin Adalet Bakanı arasında geçen bir telefon kaydında Danıştay Başkanlığı seçimi konuşulmuştu. O telefon konuşmasında, şimdiki Danıştay Başkanı’nın seçilmesi için rakip adayın çekilmesi talimatı veriliyordu. Şimdiki Danıştay Başkanı’nın törendeki tutumundan bu telefon kaydının doğru olabileceği öğreniliyor. Bu tören olayı, son zamanlarda Danıştay’dan laik ve bilimsel eğitim karşıtı uygulamalara durdurma kararlarının neden çıkmadığını da öğretmiş oluyor.

Genelkurmay Başkanı’nın Başbakan’la birlikte salondan ayrılmasından da, bu görevlinin hukukla ilişkili konulardansa, Başbakan’ın tutum ve eğilimlerine daha çok değer verdiği öğreniliyor.

Tören, Başbakan’ın artık sinirini/öfkesini kontrol edemediğini de öğretiyor. İktidarın, farklı görüşlere tahammül edemediği gibi, konuşma hürriyetinin, demokrasinin ve iktidar olmanın anlamlarını da bilmezden geldiği bir kez daha öğreniliyor.

Bu öğrenimler, insanlarda, devletin üst düzey kadrolarının bulunduğu bir ortamda öfkesini kontrol edemeyenlerin, kapalı kapılar ardında öfkelendiğinde neler yaptığını öğrenme merakını da körüklüyor.

Yukarıda özetlenen öğrenimlerden, ne kadar saklamaya çalışırlarsa çalışsınlar iktidar mensupları ve yandaşları da nasibini alıyor: Kimi, gerçekleri dile getirmeyi önlemenin yollarını ararken kimileri, öfkeyle kalkanın zararla oturacağını düşünenler, bu öfkenin nelere mal olabileceğini görüyor ve kara kara ne yapılması gerektiğini düşünüyor.