Çetinsaya da atıp durmuş!

“Çetinsaya da kim?” demeyin! Prof. Dr. Gökhan Çetinsaya, koca(!) YÖK Başkanı! YÖK’ün 32’inci kuruluş yıldönümü nedeniyle kamuoyuna bir duyuru yayımlayıp kendi akademik özgürlük bildirisini açıklamış! İkisi de, evlere şenlik! Bu duyuruyu okuyan, Çetinsaya’yı, bakan ya da AKP genel başkan yardımcısı sanıyor.

Çetinsaya, bir tek duyurunun başında, YÖK için “Bir vesayet kurumu olarak varlık buldu” derken doğru söylüyor. Sonra, atıp tutturmaya çalışıyor.

AKP, spor federasyonlarından yargı organlarına, okullardan yazılı ve görsel medyaya kadar her kurumu, yandaşlarıyla doldurup aynileştirilmiş bulunuyor! YÖK üyelerinin neredeyse tamamı, üçü ilahiyatçı olmak üzere AKP yanlısı üyelerden oluşuyor! Dünya görüşü itibarıyla günümüzün YÖK’ü, 32 yılık geçmişinde görülmemiş derecede en homojen üye yapısına sahip bulunup bir vesayet kurumu olarak en belirgin yıllarını ve günlerini yaşıyor. Çetinsaya ise duyurusunda, “Ne zaman vesayetten, anti-demokratik uygulamalardan, 12 Eylül’den bahsedilse söz YÖK’e gelmektedir. Gelin görün ki, bu sözlerin hiçbiri gerçek anlamda bugünkü durumu anlatmamaktadır” diyebiliyor!

YÖK aracılığıyla üniversite rektörleri ve fakülte dekanları giderek AKP’lileşiyor. Başbakan’ın ODTÜ’ye gidişi sırasında yaşanan olaylar üzerine, rektörlerin yandaşlığı gün yüzüne çıkınca, Mimar Sinan Rektörü, açıkça, “Bu devirde AKP’ye yakın olmayan rektör var mı?” diyor. Çetinsaya, AKP’nin Suriye’ye saldırmaya hazırlandığı günlerde, üniversite üniversite dolaşıp, karşıt görüşlere aldırmadan, senatolarından hükümetin Suriye politikasına destek bildirilerinin çıkarılmasını sağlıyor. YÖK, üniversiteye geçişte çeşitli ayrıcalıklar sağlanan Suriyeli öğrenciler için bağış topluyor. Çetinsaya ise duyuruda, “Bugün sevinerek görüyoruz ki, Türkiye’nin bütün kurumları yaşanan dönüşüme, demokratikleşme ortamına, normalleşme sürecine uyum sağlamaktadır. Dönüşmekte, farklılaşmaktadır” diyebiliyor!

Dualarla açılan, Kutlu Doğum haftalarını kutlayan, umre gezileri, medrese ve Said-i Nursi sempozyumları düzenleyen üniversitelere her gün bir yenisi ekleniyor. Eğitim, felsefe ve sosyoloji bölümleri ilahiyatçılarla dolduruluyor. YÖK, daha önce denklik verilmemiş gerici üniversitelere denklik veriyor. İslam üniversitesi gündeme getiriliyor. İlahiyat programlarından bilimsel dersleri çıkarıyor. Öğretmen yetiştirme sorununa, eğitim fakülteleriyle değil de, fen-edebiyatçılarla çözüm arıyor. Hazırladığı yasa taslaklarıyla bilimi ve üniversiteyi ticarileştirmeyi amaçlıyor. Sonra da Çetinsaya duyurusunda, “Gelinen noktada YÖK, yükseköğretim ve bilim alanının kalitesinin artırılmasına odaklanmıştır. YÖK, bugün bütün araç ve imkânlarıyla çağdaş dünya koşullarına uygun bir biçimde yükseköğretimin koordinasyonu alanında faaliyet yürütmeye çalışmaktadır” diyebiliyor!

Çetinsaya, üniversitenin bir tek bilimsel gerçeğin peşinde olduğunu yadsıyıp, akademik özgürlük bildirisinde, “Üniversiteler … tüm fikirlerin, muhtelif hakikat iddialarının, … özgür ve medeni bir şekilde tartışıldığı, karmaşık sorunların açık bir biçimde ifade edildiği ortamlardır” diyebiliyor! Üniversiteyi, bilimsel gerçek dışında “muhtelif hakikat iddialarının” peşinde koşturmaya yelteniyor.

YÖK, araştırmasında bebek dışkısında tehlikeli maddeler bulunduğunu açıklayan Porf. Dr. Onur Hamzaoğlu’na ceza vermek için yırtınıyor. Sonuçlarından hoşlanmadıkları araştırmalarla ilgili açıklama yapanların peşine düşüyor. Ayrıca hazırlanan yasa taslaklarında, sanayi için proje yapan akademisyenleri, performans ölçütleriyle ödüllendirmeyi hedefliyor. Çetinsaya ise özgürlük bildirisinde, “Akademik özgürlük her şeyden önce, araştırma özgürlüğünü … içerir. …Öğretim elemanları hiçbir baskıya maruz kalmaksızın …. kendi tercih ve ilgileri doğrultusunda araştırma ve inceleme yapma ve bunu öğretme hakkına sahiptirler” diyebiliyor!

Çetinsaya’nın rektörleri, üniversitesinde mescit açılmasını eleştiren bildiriyi okuyan akademisyenle, YÖK taslaklarını, herhangi bir gösteriyle değil panel konuşmalarında eleştiren akademisyenler hakkında soruşturma açıyor! Herhangi bir demokratik ve toplumsal bir istekte bulunan öğrenciler, teröristlikle ilişkilendiriliyor. En barışçıl gösteriyi gerçekleştiren Gezi Parkı eylemcileri bile bir bir cezalandırılmak isteniyor. Öğrenci disiplin yönetmeliği değiştirilip disiplin cezaları akıl almaz bir biçimde ağırlaştırılıyor. Sonra da Çetinsaya, özgürlük bildirisinde, “Öğrenciler de öğretim elemanları da doğru bulmadıkları ve onaylamadıkları konularda şiddete başvurmaksızın eleştirme ve protesto hakkına sahiptirler” diyebiliyor!

Çetinsaya, üniversitelileri ve toplumu hiçe sayan bu duyuruları yapma cesaretini nereden buluyor? Bu cesaretin kaynağı, bizatihi YÖK’ün kaldırılmasının temel gerekçesini oluşturuyor.