BÜ’deki kırılmalar

Boğaziçi’nin, ister boğaz ve isterse Boğaziçi Üniversitesi (BÜ) olarak, artık “şen gönüller yatağı” olmadığı her gün biraz daha belirginleşiyor.

Ülke son yıllarda, doğal fayların dışında, piyasacı-gerici hedeflere ulaşılması doğrultusunda yapay faylarla donatıldığı anlaşılıyor. İstendiği anda ve istenen kişinin fayı kırılıyor, Fetöcü, terörist ve terör destekçisi gibi suçlamalarla işinden atılıyor ve hatta tutuklanıyor. Fayı kırılan tek bir kişiyse, bir şey yapamıyor ve genelde kaderine razı oluyor. İstendiği anda bir Anadolu Lisesi’nin fayı kırılıyor, halk yeterli direnç gösteremezse, lise imam hatibe dönüştürülüyor. Kurumsal yapılarda da yapay fayların kırılmasıyla (örneğin 12 Eylül 2010 Anayasa değişikliği, yargının cemaatleşmesi ve 15 Temmuz darbe girişimi gibi) kırılmalar sonunda yargı organları ve (OHAL KHK’si ile de) silahlı kuvvetler, istenilen şekle sokuluyor.  Piyasacılığı ve gericiliği oturtmak için hâlâ kırılması planlanan fayların olduğu ve bunlardan birinin BÜ’nün fayı olduğu görülüyor.

BÜ, 2015 yazında yüzde 86 gibi görülmemiş bir oyla seçtiği kişinin rektör olarak atanmasını sağlayamayınca, oy vermediği bir kişinin rektör olarak atanmasıyla şiddetli bir kırılma yaşamıştı.

AKP lideri, 7 Ocak 2018 günü, BÜ’nde marjinal bir derneğin genel kurulunda yaptığı konuşmanın bir bölümünde, “Bu üniversitemiz açıkçası biraz zayıf kalmıştır. Bu ülke ve milletin değerlerine yaslanamadığı için küresel bir marka haline gelme çabalarında hedeflerine tam manasıyla ulaşamamıştır. Çokseslilikle, kendi ülkesine ve milletine yabancılık arasındaki çizgi doğru çizilmeden bunu başaramayız. Batı ülkelerindeki üniversiteler çoksesli değil mi? Bunlardan hangisinin kendi devletine, kendi halkının değerlerine karşı faaliyet yürüttüğünü gördünüz?” demişti. Bu söylem, BÜ içine sindirince/kader deyince, şiddeti ölçülemeyen ikinci kırılma anlamına gelmiş ve daha şiddetli kırılmaların haberini vermişti..

Üçüncü kırılma, 19 Mart Pazartesi günü yaşanmıştır ve artçı sarsıntıları hâlâ devam etmektedir. Olayın tanıklarının açıklamalardan anlaşıldığı kadarıyla, Afrin operasyonunun ardından BÜ’de masa açıp lokum dağıtan öğrencileri, savaş karşıtı öğrenciler, “İşgalin katliamın lokumu olmaz” diyerek protesto etmiş. Bunun üzerine masadakiler hemen protesto edenleri videoya çekmeye başlayınca, karşılıklı atışmalar artmış ve bir iki kişi arasında itiş kakış yaşanmış. Dışarıdan geldiği tahmin edilenler (polis oldukları düşünülenler) sonra masadaki lokumları dağıtmış. Bu olay, benimseyin/benimsemeyin ne yazık ki üniversitelerde çok sık yaşanan olaylar niteliğinde olup, öğrenci disiplin yönetmeliğiyle çözümlenecek bir olaydır. Ancak polis çekilen videoları kullanarak üniversite yurtlarını gece basıp birkaç öğrenciyi tutuklamış. Perşembe günü, benim de tesadüfen tanık olduğum olayda, arkadaşlarının tutuklanmasını protesto etmek isteyen gençler, açıklama yapamadan polis tarafından (orta yaşlarda BÜ mezunu bir kadının, “Yapmayın, etmeyin, ne yapıyorsunuz, yazıktır onlara” feryatlarıyla) karga tulumba, tutuklanmıştır. Daha sonraki günlerde, kapılarda ve kütüphanede kimlik kontrolü yapan polis, tutuklamalara devam etmiş, Olay sırasında Kilyos’ta olan bir öğrenci bile tutuklanmış!

Polisin bu davranışı, BÜ’de bir ilktir. Disiplin yönetmeliğini uygulayarak çözülecek bir olay için, BÜ yönetimi polisi davet etmişse, bu şiddetli bir kırılmadır. Yok, polis, BÜ yönetiminin daveti olmadan müdahale etmişse, bu da şiddetli bir kırılmadır. Her hâlükârda BÜ şiddetli bir kırılma yaşamıştır.     

Pazartesi günü olan olay üzerine, BÜ yönetiminin yaptığı açıklamanın bir bölümü şöyledir: “Üniversitemizde, Afrin Şehitlerimizi anmak amacıyla açılan standa yapılan saldırıyı her vatansever gibi bizler de kabul edilemez buluyoruz. Ayrıca ifade özgürlüğüne yapılan bir saldırı olarak da değerlendiriyoruz.  Aynı gün yaptığımız açıklamada da belirttiğimiz gibi Boğaziçi Üniversitesi olarak, terörün hiçbir çeşidine müsamaha göstermediğimizi önemle vurgulamak isteriz.”

Kendilerini, “Boğaziçi Üniversitesi Mezunu Bir Grup Müslüman” olarak tanıtanların olayla ilgili olarak yaptıkları açıklamanın bir bölümü ise şöyledir: “Bütün üniversitelerimizde yıllardır farklı siyasi gruplar arasında zaman zaman şiddete varan çatışmalar yaşanmaktadır. Elbette barışı ve diyaloğu esas alan bir tartışma ortamı biz Müslümanlar için esastır. Ancak üniversite kamusunda farklı görüşlerin karşılaşmaları, tartışmaları, eleştirileri yer yer çatışma unsurları doğurma ihtimali taşımasına rağmen alışılmadık değildir. Ancak bugün yaşananları farklı kılan, iktidarın sesi olan gruplar dışında, herkesin üniversiteler dahil tüm kamusal alanda yaşam hakkı tanınmayacak şekilde baskılanmasıdır. Farklı düşünen herkes terörist olarak adlandırılmakta kendini ifade imkanları insanların elinden alınmaktadır.”

İki açıklama arasındaki vurgu farkı (örneğin olay, ilk açıklamada terörle ilişkilendirilmezken ikinci açıklamada tersinin yapılması), herhalde BÜ’deki kırılmanın bir sonucudur. Ayrıca olayı  “ifade özgürlüğüne yapılan bir saldırı” olarak niteleyen BÜ’nün, basın açıklaması yapmak isteyenlerin, açıklama yapmalarına izin verilmemesini ve öğrenci dekanının gözü önünde apar-topar sürüklenerek götürülmeleri karşısındaki tutumu da, kırılmanın şiddetinin bir başka göstergesi olmaktadır.

BÜ’nün bu talihsiz açıklaması, sıradan bir olaya karışanların, haksız bir şekilde vatan haini ve terörist gibi ifadelerle suçlanmalarını kolaylaştırmıştır. Toplumun bir bölümünün de ne yazık ki bu yargısız infaz niteliğindeki suçlamalara inanmasını sağlamıştır. BÜ’deki bu kırılma, var olan yasal düzende komünist olup olmamak herkesin doğal ve yasal hakkı olduğu halde, “Komünistleri okuldan atacağız” denmesini de kolaylaştırmıştır.

BÜ fayındaki kırılmalar, iş kadere bağlandığı için, BÜ’yü, adım adım, kader gibi görünen sonuna yaklaştırıyor. Gelecekte sık sık ve de istemeden, aslanların saldırısından kurtulmak için sarı öküzü veren öküzlerin başına gelenlerle ilgili olan “sarı öküz” öyküsü anımsanıp BÜ’ye, “Sarı öküzü yedirmeyecektiniz!” denmesinin kaçınılmaz olduğu görülüyor.

Hemen her gün birileri kendi sarı öküzünden vazgeçmek durumunda kalıyor. Sarı öküzlere sahip çıkmanın yolunun bireycilikten/ bencillikten değil de, iş ve güç birliğinden geçtiği de biliniyor. Bu nedenle, BÜ’ye yüklenmenin anlamı da olmuyor.

[email protected]

Pazartesi günü olan olay üzerine, BÜ yönetiminin yaptığı açıklamanın bir bölümü şöyledir:

“Üniversitemizde, Afrin Şehitlerimizi anmak amacıyla açılan standa yapılan saldırıyı her vatansever gibi bizler de kabul edilemez buluyoruz. Ayrıca ifade özgürlüğüne yapılan bir saldırı olarak da değerlendiriyoruz.  Aynı gün yaptığımız açıklamada da belirttiğimiz gibi Boğaziçi Üniversitesi olarak, terörün hiçbir çeşidine müsamaha göstermediğimizi önemle vurgulamak isteriz.”