Bu durum sürdürülebilir mi (VII)?

Son yıllarda;

Dış borç, hayat pahalılığı, çocuk evlilikleri, çocuk istismarı, kadın cinayetleri, yandaşlara kaynak aktarma, doğanın talan edilmesi, çalışma koşulları nedeniyle ölen emekçi sayıları,  işsizlik, barış karşıtlığı, hukuksuzluk, Cumhuriyet rejimini benimseyenlerin değil de Osmanlı hayranları ve cemaatlerin peşine takılanlar giderek artıyorsa.

İktidar mensupları akıl-almaz ve edebe sığmaz söylemlerle, muhaliflere karşı hakaretler ediliyorsa, bu hakaretler, yapanın yanına kâr kalıyorsa.

Camide, okulda ve Kuran kursunda bile siyaset yapılıyorsa.

Hakim, komutan, vali-kaymakam, polis, müdür/öğretmen ve imam gibi devlet memurları, açıkça iktidara destek çıkıyorsa.  

Hukuka-orduya-polise-üniversiteye duyulan güven ile insanların kendilerine ve başkalarına olan saygısı giderek azalıyorsa.

Çocuklarımızın çoğu, iktidarın politikaları nedeniyle istemedikleri okullarda okumak zorunda bırakılıyorsa.

İktidar, kendi inancını ve dünya görüşünü tüm topluma dayatılıyorsa.

Kömür, erzak torbası, buzdolabı gibi hediyelerle insanımıza oy için rüşvet veriliyorsa.

Diyanetin değerlendirmesine göre, 56 milyon insanımız fitreye muhtaç hale gelmişse.

Tutuklu öğrenci sayısı, günümüzde 70 bine çıkmışsa.

5 bin kadarı akademisyen ve 20 bin küsuru öğretmen olmak üzere 114 bin devlet görevlisi mesleklerinden uzaklaştırılmışsa.

İnancını öne sürerek aşı olmayı ve çocuklarının aşılanmasını reddeden aile sayısı, 2011’de 183 iken, günümüzde 12 bini geçmişse.

Seçim kazanmak ve de rakipleri zor durumda bırakmak için sahte fotoğraflarla uyduruk haberler yapılmasına başlanmışsa.

Küresel iflas riskinde Türkiye dünyada 5. sıraya çıkmışsa.

Yalan/yandaş haber verme konusunda, medyamız dünyada ilk sıraya yükselmişse.

“Cemaat tarafından kandırıldık; Kürt açılımında kandırıldık; Barzani tarafından kandırıldık” itirafında bulunanlar; örneğin Gezi eylemi sırasında, gerçek olmadığı halde, “Türbanlı bacımıza saldırdılar; Camide bira içtiler” diyenler, şimdi, “Ne kandırıldık ne de kandırdık” diyebiliyorlarsa.

AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı, “Sandıklara sahip çıkarsak bu iş biter” diyorsa.

Bu gidişin sorumlusu piyasacı ve gerici iktidar değil midir? Bu gidişe “Dur!” deme zamanı gelmemiş midir?

Çocukları Kuran kurslarında yaşanan facialarda ölenlerin, çocukları gerici kurumlarda cinsel tacize uğrayanların, eşlerini Soma faciasında kaybedenlerin, … bir bölümü, çeşitli baskılar nedeniyle haklarını aramaktan vazgeçiyorlarsa! Bırakın çaresiz insanları, toplumda bir yer edinip tanınınmış kişiler bile, kendilerine, mesleklerine, topluma ve insanlığa yabancılaşıyorsa. Örneğin;

  • bir parti lideri, 15 Ağustos 2015’te başkanlık sistemi konusunda, “Yönetim sistemi bir kişinin eline kaldıysa vay halimize! Bizim yerli malı Hitler’e, .. tahammülümüz olamaz, bu iyi biline” deyip 16 Nisan 2016 halkoylamasında, bütün gücüyle başkanlık sistemini savunmaya başlamış ve 24 Haziran seçimlerinde AKP Genel Başkanı’nın başkan olması için elinden geleni yapıyorsa,
  • ordu komutanları, resmi kıyafetleriyle namaz kılmaya gidiyorsa, iftar davetine katılıyorsa ya da AKP Genel Başkanı bir aday aleyhinde konuşurken onu alkışlayabiliyorsa,
  • bir Danıştay hakimi, bir cumhurbaşkanı adayına hakaret mesajı yayımlayabiliyorsa, ve de görevini sürdürebiliyorsa,   
  • bir TRT çalışanı, birkaç yıl önce R. T. Erdoğan ile Fetönün buluşmasını anlattığı kitabını, bugün reddediyorsa,
  • bir partinin başındayken AKP hakkında örneğin, “Harun gibi geldiler, Karun oldular; biz AKP gibi Firavunlaşmayacağız; İsrail en büyük zaferini AKP sayesinde kazandı; Sayın Başbakanın kalbi Ali diyor, dili Muaviye söylüyor” diyen kişi, şimdi AKP’nin bakanı olmuşsa,
  • AKP Genel Başkanı için, bir parti lideri olarak örneğin "Gündüz imamı, gece papazı oynuyor" diyen kişi, bugün, AKP’nin bakanı olarak,  “Büyük bir devrimcidir” diyebiliyorsa,
  • hakimler, savcılar, generaller, profesörler, … içinde bile iradelerini sorgusuz sualsiz bir cemaat ya da parti liderine ipotek edebiliyorlarsa,

insanları bu tür kendilerini yadsıyan davranışlara yönelten temel nedenlerden biri, piyasacı ve gerici anlayışlar değil midir?

Bu gidişe (yaşanan olumsuzluklara) son vermek için, bu tür anlayışlara “Dur!” demek gerekmiyor mu?

24 Haziran’da, umutlu bir geleceğe kapı açılması dileğiyle,

[email protected]