Boğaziçi Üniversitesi’ne yeni rektör

Geçtiğimiz 12 Temmuz’da 20 üniversitede rektör adayı seçimleri yapılmıştı. Seçim yapılan üniversitelerin 19’una rektör atanırken bir tek Boğaziçi Üniversitesi (BÜ) rektörü atanmadı. Oysa BÜ’deki seçimde yeniden aday olan rektör, 24 yıldır yapılan seçimlerde hiçbir üniversitede görülmemiş oy oranına ulaşmış, oyların yüzde 86’sından fazlasını (kullanılan 403 oyun 348’ini) almıştı. Anımsarsanız, 3 Kasım 2002 genel seçimlerinde AKP oyların yüzde 34,6’sını alarak iktidara gelmişti; A. Gül, 2007 yılında 448 milletvekilinden 339’unun oyunu alarak cumhurbaşkanı olmuştu; R. T. Erdoğan ise yüzde 52 oyla cumhurbaşkanı seçilmişti! Ancak yüzde 86 oy alan kişi, rektör olarak atanmamıştır!

Cumhurbaşkanı, o günlerin geçerli yasa maddesine göre, seçim sonunda YÖK’ün kendisine sunduğu üç adaydan birini rektör olarak ataması gerekirken, akademisyenlerin yüzde 86’sının iradesini yok saymış, yasaya uymamış ve atamayı yapmamıştı. 12 Temmuzdan rektör atamayı cumhurbaşkanına bırakan 29 Ekim tarihli KHK’ya kadar (119 gün) atama yapmayan Cumhurbaşkanı, bu KHK sonrasında 12 gün içinde istediği kişiyi rektör olarak atamış bulunuyor. Bu durumda, rektör atamasıyla ilgili KHK, hukuken 29 Ekim sonrasındaki boşalacak rektörlükler için geçerli olması gerekirken, hukuk bir kez daha çiğnenmiş, 29 Ekim öncesinde geçerli yasaya göre atanması gereken rektör, yeni KHK’ya göre atanmıştır. Ayrıca rektör atanmasıyla ilgili bu KHK, OHAL ile ilişkisi olmaması nedeniyle de, evrensel hukuk anlayışıyla bağdaşmayan bir durumdur.

Bu hukuk dışı uygulama, herhalde yargıya taşınması gereken bir uygulamaya ve günümüzün yargı organları hukuksal sistemin değil de siyasetin yargı organı olarak karar verecek olursa da, AİHM’lik bir duruma dönüşmüş bulunuyor.

Ayrıca bu hukuk dışı uygulama, Türkiye’ye dayatılması düşünülen başkanlık sisteminin nasıl çalışacağının net bir göstergesi oluyor. Bilindiği gibi BÜ, bazı üniversitelerdeki gibi rektör adayları belirleme sürecinde ve sonrasında akademisyenler arasında klik yaşanmayan, öğrenci olaylarının en az düzeyde yaşandığı ve uluslararası üniversite sıralamasında, Türkiye’deki üniversiteler içinde en üst sıralarda bulunan bir üniversitedir. Bu durumda, oyların yüzde 86’sını alan rektörün yeniden atanmamasını, rektörün başarısızlığına ya da seçimlerin üniversitede kaos yarattığı iddiasına bağlamak mümkün olmamaktadır. Geriye atanmama nedeni olarak, bu rektörün, pek çok rektörün yaptığını yapmayıp barış bildirisini imzalayan akademisyenlere sahip çıkmış olması, Mursi’ye verilen idam cezasının onaylanmaması için Mısır Başmüftü’süne, “Allah'ın selamı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun” ifadesiyle başlayan mektuba imza atmaması, 2012 Aralık ayında öğrencilerine sahip çıkan ODTÜ yönetimini kınayan rektörler içinde yer almaması gibi nedenlere bağlamak gerekmektedir.

Bu hukuk dışı uygulamada, atamanın hızı da dikkat çekmektedir. Rektör adaylarının YÖK’e başvurması, YÖK’ün bu adayları ince eleyip sık dokuyarak üçe indirmesi, üç adayın adını Cumhurbaşkanı’na iletmesi ve Cumhurbaşkanı’nın da üç adayı tek tek inceleyip atamayı yapması sürecinin kısalığı, insanı şaşırtmaktadır.

Ayrıca bu hukuk dışı uygulamayla atanan rektörün de, bu atamayı içine sindirmesi, herhalde kolay değildir. Atanmayı kabullendiğinde, hukuk dışı uygulamayı benimsemiş duruma düşecek. Büyük bir olasılıkla oy verdiği kişi, rektör yapılmamış olacak, kendi iradesini yadsımış duruma düşecek. Bu KHK’nın iptalini isteyen meslektaşlarına, hocalarının iradesine saygı gösterilmesini isteyen öğrencilere ve hatta üniversitelerin kendi rektörlerini seçmesini savunan binlerce akademisyene de ters düşecek. Ayrıca, üniversitenin değil de cumhurbaşkanının adamı durumuna düşmüş gibi olacak. Rektör olarak her beğenilmeyen icraatı, ilgisi olmasa da, AKP’nin/Cumhurbaşkanı’nın istemiş olmasına bağlanacak.

BÜ’de 24 yıldır yapılan rektör adayı belirleme seçimi sonrasında bir karmaşanın yaşanmamasının temel nedeni, BÜ çalışanlarının akademik ve demokratik değerlere sahip çıkmalarının sonucudur. Aday belirleme seçimine katılanlar, baştan en yüksek oyu almadıklarında rektörlüğü ve BÜ’de dekan adayları da seçimle belirlendiğinden dekanlığı kabul etmeyeceklerini belirtmektedirler. Bu hukuk dışı uygulamayla BÜ’nün en saygın geleneklerinden birine darbe vurulmuş olmaktadır.

Bu hukuk dışı uygulama, BÜ’nün başta akademisyenlerini olmak üzere tüm paydaşlarını bir çıkmazın içine sokmuş durumdadır. BÜ paydaşlarının savunduğu değerler hiçe sayılmaktadır. BÜ paydaşları benimsemedikleri, istemedikleri bir süreçle baş başa bırakılmaktadır.

Bu hukuk dışı uygulama, hukuk dışı olduğu kadar, üniversite özerkliğine de darbe vuran bir uygulamadır. Bu hukuk dışı uygulamayla üniversitelerin 1992 yılında elde ettikleri hakları ellerinden geri alınmaktadır.

Son zamanlarda Türkiye, bir darbe girişimine sahne olmuştur. 100 bin kadar memur görevinden atılmış 30 kadarı tutuklanmıştır. 15 üniversite ile tüm askeri okullar kapatılmış ve silahlı kuvvetler, kuvvet komutanlıkları değişik bakanlıklara bağlanarak komik duruma düşürülmüştür. Her gün, işlenen cinayetler dışında terörle ilişkili ölüm ve yaralanma haberleri gelmektedir. Binlerce iş yeri kapanmakta ve doların 3,5 liraya yükselmesinden korkulmaktadır. Yetkililer ekonomik krizden söz ederken, ülkenin başbakanı, başkanlık sistemi gelmezse ülkenin bölünecek duruma geldiğinden söz etmektedir. Bu durumda bile, “Türkiye son yıllarda, son 14 yılı bir kenara koyuyorum, hiçbir dönemde bu kadar özgür, bu kadar huzurlu, bu kadar rahat bir dönem yaşamamıştır" deniyorsa, BÜ’deki bu atama, herhalde en azından şimdi de yükseköğretimi de rahatlatmak içindir!

Bu Türkiye böylesi rahatlıkları hak etmemektedir.

[email protected]