Bir rektör!

Bir rektör (!), “ne olacak” deyip geçmeyelim. Ne de olsa o, 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’na göre, bilimsel özerkliğe ve kamu tüzel kişiliğine sahip, yüksek düzeyde eğitim-öğretim, bilimsel araştırma ve yayım yapan ve adına üniversite denen kurumun (m. 3) en üst yöneticisidir. Rektör, YÖK, ÖSYM, Üniversitelerarası Kurul ve Yükseköğretim Denetleme Kurulu gibi yükseköğretim üst kuruluşlarının (başkanlarının değil) kararları ile akademik konularda üniversite senatosunun ve yürütmeyle ilgili konularda da üniversite yönetim kurulunun kararlarını uygulamakla yükümlü oluyor.

Önceki yıllarda, genellikle rektör adayı belirleme seçiminde en çok oy alan aday rektör olurken, AKP iktidarında, rektör olmak için genellikle kişinin aldığı oya değil yandaşlık özelliğine bakılıyor. Şu anda rektörlük yapanlar içinde aday belirleme seçiminde ilk sırayı alıp da rektör olan pek az kişi bulunuyor. Bu nedenle kimi rektörler, üniversitenin rektörü olmaya çalışmaktansa kendilerini rektör yapanlara diyet borcunu ödemeye özen gösteriyor. Rektörlerin diyet borcu, akademik gelenekleri yadsıyıp birilerinin işaretiyle ODTÜ’yü kınamalarını, AKP’nin örneğin Suriye ve Rabia ile ilgili dış politikalarıyla, piyasalaşma, gericileşme ve hukuksuzluk gibi iç politikalarını gözü kapalı bir biçimde desteklemelerini kolaylaştırıyor. Bu tür rektörler, üniversitesinin çoğunluğunun kendisi gibi düşünmediğini bile bile, bir açıklama yaparken, bir şeyleri yasaklarken ve bir bildiriye/mektuba imza atarken de, kendi adlarına davranmayıp rektör olarak üniversite adına davranabiliyorlar. Bu tür davranışlar onların akademisyenliğini ve kişiliklerini zedelediği gibi, onları kendilerine, üniversitelerine ve topluma karşı yabancılaştırıyor.

Gerçeği aramakla yükümlü üniversite rektörlerinden biri, üniversitesine davet edilen Türkiye Barolar Birliği Başkanı’na (TBBB), Danıştay töreni sonrasında, konuşma yapacağı bir salon vermiyor. Bu rektörün ya TBBB’nin Danıştay’daki konuşmasını dinlemediği/okumadığı ya da eleştirilerine katılmadığı anlaşılıyor. Bu rektörün, TBBB’nin eleştirilerine katılmıyorsa, 17 Aralık yolsuzluklarını yolsuzluk olarak görmediğini, yargıyla, MİT’le ilgili değişiklikleri de, 1 Mayıs’ta Taksim yasağını da, internete getirilen yasakları da, polis şiddetini de benimsediğini düşünmek yanlış olmuyor! Bu rektör, hızını alamıyor: “Sayın Başbakanımıza karşı yapılmış hareketleri de tasvip etmiyoruz” diyor! Bu söylem rektörün, Danıştay töreninde, TBBB’ye “Edepsizlik yapma diyen” ve Cumhurbaşkanı dahil devletin üst düzey görevlilerini salondan çıkaran Başbakan’ın hareketlerini tasvip ettiği anlamına geliyor! O rektöre sormak gerekiyor: Senin üniversiten bu konularda ne düşünüyor?

Başbakan, hukuk dışı karar ve uygulamalarını eleştiren Anayasa Mahkemesi Başkanı’na da, TBBB’ye de, “Cübbeni çıkar da gel!” diyerek meydan okuyor. O rektöre sormak gerekiyor: Başbakan, siyaset yaparak kendisine destek çıkan rektörlere neden “Cübbeni çıkar da gel” demiyor?

Tüm dünyanın gözü önünde bir haftadır Soma faciası ile yaşıyoruz. Başbakan, Mısır’daki Esma için gözyaşı dökerken Soma faciasını 150 yıl önce İngiltere’de olanlarla karşılaştırıyor! “Ölüm, madenciliğin fıtratında var” diyerek ölümleri olağan hale getirmeye çalışıyor. Dünyanın her yerinde, Soma faciası yanında sıradan olay niteliğindeki olaylarda bile ilgililer istifa ederken bizde bir Allah’ın kulu istifa etmiyor. İnsanların acılarını yaşamasına ve sorumluları protesto etmelerine bile izin verilmiyor. Polisler ve tomalar yetmiyor, Başbakan’ın Özel Kalem Müdürü, polisin dövdüğü genci tekmeliyor! Basında yer alan haberlerden, AKP’nin Kızılcahamam toplantısında olduğu gibi son Afyon toplantısında da, Bakanları bile haşlayan Başbakan’ın Soma olayları üzerine hiddetini şiddetlendirdiği görülüyor: Bir protestocuya, “Başbakan’ı protesto edersen tokadı yersin... Gel buraya İsrail dölü…” diyebiliyor protestocuya tokat da atabiliyor!

Başbakan’ın yurt dışı toplantılarında, sinirlendiğinde yabancı liderlerin üzerine yürüyebileceğinden korkuluyor.

Soma faciasının üzerinden bir hafta geçmesine ve göçük altında yüzlerce madenci olduğu söylentilerine karşın hâlâ pek çok konuda belirsizlikler yaşanıyor! Yalnız Türkiye’de değil tüm dünyada protestoların merkezinde Başbakan bulunuyor!

O rektöre, “Soma faciasına ve sonrasında olup bitenlere ne diyor” diye sormak gerekiyor.