Başbakanın “yanlış” öğretileri

Hepimiz biliyoruz, öğrenme yalnız okulda gerçekleşmiyor, her ortamda oluyor ve yaşamboyu sürüyor. Öğrenmenin bir yolu, öğretmeni, bilenleri ve büyükleri taklit etmekle gerçekleşiyor. Bu nedenle, öğretmenlerin okul içi ve dışı tutum ve davranışları önemli olduğu gibi, devlet büyüklerinin tutum ve davranışları da önemli oluyor.

Bu bağlamda televizyonda en sık görülen, gazetelerde söylediklerine en çok yer verilen ve ülkeyi yönetme iddiasında olan başbakanların ne söyledikleri ile nasıl söyledikleri yanında tutum ve davranışlarında da öğretmenler kadar ve hatta daha çok özenli olmaları gerekiyor. Bir öğretmenden en çok çalıştığı okulun öğrencileri etkilenebilirken başbakanlardan milyonlar etkilenebiliyor.

Konuşma, konuşma biçimi ile tutum ve davranış açısından şimdiki başbakanımızın İnönü, Menderes ve Ecevit’ten çok farklı olduğu, hatta Demirel’den ve askeri kıtayı şortla selamlayan Özal’dan bile farklı olduğu görülüyor.

Toplumumuzda AKP döneminde giderek artan bir durum gözleniyor. Yürürken kazara omzuna çarpanı öldürebiliyorlar. Hoşlanmadığı eşini sevgilisine öldürtüyorlar. Karısını kıskanan, karısını, evlenme teklifine “Hayır” yanıtını alan, sevdiği kadını kız kardeşini bir erkekle gören kız kardeşini öldürüyor. Trafikte yanlışlık yapan sürücüye korna çalanın ya yediği küfürlerden yüzü kulağına kadar kızarıyor ya yolu kesiliyor ya ağzı burnu kan içinde bırakılıyor ya bıçaklanıyor ya da kurşunlanıyor. Demokratik haklarını kullanıp gösteri yapmaya kalkanlar, sağa sola saldırmasalar ve kimselere zarar vermeseler de ya polis copu ya da postalı yiyor ya da biber gazı. Gazete sayfaları her gün bu tür haberlerle doluyor.

Bu tür olaylar genellikle yeterince eğitim görmemiş ve kendisini eğitememiş, aklıyla ve vicdanıyla duygularını ve anlık öfkelerini denetleyemeyenler tarafından gerçekleştiriliyor.

Başbakanımız da, “Ananı da al git, ulan” hitabıyla başlayan söylem biçimini ve içeriğini giderek sertleştiriyor. Başbakan, sinirlenince, görmemeleri ve duymamaları için küçüklerin gözünü ve kulağını kapattıracak şeyler söyleyebiliyor. Dinleyenlere ve izleyenlere kötü örnek oluyor.

Herkesin her sanat eserini beğenmesi gerekmese de, sanat ürünlerine ve o ürünü yaratanlara saygı duyulması gerekiyor ve bekleniyor. Başbakanımız cumhuriyet tarihinde en çok yurt dışına giden bir siyasetçimiz. Başbakanımızın yurt dışı gezileri basın organları tarafından adım adım izlendiği halde, onun gittiği ülkelerde müzeleri dolaştığı, sanat eserlerini gezdiği, tiyatroya, sinemaya, baleye, operaya ya da konserlere gittiği haberleri gazete sayfalarında yer almıyor. Başbakanımızın yurt içindeki sanatsal ve kültürel etkinliklerle ilgilenip ilgilenmediği de bilinmiyor. Yine de, Başbakan bir sanat eserine “Ucube” deyince, pek çok kişi o sanat eserine bakınca “ucube” görmüş gibi oluyor beğenmediklerini kolayca ucubeleştirebiliyor.

Başbakan ucube olarak gördüğü sanat eserini “Yıkın” deyince, yurttaş da, beğenmediği şeyin, kitap, heykel, araba ya da insan olup olmamasına bakmadan yıkılması/yakılması/yok edilmesi gerektiğini öğreniyor.

Başbakan, el yaktığından mıdır nedir, deniz fenerine ne dokunuyor ne de dokundurtuyor. İşine gelince, “Olay adli makamlara intikal etmiştir, onlar gereğini yapacaktır” diyor. Ancak Ergenekon söz konusu olunca, “Ben bu davanın savcısıyım” demekle yetinmiyor, sanıkların suçlu olduklarını gösteren bir karar olmasa da, her konuşmasında sanıklar suçluymuşçasına konuşuyor. Ona inananlar da, sanıkların suçlu olduğunu düşünmeye başlıyor. Onu dinleyen yargı makamları da, o konuda verecekleri kararlarda etki altında kalıyor.

Başbakan, medya mensuplarını topladığında onlara, rektörleri topladığında da rektörlere gözdağı veriyor. Başbakanı dinleyenler, kendilerinden güçsüz kesimlere gözdağı vermeyi öğreniyor.

İbrahim Tatlıses, bir ses sanatçısı, büyük bir olasılıkla para/güç gibi kişisel sorunları nedeniyle kurşunlanıyor. Başbakan onu hastanede ziyaret ediyor bu ziyaret gazete ve televizyon manşetlerine taşınıyor. Bedri Baykam, bir resim sanatçısı ve düşünür, üstelik toplumsal ve sanatsal bir olayla ilgili görüşleri nedeniyle, bıçaklanıyor bırakın hastane ziyaretini Başbakanın ona bir geçmiş olsun telefonu edip etmediği bile bilinmiyor. Başbakanın bu tavrı bile olumsuz öğretileri içeriyor.

Geçen yıl yapılan KPSS’de başkalarının yaptığı yolsuzluk nedeniyle zamanın ÖSYM başkanı apar topar istifa ettiriliyor onun açıklamaları kimseyi tatmin etmiyor ve kimse ona sahip çıkmıyor. Sonra birdenbire bir tekstilci, ölçmeci(!) olarak bulunup ÖSYM’nin başına getiriliyor. Geçenlerde yapılan Yükseköğretime Geçiş Sınavı (YGS) sonrasında çeşitli skandallar ortaya dökülüyor. Uzmanlar sınav kitapçıklarında şifre olayının var olduğunu söylüyor. ÖSYM başkanı Demir, önce “Yok” diyor, sonra şifrenin varlığını kabul ederek yok derken doğruyu söylemediğini açıklamış oluyor. ÖSYM göreceli olarak özerk bir kuruluş olsa da oraya başkan olacak kişiyle siyasetçilerin birebir ilişkisi olmaması gerekse de, Demir’in şifreyle ilgili açıklamalarından cumhurbaşkanı da tatmin oluyor, eski adalet bakanlarından şu anda meclis başkanı ve devlet bakanı olanlar da. Bir tek kamu vicdanı tatmin olmuyor. Ardından Demir’in bir yazısında aşırma (intihal) yaptığı ortaya çıkıyor. Aşırma, akademik dünyanda en ağır adli suçla eşdeğerde görülüyor, aşırma yaptığı saptanan meslekten atılıyor. Demir şanslı adam, nasıl oluyorsa bir özürle kurtuluyor! Bu olay, ağır bir suç işlemiş kişinin özür dilemesiyle cezadan kurtulmasına benziyor. Birilerinin Demir’in koruyucu meleği olduğu anlaşılıyor.

Başbakan’ın da Demir’in koruyucu meleklerinden biri olduğu görülüyor. Başbakan, sınav skandalı üzerine tepkilerini ortaya koyan lise öğrencilerine, “Çocuklar hiç merak etmeyin, inceleme başlattık yakında durum aydınlığa kavuşacak ve gereğini yapacağız” diyeceğine, “YGS protestocularının karşısına 5-10 bin kişiyi koyarız” diyor! Başbakan bu sözlerle topluma, kötü hem de çok kötü bir örnek oluyor demokrasiyle ve siyaset adamlığıyla bağdaşmayan öğretiler yayıyor aynı zamanda iç dünyasını açığa çıkarıyor ve ileri demokrasi anlayışını öğretiyor. Aklı başında insanları derin kaygılar içine itiyor.

Sağlıklı toplum yapısı, böylesine yanlış öğretiler yayan kişilerin siyasetçi olmasını kaldırmıyor.

Hiçbir toplum, yanlış öğretileri hak etmiyor.

[email protected]