Bakan ve TTK!

Başlıkta yer alan sözcüklerin ilki tahmin ettiğiniz gibi, milli eğitim bakanı; TTK ise, milli eğitimin beyni konumundaki ve İngilizcesi Board of Education olan Talim ve Terbiye Kurulu. Bakan ile TTK arasında ilginç bir ilişki var. Bakan, isterse bir gecede tüm milli eğitim müdürlerini ve de binlerce okul müdürünü (bu uygulamanın çoğu idari mahkemelere gidince iptal edilecek olsa da) görevden alabiliyor; gönderdiği genelgelerle de ilgililerden kimi isteklerde bulunabiliyor. Bakanın, bu tür kararlarda TTK’nın görüşünü alması gerekmiyor. Ancak, bakan, bakanlık mevzuatı gereği, örneğin personel atama süreçlerinin belirlenmesinde, ek ders ücretleriyle ilgili uygulamalarda, programların içeriğini oluşturmada, kısaca eğitim-öğretimle birebir ilişkisi olan konularda “Şunu şöyle yapın” diyemiyor. Başka birimler tarafından hazırlanmış olsa da, yönetmelikler, yönergeler, ders programları ve benzeri eğitim-öğretim süreçleriyle ilgili konuları TTK görüşüp karara bağlıyor. Bu tür kararlar bakanın onayından sonra yürürlüğe giriyor. 

Bakan olan kişi, kim olursa olsun, öncelikle siyasal bir kimlik taşıyor. Bugün “A” partisinden bakan olan, yarın turizm bakanı, öbür gün bir parti başkanı olabiliyor ya da (şura toplantıları gibi toplantılara davet edilmesi dışında) unutulup gidiyor. Bakanlar, yıllardır “milli eğitim” bakanı olduklarını yadsıyor; kendisini hükümet başkanına ve de partisinin seçmenine karşı sorumlu görüyor; “milli eğitim”i değil de kendi partisinin eğitimini öne çıkarmaya çalışıyor. Partisine oy vermeyen büyük çoğunluk ne düşünür diye tasalanmıyor. 

TTK ise, siyasal bir birim değil, 1926 yılında kurulan, 1973’te kabul edilen 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu ile 1992’de kabul edilen 3797 sayılı Milli Eğitim Bakanlığı’nın Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun’un 8. maddesinde belirtilen görevleri yapmakla sorumlu bir birim. Eğitimin, laik, bilimsel, demokratik, ulusal ve evrensel özelliklerine dikkat etmesi, çıkaracakları yönetmeliklerin, yönergelerin, ders programlarının vb yasalara uygun olmasına özen göstermesi gereken karar organı. TTK, bakanın siyasallaştığı ölçüde eğitsel kalması şart olan bir kurul. TTK başkanı ve üyeleri, değişik ders alanlarından, tercihan ilgili konularda yazıları olan ve akademik derecesi bulunan bakanlık mensupları arasından bakan tarafından seçilip atanıyor. TTK, 80 yıldır hizmet veriyor; yarın da, belki adı eğitim-öğretim dairesi olacak ve demokratikleştirilip özerkleştirilecek ve de hizmet vermeye devam edecek.

Siyasallığını öne çıkaran bakanın dünyası daralıyor, toplumu değil de yalnız kendi yandaşlarını memnun edecek kararlar almaya çalışıyor. TTK’dan beklenen ise, bakanın alacağı kararların laik ve bilimsel eğitim yanında yasalarla da uyumlu olmasını sağlamak. Anımsanacağı gibi, AKP döneminde 10 bin yoksul öğrencinin özel okullarda okutulmasıyla ilgili kararlar çıkmıştı. İmam hatiplerin önünü açan kararlar alınmıştı, örneğin onlara açıköğretim lisesine geçme hakkı verilmişti. Yönetici atama sürecinde mülakat yapılmasına kalkışılmıştı. Öğretim üyesi yetiştirmek için yurt dışına öğrenci gönderme sürecinde değişiklikler yapılmıştı. Bakanlık, fen-edebiyat fakültesi mezunlarına öğretmenlik sertifikası vermeye kalkışmıştı. Öğretmen adaylarına KPSS dışında bir de alan seçme sınavı getirmişti. Bu ve benzeri kararların çoğu Danıştaylık olmuştu ve Danıştay tarafından iptal edilmişti. Bakanlık, Danıştaylık kararlar almaya ve Danıştay da iptal etmeye devam ediyor. Son günlerde, Ortaöğretim Kurumlarına Giriş Sınavı’nın (OKS) kaldırılıp 6., 7. ve 8. sınıflarda üç ayrı Seviye Belirleme Sınavı (SBS) yapılacağı, SBS’de İngilizceden de sınav sorusu olacağı kararlaştırıldı. Bakanlık, bir gün, yönetici atamalarında keyfiliği öne çıkaran bir yöntem getirdi; ertesi gün, öğretmenin ek ders ücretlerini azaltacak kararlar aldı. Danıştay iptal ettikçe, sanki bakanlık Danıştaylık kararları daha hızlı alıp uygulamaya koyuyor. Şimdi yeni gündem, YÖK’ün yetkisinde olan üniversiteye geçiş konusu! 

Yukarıda örneklenen kararların çoğu, TTK’da görüşülüp benimsenen kararlar. Danıştay tarafından iptal edilen bakanlık kararları ile eğitimcileri ve yurtseverleri çileden çıkaran kararların çokluğu, TTK’nın, görevinde yeterince titiz olmadığını, alınan kararların eğitsel olmadığını ve yasal mevzuata da uymadığını gösteriyor. TTK’nın, bakanın dümen suyunda gittiği anlaşılıyor. TTK, yasal ve eğitsel sorumluluklarına sadık kalarak hizmet verdiğinde, eğitimde olumlu gelişmeler olduğunu; eğitsel değil de siyasal kaygıları öne çıkaran bakanın işini kolaylaştırdığında da eğitime zarar verdiğini bilenler kaygılanıyor. 

Son yıllarda, bakanlık mensupları dışından TTK üyesi atanması ve hatta böyle bir atama yerine yine dışardan atamaların yapılması, bakanın istediği konuyu TTK’den kolaylıkla geçirmesini sağlıyor, eğitimin siyasallaşmasına yol açıyor. Bu durum, ister istemez TTK üyesinin özgürlüğünü kısıtlıyor ve bu kurulu asli görevinden uzaklaştırıyor. Oysa eğitimin selameti için tam tersinin olması gerekiyor. Bakan, bugün “A” partisinden gelirken, yarın “B” partisinden olması doğal oluyor da, TTK’nın bugün “A” anlayışında ve yarın “B” anlayışı doğrultusuna çıkarılacak kararlara çanak tutması doğal olmuyor. TTK’nin, her hal ve koşulda, görev ve sorumluluğunun ayrımında olması bekleniyor.