Avcı taşeron mu?

Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı habire konuşuyor! Konuştukça, hem eğitim sisteminin ne kadar da sahipsiz olduğu hem de söylediklerinin tutarsızlığı ortaya çıkıyor!

Örneğin Avcı, hedeflerinin "Eğitimde fırsat eşitliği ve nitelik” olduğunu belirttiği gün, liselerin inşa ettirecekleri eğitim yerleşkelerine taşınacağını ve “Eğitim kampüslerinin kentlerin yeni gelişim bölgelerinde yaklaşık 100 bin metrekare kamu arazileri üzerinde yapılacağını” açıklıyor. Bu düşüncenin uygulanmaya konması, evlerine yakın yöredeki liselere giden, okula gidiş-geliş için para ödemeyen ve evinde öğle yemeği yeme olanağı bulan çocukların bundan sonra bu işler için ek harcamalarda bulunacağı anlamına geliyor. Bu durum, yoksul ve dar gelirli aile çocuklarının ya imam hatibe/mesleki eğitime gitmelerini hızlandıracak ya örgün lise eğitiminden kopup açıköğretime kaymalarına ya da cemaatlerin kucağına düşmelerine yol açacak. Yani yoksul ve dar gelirli aile çocukları, yaşıtlarının elde edebileceği eğitim olanaklarından uzak kalacak eğitimde fırsat eşitliği daha da bozulacak.

Yerleşke inşaatlarıyla, kamusal kaynaklar birilerine peşkeş çekilecek yandaşlar daha da zenginleşecek. Yerleşkeye çocuğunu göndermekle daha çok masrafa girecek ailelerin bir bölümü, “Yeni ve uzaktaki bir okula gönderceğime, dişimden tırnağımdan artırıp çocuğumu özel okula gönderirim” diyecek. Eğitim piyasalaşırken fırsat eşitliği biraz daha bozulacak.

Bu yolla eğitimde fırsat eşitliği sağlanacağına kim inanır?

“Kadir, inanır!” demeyin, Avcı bile inanmıyor zaten. İstanbul Esenler’de konuşup, “Biliyoruz ki, uygun öğrenme imkanları sağlandığında her çocuk, ilgi, yetenek ve tercihleri doğrultusunda gelişimini sürdürme imkanı bulacak” diyen Avcı’nın, liseleri kent dışına taşımayla eğitimde eşitliğin bozulacağını bilmemesi mümkün mü? Avcı’nın, çıkması için canla başla çalıştığı 4+4+4 yasasıyla, hazır olmayan bebeleri zorla okula başlatarak ve yeterince gelişmemiş ve on yaşındaki öğrencilerin imam hatibe geçmesine yol açarak, çocukların ilgi, yetenek ve tercihleri doğrultusunda yetişmelerinin mümkün olmadığını bilmemesi mümkün mü? Her gün imam hatibe dönüştürülen okullarla, yoksulluk ya da aile baskısıyla gidilen imam hatiplerle/meslek okullarıyla ve açıköğretimle ya da cemaatçilikle çocukların ilgi, yetenek ve tercihleri doğrultusunda yetişmelerinin mümkün olmadığını Avcı’dan daha iyi kaç kişi bilebilir ki? Maarif Koleji ve ODTÜ gibi okullarda boşuna mı okudu!

Avcı’nın bile bile böyle konuşması, bir başkasının görüş ve düşüncelerini topluma aktarmakta/anlatmakta aracı olduğunu, taşeronluk yaptığını akla getiriyor. Geçenlerde ilgisiz bir kişinin eğitim bakanlığı müsteşarlığına getirilmesi de bu düşünceyi güçlendiriyor. AKP’nin milli eğitim bakanlarıyla onların göreve getirdikleri bakanlık müsteşarlarını anımsayalım. İlk bakan Erkan Mumcu, ne olduğunu anlamadan ve daha müsteşar değişikliğine gidemeden eğitimden turizm bakanlığına kaydırılmıştı sonra siyasetten de kaydı, gitti! Hüseyin Çelik bakan olunca, bir eğitim bilimci olan müsteşar Prof. Dr. İsmail Bircan’ı hemen görevden alıp onun yerine “eğitim bilimci” olmayan, "Menemenlizâde Mehmed Tahir" konulu çalışması ile "Doktor" unvanını alan, “Bir peygamberin ümmetinden” olduğunu söyleyen ve bu arada Çelik gibi edebiyat alanından gelen Prof. Dr. Necati Birinci’yi müsteşar yapmıştı. 2007 seçimlerinde milletvekili yapılan Birinci yerine, Çelik iktisat mezunu Muammer Yaşar Özgül’ü, Başbakanlık GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı’ndan müsteşarlığa getirmişti. Çelik’ten sonra bakan olan Nimet Çubukçu zamanında, maliyeci Esengül Civelek müsteşar yapılmıştı. Çubukçu yerine gelen Ömer Dinçer ise, kendisinin Başbakanlık Müsteşarlığı zamanında yanına aldığı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı olduğunda da yanında götürdüğü hukuk öğrenimi görmüş Emin Zararsız’ı müsteşar yapmıştı.

Çelik ve Dinçer kendi adamlarını müsteşar yaparken, Çubukçu yerine, birileri ona müsteşar seçmişti. Şimdi de benzer bir durum yaşandı. Avcı, 24 Ocak 2013 tarihinde bakanlığa atandı. Ancak Mayıs sonunda müsteşar Zararsız gitti, onun yerine Gençlik ve Spor Bakanlığı Bakan Yardımcılığından(!) Doç. Dr. Yusuf Tekin getirildi. Tekin Rize imam hatipte okumuş, siyasal bilgileri bitirmiş, Polis Akedemisi ile Gaziosmanpaşa Üniversitesi’nde çalışmış bir kişi. Avcı ise, Eskişehir Maarif Kolej’li, ODTÜ’lü ve büyük olasılıkla Tekin ile yolu pek kesişmemiş biri. Tekin’in müsteşarlığı, büyük olasılıkla Avcı’nın değil bir başkasının seçimi.

A’dan Z’ye kadar her konuda eğitim sistemini bilmesi gereken bu müsteşarların hiçbiri eğitimci değil! Ayrıca AKP, öncelikle milli eğitimde kadrolaştığından, eğitimde fırsat eşitliği ve nitelik, eğitim süreçlerinde çocuğun özgürleşip kendini gerçekleştirmesi ve toplumsal gelişim gibi konularda eğitsel açıdan düşünüp bakanlığa önerilerde bulunacak eğitimci kadroları da yok etti. Yandaş olarak getirilen eğitimciler de, zaten yandaş piyasacı ve gerici eğitim taşeronları! Bu bakanlık bürokratları, genelde kendilerinden istenenleri uygulamaya çalışan kişiler. Böyle olunca da, bakana tutarlı konuşmasını sağlayacak yardım da yok. Bakan da ne yapıyor: Eğitimin gericileşip piyaslaşması için, eğitimde fırsat eştliğinin tamamen ortadan kalkması için, elinden geleni yapıyor sonra da konuşup duruyor!

Okulların kent dışına taşınmasının bir başka hedefi daha var: Toplumsal denetimden uzak kalacak yerleşkeleri, dini öğretilerin ağırlıkta olacağı külliyelere dönüştürmek!

Ne de olsa bunların fikri farklı, zikri farklı!

[email protected]