AKP'nin '1 Mayıs' korkusu

AKP'nin, 1 Mayıs'tan dolayısıyla emekçiden buram buram korktuğu anlaşılıyor. 

Siz her türlü sömürüyü ve dış güçlere bağımlılığı göz ardı edip eğlenmek istiyorsanız, Taksim meydanında, hem de gece yarısı eğlenmenizde bir sakınca olmuyor. Hatta belediye eğlenmeniz için gerekli alt yapıyı bile hazırlıyor.   

Siz her türlü sömürüyü ve dış güçlere bağımlılığı göz ardı eden varsa yoksa futbol deyip takımınızın galibiyetini, hem de gece yarısı kutlamak istiyorsanız, Taksim meydanı size de açık. 

Siz her türlü sömürüye ve dış güçlere bağımlılığa aldırmayan ve hatta bunları savunan bir duruma düşen varsa yoksa "din" diyenlerdenseniz, yeşil bayraklarla Taksim'de istediğiniz saat ve günde gösteri yapabiliyorsunuz.  

Siz her türlü sömürüyü ve dış güçlere bağımlılığı temsil eden hükümetin emrinde bir kuvvetseniz, istediğiniz bayramı Taksim meydanında kutlayabiliyorsunuz, istediğiniz caddeleri trafiğe kapatarak yürüyüşünüzü yapabiliyorsunuz.  

Ancak siz, alın terinizle kazanan, hak ettiğinizin üçte birini, beşte birini, onda birini ya da çok daha azını alabilen ve üretiminizle ülkenin ayakta kalmasını sağlayan kesimdenseniz, size Taksim yasak. Çünkü siz, başbakanın deyimiyle ayak takımısınız. Çünkü siz, bir iki yılda milyonlarca dolar kazananların, ülke kaynaklarını birilerine peşkeş çekenlerin, başta kadınlar olmak üzere insanı sömürenlerin kâbususunuz.  Çünkü siz, sömürüden yana olanların uykularını kaçırıyorsunuz. Çünkü emekçinin Taksim'e çıkması, emeğin hakkını vermek, emeğin kutsallığı, emek sömürüsünün ne kadar insanlık dışı bir durum olduğunu vurgulamak anlamına geliyor; emek değeri yükseldikçe sömürünün çirkin yüzünün ortaya çıkacağı ve kolaylıkla anlaşılacağı anlamına geliyor. Çünkü emekçinin Taksim'e çıkması, gerçek ayak takımının kimlerden oluştuğunu gün yüzüne çıkarıyor.

Siz emekçiyseniz, emekçiden yanaysanız, bırakın Taksim'e doğru yürümeyi bir araya gelmenize bile izin verilmiyor. Daha üç-beş kişi bir araya gelmişseniz vay halinize, üzerinize tazyikli ve renkli sular sıkılıyor, gaz bombaları atılıyor; sizler, polisin "insani" duygularını (!) tatmin aracına dönüşüyorsunuz. Polisin vurdukça zevklendiği, zevklendikçe vurduğu, sırf vurmuş olmak için vurduğu televizyon görüntülerine bile açıkça yansıyor. Polis, AKP'nin korkularını giderme aracına dönüşüyor. 

Bu korkular içinde olanlar, başbakan, adalet bakanı, içişleri bakanı, çalışma bakanı, vali ya da herhangi bir kişi olması fark etmiyor, haksızlıklarını, antidemokratikliklerini ve emek karşıtı olduklarını açıklamış olmaktan korkmuyorlar.    

Bu korkular içinde olan AKP, ilginçtir, Taksim'i yalnız emekçilere değil, herkese ve hatta turistlere bile kapamaktan, vapur, otobüs ve metro seferlerini iptal etmekten korkmuyor. Dünyaya rezil olmaktan çekinmiyorlar.

AKP yönetiminin 1 Mayıs günü için yeğledikleri baskıcı tutum, polisin işgal gücüne ve İstanbul'un da işgal altındaki bir şehir görüntüsün düşürülmesi karşısında, kimi gazeteciler, "Hükümet  1 Mayıs'ta basiretli-sağgörülü- davranamadı" diyorlar. Basiret-sağgörü, gerçekleri yanılmadan görebilme ve sağduyu doğruyu yanlıştan ayırabilme anlamına geliyor. Bu gazeteciler, yabancıların dümen suyuna girenlerde, ülke kaynaklarını peşkeş çekenlerde, daha dün emekçinin emekliliğini tehlikeye sokan yasayı çıkaranlarda, laikliğin, bilimselliğin ve hukuksallığın altını oymaya kalkanlarda, bağımsızlığa gölge düşürenlerde sağgörü-sağduyu olamayacağını ve olmadığını bilmiyorlar mı, görmüyorlar mı, anlamıyorlar mı?

Sağgörülü ve sağduyulu olanların AKP'den bir an önce kurtulmak istemeleri boşuna mı?