AKP’nin ÖSYM’si!

27 Mart 2011 Pazar günü yapılan Yükseköğretime Geçiş Sınavı (YGS), her geçen gün YGS ve ÖSYM hakkında kuşkular ortaya çıkıyor.

Önce İstanbul’da birkaç okulda sınav salonlarına hiç erkek öğrencinin alınmadığı ortaya çıkıyor. Uzmanlar matematiksel olarak böyle bir durumun olma olasılığının çok düşük olduğunu söyleyince, ÖSYM’den yapılan açıklamada, “Sınava girilecek salon seçiminde kızlara pozitif ayrımcılık yaptık” deniyor! Bu uygulama ve ilgili açıklama, yeni ÖSYM’ye ve YGS’ye kuşku duyulmasına yol açıyor. Bugün kızları ayrı salona alanların, yarın, ayrı salonda topladıklarına “pozitif ayrımcılık olarak” ayrıcalıklı sınav hizmeti de sunabilecekleri akla geliyor.

Arkasından, belirli şifrelerle sınav sorularının doğru yanıtlarının kolaylıkla bulunabildiği iddiaları ortalığa dökülüyor. Konuşan her uzman, şifre olayını doğruluyor. ÖSYM başkanı, “Kesinlikle şifre yok” diyor! Kuşkular artıyor.

ÖSYM Başkanı düzenlediği ilk basın toplantısında, “Bağımsız ve yetkili kişilerden oluşan bir bilimsel kurul oluşturduk, bu kuruldan çıkacak sonuca göre hareket edeceğiz ve sizleri bilgilendireceğiz” diyemiyor. Bunun yerine, şifre konusunun gerçek olmadığını belirtip sorulan sorular üzerine de, örneğin, “1.700.000 ayrı soru kitapçığı ve daha az sayıda da cevap kağıdı hazırladık” diyor! Bu söylem, eğitsel başarıyı ölçmeye değil de güvenliğe önem verildiğini, bunu yapanlara pek ölçmeci denemeyeceğini ve yeterli güvenin de sağlanamamış olduğunu gösteriyor. Uzmanlar, belirli bir sistemle hazırlanmamış soruların, kimi öğrencilerin başarısını olumsuz yönde etkileyeceğini belirtiyor. Cevap kağıdı sayısının soru kitapçığı kadar olması gerektiğinden, başkanın bu açıklaması iki olasılığı akla getiriyor: Ya başkan ve yeni ÖSYM ekibi bu tür sınavların nasıl bir şey olduğunu bilmiyorlar ya da doğru bilgi vermiyorlar. ÖSYM’ye yönelik kuşkular daha da artıyor.

Hemen ardından, Türkiye’de alışkanlık haline gelmeye başlayan bir durum yaşanıyor. Cumhurbaşkanı, laik, demokratik ve sosyal hukuk devletinin başı olan kişi, bir sorun çıktığında yapması gereken ilk şeyi yapıp sorunun çözümünü ya bilimsel ya da hukuksal yolla arayacak girişimde bulunmuyor. Ne yapıyor? Herhalde, kendisinin ve bir tekstil mühendisi olan ÖSYM başkanının “ölçme” bilgisine güvenerek, yapılan açıklamalar üzerine, “Ben tatmin oldum” diyor! Yıllarca adalet bakanlığı yapmış bir bakan da kalkıyor, “Açıklamalardan Cumhurbaşkanı tatmin olmuş, ben de tatmin oldum” diyebiliyor! Arakasından Meclis başkanı ve YÖK başkanının da tatmin olduğu görülüyor. Onlar tatmin oldukça toplumda yeşeren kuşkular daha da artıyor.

Kuşku üretimi devam ediyor. Tunceli’de YGS’nin yapıldığı bir sınıfta, sınavdan bir gün sonra bir öğrenciye ait soru kitapçığı ve de cevap kağıdı bulunuyor! Mardin’de bir cezaevinde dağıtılan soru kitapçıklarında, cevap seçeneklerinin bulunmadığı anlaşılıyor! Ortaya çıkan her kuşku, ÖSYM’ye duyulan güveni azaltıyor.

Olayı inceleme fırsatı bulanlar, mod ve medyan kavramlarının bu şifrelerin çözümüyle ilgili olduğunu ileri sürüyor. Mod ve Medyan konusunun bir dershane aracılığıyla servis edildiği söyleniyor. İnternet siteleri kayıtları, 27 Mart (YGS) öncesinde internette mod ve medyan konularını tıklayanların sayısının tavan yaptığını ve sınav sonrası bu sayının hemen düştüğünü gösteriyor.

Akademisyenlerden ve ilgililerden şifre açıklamaları geldikçe Taraf ve Zaman gibi yandaş basının, toplum adına olaya kuşkuyla ve eleştirel yaklaşacağına ÖSYM’yi savunan yazıları da artmaya başlıyor! Onlar savundukça ve kuşkular çoğaldıkça, ÖSYM’ye duyulan güvensizlik daha da artıyor.

Kimileri sınavın geçerli olduğunu savunmak için, “Şifreleme var ama bunun öğrencilere servis edildiği belli değil” diyorlar. Sınavın hemen öncesinde hiç yoktan binlerce öğrencinin mod ve meyan için internete saldırmalarından bir anlam çıkarmadan, “Sınav kitapçıklarının incelenmesi gerekir” diyorlar. Sınav kitapçıklarının incelenmesi kararı verilene kadar, ÖSYM’de kağıtlar üzerinde operasyon yapılabileceği kuşkusunu göz ardı ediyorlar.

Temel işlevi seçkin öğrenciye üniversiteye geçmesi için yeşil ve seçkin olmayan öğrenciye de eğitim sistem dışına kaldığını belirten kırmızı ışık yakmak olan ÖSYM’nin, özellikle geçen yıl yaşanan KPSS skandalında sonra her türlü F-tipi yapılaşma yanında ticarileşmeye de yeşil ışık yakan bir niteliğe büründüğü görülüyor. Şimdiden TRT ve basına verilecek soru kitapçıkları karşılığında 100 bin TL isteniyor.

Göreceli olarak özerk bir kurum olması gereken ve kuşku topuna dönüşen ÖSYM, yandaş medya tarafından savunulduğu gibi, AKP’li yetkililer tarafından da savunuluyor. AKP’nin eski eğitim bakanlarından Hüseyin Çelik, sanki bu olanları kendi oluşturdukları kadrolar yapmamışçasına, “AKP’ye karşı linç kampanyası” olarak nitelemeye kalkıyor. Şimdiki eğitim bakanı da, bir avukat olarak ölçme işini de iyi bildiğini gösterircesine ve ÖSYM başkanının bile yapamadığını yaparak, “Sınavı iptal ettirecek durumun olmadığını net olarak söylüyorum” diyebiliyor!

Bu ortamda, ÖSYM başkanı ikinci basın toplantısını yaparak, “Sınavın iptal edilmesini gerektirecek bir olgu olmadığını” belirtiyor. Toplantıda, “Basına verilen kitapçık biraz acemice hazırlandı, bir arkadaşımızın işgüzarlığı. Yanlış cevapların yerleşmesinde eksiklik var ama adaya avantaj yok” demesi, ardından da, “Danıştay’ın YGS’yi iptal etmesi halinde buna saygı duyacaklarını ve sınavı en kısa sürede yapacaklarını” bildirmesi, sınavla ilgili kuşkuları pekiştiriyor. Başkan, “Göreceksiniz Danıştay bizi aklayacak” diyemiyor. ÖSYM’ye karşı oluşan güvesizlik doruk noktasına ulaşıyor.

Toplumun en güvenilir kurumlarından biri olan ÖSYM üzerinde oynanan ve belirgin olarak geçen yılkı KPSS skandalı ile başlayan oyunlar, kuruma duyulan güvenin yok edilmesi, başka kuşkulara da yol açıyor.

Anamalcı küreselleşmenin oyunlarından birinin kavram kargaşası yaratıp insanları kuşkuya düşürmek olduğu biliniyor. Hatta anımsarsınız, küresel güçlerin dayattığı ve AKP’nin uygulamaya koyduğu yeni ilköğretim programıyla birlikte gündeme getirilen “Newton Kuramı bitti artık Kuantum Kuramı geçerli olacak” söyleminin bile, belirsizliği ve güvensizliği pekiştiren bir söylem olarak kullanıldığı da biliniyor. Çünkü kuşkuya düşüp güven yitirenlerin, Türkiye’de giderek yaygınlaştığı gibi bilimsel ve hukuksal çerçevede çözüm üretme akılcılığından uzaklaştıkları, inançlarına ve cemaatlere sığındıkları, otoriteye boyun eğme eğilimine girdikleri biliniyor bu yolla toplumun kaderciliğe itildiği de.

Kuruma duyulan güvensizliğin artmasıyla birlikte, “Bu işi biz yapamıyoruz, özel kuruluşlar yapsın” ve de hatta “Bu işi yabancılar yapsın” şeklinde düşünenlerin de sayıları artıyor. Bu söylemi benimseyenler, diğer alanlarda olduğu gibi, ÖSYM üzerinde oynanan oyunları da görmezden geliyor.

Özetle ÖSYM’de yaşananlar, AKP anlayışı çerçevesinde yapılacak düzeltmelerin ve alınacak önlemlerin derde deva olamayacağını gösteriyor.

[email protected]